Yakın zamanda Netflix yapımı olan Unorthodox dizisi çoksatan bir kitabı uyarlaması olarak izlenildi ve elbette ki eleştirileri birçok yönden yapıldı ancak en elle tutulur daha doğrusu eleştirilmesi kayda değebilecek eleştiri dizide de zaten üzerinden bir şeyler elde edilmeye çalışılmış Hasidik Yahudi Cemaatinden biri olan Frieda Vizel tarafından yazılmış. Topluluğunun yanlış anlatıldığını açılış sahnesinden itibaren bizlere yazısında belirten ve yanlış detayları gösteren Vizel, muhafazakâr değil ancak farkında olmadan verdiği tepkiyle geleneksel olanı savunma ve koruma isteğiyle yer yer tutarsız bir yazı yazmış. ¹

Çoksatan bir hayat hikayesi, bir kadının kurtuluşu, egzotik bir cemaat, Yiddiş dili derken yapımcıların gözlerini açtıran bu anahtar kelimeler belki de doğru yerlerden anlatılsa hem sanata hem de topluma yararlı olabilecekken yine Netflix’e kurban gitmiş. Peki kimilerine farkındalık kattığı iddia edilen bu dizideki belki de birçok insanın içine sinmeyen, oturmayan taşlar nereden kaynaklanıyor olabilir? Elbette ki Netflix’in birçok kez gösteremediği içkinlik ve aşkınlık meselelerinden ayrı olarak bu dizinin hikayesi bir yazardan alınıp, yarısı yazara uyan bir yarısı da yeniden yapılandırılarak bize sunulması. Geçmişe dönüşler yazara sadıkken Berlin anları yeniden kurgulanan yerler ve zaten insanı en rahatsız eden ve gerçekliğini en hissettiremeyen bölümler oralarda başlıyor. Sebebi zaten anlatması pek kolay değilken bunu daha da zorlaştıran bir kurguda anlamaya çalıştığımız Hasidik Yahudi Cemaatinden ve Yiddiş dilinden yersizyurtsuzlaşma yaşanmadan Berlin’de yerliyurtlulaştırılmaya çalışılan bir kadın karakter oluşturma kaygısının izleyiciye de kaygıyı geçirmesi. Derdi olan bir konunun güzel anlatılması temennisi olan bir seyircinin duyduğu kaygıyı, ilgisini çeken Yiddiş dili de ne yazık ki azaltmıyor. Derdi olan bu konuları belki de akla gelmeyecek unsurlarla birlikte izlesek daha ilgi çekici olabilirdi. Mesela Kafka, gerçekleri ciddi anlamda fantastik şekillerde ve karakterlerle bize sunması bizi yormadan ve kaygılandırmadan -kötü bir şey izliyorum ya da okuyorum kaygısı- ve bütün o büyük eserlerini aslında küçük yerlerden bizlere sunabildiği için duyguları kontrol etmek zorunda olmadan onu okuyabiliyoruz. Deleuze ve Guattari’nin çalışmasına konu olan ve belki de Kafka’nın başarısına ithaf edilebilecek ‘Kafka Minör Bir Edebiyat İçin’ kitabı diziye ikincil kaynak bile olsa daha kalıcı bir şey izleyebilirdik.

Peki nedir bu minör edebiyat: “Minör edebiyat, minör bir dilin edebiyatı değil, daha ziyade, bir azınlığın majör bir dilde yaptığı edebiyattır. Ama temel özelliği, dilin, güçlü yersizyurtsuzlaşma katsayısından her koşulda etkilenmiş olmasıdır.”( Deleuze & Guattari, 2000, s.25) Yiddiş dili şizofrenliği barındıran ve zaten yapısı itibariyle bize anlattıklarıyla senaryonun uyumsuzluklarını ortaya çıkaran bir unsur.

Karmaşık olan, Kafka’nın Yidiş diliyle ilişkisidir: Yidiş dilini Yahudiler için bir tür dilbilimsel yerliyurtluluktan çok, Almancayı kullanan göçebe bir yersizyurtsuzlaşma hareketi olarak görür. Yidiş dilinde onu büyüleyen, dinsel topluluk dili değil, popüler tiyatro dilidir (Isak Lövvy’nin gezici grubunun hamiliğini ve emprezaryoluğunu üstlenir). Kafka’nın bir toplantı sırasında, Yidişçeye düşman olduğu söylenebilecek bir burjuva Yahudi topluluğa Yidişçeyi sunma tarzı son derece dikkate değerdir: Bu dil, uyandırdığı horgörüden ziyade korkutan bir dildir, “bir tür tiksintiyle karışık korku”; çalınmış, seferber edilmiş, göç etmiş, “güç ilişkileri”ni içselleştirerek göçebeleşmiş sözcüklerle yaşayan ve grameri olmayan bir dildir bu; orta yüksek-Almancaya aşılanmış olan ve Almancanın, onu ortadan kaldırmaksızın Almancaya çevrilemeyecek kadar içinde işleyen bir dildir; Yidişçe yalnızca hissedilerek” ve yürekle anlaşılabilir. Özetle, sizi coşturup ardından sürüklemesi gereken, yoğunlaştırılmış dil ya da Almancanın yoğunlaştırılmış kullanımı, minör dil ya da kullanımlardır: “O zaman, Yidiş dilinin gerçek birliğini sezer, hem de o kadar büyük bir güçle sezersiniz ki, korkmaya başlarsınız; ama, Yidiş dilinden değil, kendi kendinizden duyduğunuz bir korkudur bu. (…) Elinizden geldiği kadar tadını çıkarın!” (Deleuze & Guattari, 2000, s.38)

İşte bu kadar etkili olabilecek ve tadını çıkarma fırsatı elimizden alınan meselelerden biri de malzeme olarak kullanıldığında başarılı olacağına çok inanılmış bir dil.

