Bir evren düşünün. Bu evrende hukuk yok, sadece ahlaki kurallar hâkim ve ceza var. Halkın ve masumların kötülüğünü düşünen birçok insan var. Hayatta kalmak belki de tek amacınız. Eğer kurallara uyarsanız, masumiyetinizi hiç kaybetmezseniz, bir de karşınıza bir kurtarıcı çıkarsa sonsuza dek mutlu yaşama ihtimaliniz var. Bu alternatif evren aslında politikanın, kapitalizmin ve dinin hikâye metodu kullanılarak hepimizi etkisi altına alma şekli. Her ne kadar kötümser yaklaşmak istesek de bu metoda, hepimizin duyduğunda çocuklaştığı aşikâr. Büyünün varlığı ya da sonsuza dek lanetlenme olasılığı, iyi bir anlatıcı karşısında hepimizi çocuklaştırır. Yaşama olasılığımız olmayan bir dünyada karşımıza çıkabilecek olumsuz durumlara karşı tedbir almanın ilk basamağıdır masallar.
Başlangıcını küçükken oynadığımız kulaktan kulağa oyununa borçluyuz masalların. Kulaktan kulağa köyden köye, dilden dile gezen bir kâşif misali her anlatıcının yeniden kurgulamasıyla her duyumun değişmesiyle gelişir masallar. 1812’de Grimm Kardeşler köyleri, çitlikleri dolaşarak masallarını yaydıklarını ve bu sözlü edebiyatı yazıya geçirerek Almanya’yı birleştirdiklerine inanıyorlardı. Kendilerini vatansever folklor araştırmacıları olarak görüyorlardı. Başlarda Grimm felsefesinde, itaat etme, disiplin, şiddetin romantikleştirilmesi gibi etmenler yer etse de toplumun tepkilerine göre her bir masalda değişikliğe gittiler.
Mesela Rapunzel, hepimizin bildiği üzere altın rengi uzun saçlara sahip olan prenses cadı tarafından bir kuleye hapsedilir ve kendisini kurtarmak için bittabi beyaz atlı prens gelir. Sonraki diyalog şu şekildedir.
Prens: Yanına nasıl geleceğim Rapunzel?
Rapunzel: Ben saçlarımı sarkıtacağım, sende tırmanacaksın.
Prens: Harika bir fikir!
Masalın inandırıcılığını bir kenara koyarsak aslında sonunun böyle bitmediği bir hayal kırıklığı yaratıyor üzerimizde. Grimm kardeşlerin yazdığı orijinal masalda gelip gitmelerin sıklaşması sonucunda Rapunzel hamile kalır ve prensin yerinde yeller eser. Rapunzel doğumunu köhne odasında acılar içinde ve tek başına gerçekleştirir. Ürkütücü bir sonu olduğu ne kadar zamanda fark edilmiş bilinmez ama fark edilmesi sonucu masaldan cinsellik çıkarılıp Rapunzel’in namusu kurtarılmıştır. Nitekim vahşi ölümler, üvey akraba zulümleri ve yabancılara güvenmenin sonucu çocuklara ibret olsun diye anlatılmaya devam edilmiştir.
Masalları daha uygun hale getirmek için gün geçtikçe içlerinden her bir parça koparılıyor. Doyumsuz olan insanoğlu teknolojinin de gelişmesiyle bu koparılmaları belki de yeni bir sektör sağlamak için değiştirdikçe değiştiriyor. Aynı masalın bin bir hali perdelerde yer alıyor. Öyle ki masalın başkahramanını hayal etme gücünüz elinizden alınıyor resmen. Çünkü kırmızı başlıklı kızın beden bulmuş hali, manga hali, animasyon hali hepsi televizyonda yaptığınız birkaç ‘zaplama’ hareketine bakıyor. Hal böyle olunca masallarında etkileyiciliği düşüyor gözden. Masallar düştükçe sözlü edebiyat geriliyor. Sözlü edebiyat görsele döndükçe boynumuz kıldan ince beyaz perdeye…
Altay Öktem şiirlerinden birinde bu hali şöyle özetler:
“…cebinde tek bir biletle sinema salonuna girip,
koltuğa kurulup filmin başlamasını beklerken
yine cebinde tek bir bileti olan biri gelip yanınıza oturabilir.
sokakta karşılaşsanız belki aşık olacaksınız birbirinize.
ama iki saat boyunca yan yana oturursunuz,
ve hiçbir şey hissetmezsiniz.
oturup filmi izlersiniz paşa paşa.
nedeni çok basit,
yan yanasınız ve tam karşınızda,
bir perdede olup biteni seyrediyorsunuz yalnızca…”
Masal sadece bir edebiyat türü değil, bir iletişim aracıdır aynı zamanda. Sadece çocukların değil yetişkinlerin bile göz göze gelme sebebidir. Edebiyat, masalın hâkimiyetini Disney-Pixar-Tim Burton üçlüsüne devretti ne yazık ki. Bu durumun oluşmasında ki başlıca neden masalların ürkütücülüğü müdür yoksa teknoloji çağının bir getirisi midir bilinmez. Bir filmden farkı kalmadı masalların, ya da 140 karakterli ve resimli sosyal medyalardan…
Konuyla ilgili sorgulamaya geçenler, Hüseyin Köse’nin Skolastik Fantazya kitabı sizin için ilgi çekici olabilir.
Kaynakça
http://www.sabitfikir.com
https://syakupoglu.wordpress.com
http://www.anatolianrock.com/topic-altay_oktem-437-50539-1.htm