Kültür, medeniyet ve duvarlar. Ahlak, hukuk ve sokaklar. Resim, heykel ve grafitti. Umutlar, semboller, metaforlar… Şehrin arka sokaklarında post-modern evsizler, metropollerin sanat düşkünü düşkünleri. Başka başka kaynaklardan alınan fikirler, tek bir platforma kapalı kalmayan sanat… Medyalar arası geçişlilik, ironi, zeka ve tasarım. Banksy diyince akla bunların hepsi geliyor işte.
Otorite karşıtlığı, tarihin başlangıcından, daha doğrusu otorite kavramının doğuşundan beri onunla yan yana var olmuş bir durumdur. Otorite her zaman zulmedici olmak zorunda değildir, lakin güç zalimleştirir. Muhalefet olmak, yönetene karşı çıkmak, eski çağlardan beri insan gruplarında yararlı sonuçlar doğurmuştur. Tek bir doğrunun olmadığı sosyal yaşamlarımızda otorite de mutlak doğru değildir. Sanat, karşıt duruşu sergilemek adına birincil yol olmuştur şimdiye kadar. Sanatın başlı başına ifade etmek istediklerini gözden geçirecek olsak; toplumsal muhalefete göz kırpan, oradan ilham alan eserlerin çoğunlukta olduğu görülecektir, en azından ortak hafızada. Şöyle bir düşünün; herhangi bir şeye karşı duran şiirlerden kaçını, padişah öven şiirlerden ise kaçını hatırlıyorsunuz?
Banksy, 21. Yüzyılın en önemli sanatçılarından biri, kim olduğunu bilmiyoruz böyle olunca ona belki de en önemli sanat akımı demek daha doğru olabilir. Sanat, tuvalden, pahalı sergilerden, elitlerin safsata entelektüel kutularından çıktığı andan itibaren bir şekilde sokakla, getto ile buluşmak zorundadır. Internetin nimetinden faydalanmak zorundadır. Çünkü yayılmak ve yerel kalmamak artık çağımız için sanata dair başlıca beklentilerindendir. Yerel dertlere ses olmak, gettolarda grafitti yaparak var olmak maalesef ki ciddiye alınmayacaktır. Bu sebeple de Banksy gibi olağan dışı, zekice ve vurucu eserler ortaya koymak tanınırlık sağlayacaktır. İroni barındıran küçük resimler, Londra’nın sokaklarında göze çarpan zekice taşlamalar, toplumları ne rahatsız ediyorsa onlarla ilgilenen, bazılarının söylemek istediğini duvarlara yazan kimliksiz bir kahraman olmak… Bazen Filistin’in yıkık duvarlarında bazen Londra’nın arka bahçelerinde toplumun güç dengelerinde kapalı kalmadan, kamu alanlarında görülecek illegal tuvaller yaratmak. Modern medeniyetlerin sorunlarını sokaklarda, açık açık söylemek. Teknolojinin hayatlarımıza etkisi, bireyin ve devletin konumu… Distopik öğelerle süslü, karanlık imgelemler, siyah beyaz, basit, karikatür-vari bir teknik kullanan Banksy, eserlerinin niceliğini artırma peşinde. Çünkü o bir grafiti sanatçısı en nihayetinde, yaptığı şey illegal, yani er ya da geç silinecek, üstüne gri boyalar boyanacak bu sebeple de eserlerinin sürekliliği ve kalıcılığı açısında medyatik yönü çok önemli. Eserlerinin kendisi göremeyebiliriz ama fotoğrafları internette her yerde. En çok paylaşılan resimler arasında Banksy’nin sokaklarını görüyoruz.
Önemli olan mesajın yayılması mıdır? Yoksa sanatın kalıcılığının değerine bir etkisi var mıdır? Sokak resimleri değersiz mi, Banksy bir sahtekâr mıdır? Anlatılmak istenenin alıcıya yani bizlere geçmesi yeterlidir. Post-modernizm zaten anlıktır. Çünkü kendi felsefesi içinde eskiye itibar etmeme vardır. Kendisinin de bir saniye sonra karşıt fikirli bir başka eser tarafından yerle bir edilebileceğinin farkındadır. Kavramlar yanıltıcı, toplumlar yozlaşmış, sanat ise sıkıcılaşmıştır. Böyle bir dünya algısında kalıcılığın bir değeri olmaması doğaldır. Bana kalırsa, Banksy’nin yaptığı çağımız için en uygun sanat akımlardan biri. Gülen yüzlü portrelerin zamanı geçti çoktan, tatlı renklerle bezeli manzaralarında. Her şeyleriyle parçalanıp yeniden birleştirilen kavramların ötesinde, kimliklerin sabit kalmadığı hayatlardayız. Hiç olmadığımız kadar kalabalık haliyle hiç olmadığımız kadar uyumsuzuz. Hiç olmadığımız kadar tüketici haliyle hiç olmadığımız kadar tatminsiziz.