Minör edebiyatın kıyısından tutunarak majör sorunlara popüler edebiyat ruhuyla değinme tarzı ve Netflixvari kurgu işlemiyle yine izleyiciyi ‘dizi arkada dönsün kategorisine’ yönlendiren Unorthodox eğer tek birini seçseydi daha iyi olabilirdi.

“Minör edebiyatların ikinci özelliği, bu edebiyatlardaki her şeyin siyasal olmasıdır. Tersine, “büyük” edebiyatlarda bireysel sorun (ailevi, evliliğe ilişkin vb.) daha az bireysel olmayan başka sorunlarla birleşme eğilimindedir, toplumsal ortam, çevre ve arka-plan olarak kullanılır.”( Deleuze & Guattari, 2000, s.26) Minör edebiyatın bu ikinci özelliğinin içinde geçen her şeyi yazınsal olarak değil de mimari anlamda yapısöküme uğratarak ortaya konmuş bir ürün izliyoruz sanki. Politik olanı başka sorunlarla birleştiremeden bireysel ortamdan bağlamından kopuk bir toplumsal çevreye arka plan ögelerini başrole koyarak bize sunulduğu için yine anlık önerilen ancak bir yıla kalmadan kimseye çok da önerilmeyecek bir dizi kategorisine yükseliyor.

“Minör edebiyat ise tümüyle farklıdır: Daracık mekânı, her bireysel sorunun doğrudan siyasete bağlanmasını sağlar. Yani bireysel sorun, içinde bambaşka bir öykü hareket ettiği oranda zorunlu, vazgeçilmez ve mikroskop altında büyütülmüş hale gelir.” (Deleuze & Guattari, 2000, s.26) İşte tam bu tarife uyan bir sahne varken o da Vizel tarafından eleştirilerek bizlere egzotik olarak sunulanın evrenselliğini gösteriyor. Vajinismus olan eşinin acısını göz önünde bulundurmadan cinsel birleşmeyi gerçekleştiren ve yanında acı çeken eşini umursamadan zevkini yaşayan ve dile getiren karakterin canavarca sunulduğunu ve bunun mümkün olmayacağını söyleyerek bizlere erkekliğin evrenselliğini hatırlatıyor. Dizi de belki de en doğru işlenen ve mikroskop altında büyütülmüş bir şekilde sunmasıyla doğru bir bireysel sorunun doğrudan siyasete başarılı bir şekilde bağlanması anı bu sahne olabilir. Çünkü burada yaşananın Hasidik Yahudi Cemaati erkeklerine değil dünyanın erkekliğine ait bir hareket olduğunu izlerken hissediyoruz. Bunun zaten bir adı da var: evlilik içi tecavüz. Karakterler arası sunulan karşılıklı rıza olsa da baskı yüzünden verilmiş bir rıza ile gerçekleşen bu cinsel birlikteliğe evlilik içi tecavüz demek Vizel’in düşündüğü gibi ağır ve canavarca kaçmayacağı gibi öfkelenmesini gerektiren bir durum da yok. Hasidik bir erkeği değil sıradan bir erkeği izlediğimiz bir sahne olmuş sadece. Vizel’in yazısında gündelik yaşam pratiklerindeki yanlış anlatımlara açıklık getirmesine hak verebiliyor olmak bu sahne için asla geçerli olamaz.

“Üçüncü özellik, her şeyin kolektif bir değer taşımasıdır. Gerçekten de, minör bir edebiyatta yetenekli kişilere bolca rastlanmadığından, koşullar, şu ya da bu “usta”ya ait olan ve kolektif sözcelem’den ayrılabilir, bireyleştirilmiş bir sözcelem’den kaynaklanmaz.” (Deleuze & Guattari, 2000, s.27) İşte burada da dizinin bir başka hatasını yani kötü finalini izleyerek diziyi pek içimize sindiremiyoruz. Gerçek bir oluş bir türlü yakalanamadığı gibi karakterin New York-Berlin hikayesini havada bırakan tarza bir de bireyleştirilmiş bir sözcelem katılınca onca kurgulanmış şey kolektif değer taşımaktan epey uzaklaşıyor.  

“Minör edebiyatın üç özelliği; dilin yersizyurtsuzlaşması, bireyselin dolaysız-siyasal olana bağlanması ve sözcelemin kolektif düzenlenişidir.” (Deleuze & Guattari, 2000, s.28) Kafka’nın ve edebiyatının başarısının Minör Edebiyatın bu şekilde anlatımının Unorthodox dizisine sağlamış olabileceği katkıları düşündükçe hayal kırıklıkları daha da artıyor. Minör Edebiyatın sadece ikinci özelliğine bir sahneyle dokunan belki de en iyi birkaç sahnesinden biri olan bireyselin dolaysız- siyasal olana bağlanması hariç gerçek hikaye olmakla övünülen bir yapımda gerçekliğe dair pek bir şey hissettirilemedi. Yiddiş dilinin, yapımcıların, yönetmenin, oyuncuların sandığının aksine pek etkili olmadığı ve çoksatan bir kitabın yarısına sadık kalınıp yarısına müdahale edildiği, parça parça olanın birleştirilmeye çalışılırken Minör Edebiyat sınırlarındaki konunun majör ve popüler edebiyatla harmanlanmasıyla üzücü bir sona varmış halini izledik.

Notlar

¹ https://forward.com/life/442798/i-left-the-satmar-hasidic-community-unorthodox-is-a-grossly-inaccurate/

Kaynakça

Deleuze, G. & Guattari, F. (2000). Kafka Minör Bir Edebiyat İçin. (Ö. Uçkan & I. Ergüden, Çev.) Yapı Kredi Yayınları

Leave a Reply