İki distopik roman.İki farklı yazardan geleceğin tahmini fakat onların belki de tek ortak özelliği ikisinin de geleceği karanlık görmesiydi. Huxley Cesur Yeni Dünya’yı 1931 de yayımlattı. 1946-1947 yıllarında Bin Dokuz Yüz Seksen Dört’ü yazdı George Orwell. Bu iki kitap distopik romanların en ünlüleri oldu. Peki, Orwell’le Huxley’in farkı neydi? Kâbuslarındaki gelecek tamamen aynı mıydı?
Orwell Bin Dokuz Yüz Seksen Dört’te her şeyi kontrol eden bir partiden bahseder, parti insanların hayatını yönlendirmekte o kadar etkilidir ki tarihi bile istediği gibi değiştirip insanları kendine inandırabilir. Huxley ise insanların “mutlu” olduğu bir toplumdan bahseder, sınıflar arasındaki çatışma yok olmuş, herkes genetik olarak bulunduğu sınıfta mutlu olmaya şartlandırılmıştır. Kimse sahip olduğundan fazla istemez, kaderleri bebekken çizilmiştir. Uyuşturucuyla beslenen insanlar artık yargılama yetilerini kaybetmeye başlamıştır. İki kitapta da ortak olarak bulunan düzeni sorgulayan biri çıkar. Cesur Yeni Dünya’da bu kişi yok edilen düşünme ve merak içgüdüsünün peşinden gidip mutluluğundan vazgeçmiştir. Orwell’in kitabında ise yalanların ve yasakların farkına varıp bunlara karşı çıkabilecek, yasakları delmeye çalışacak bir karakterimiz vardır. Aslında ikisi de “Cahillik mutluluktur.” lafını doğrularcasına yaşadıkları sıradan hayatı değiştirme çabasındadırlar.
Karakterlerimizin kaderi de benzer olmuştur bir bakıma Orwell karakterini şiddet ve beyin yıkama gibi yöntemlerle bastırmış ve düzene uygun hale getirmiştir. O ünlü lafı “Big brother is watching you.” da bahsettiği “big brother” kazanmış ve devletin baskısının başarılı olduğunu göstermiştir. Huxley ise karakterini sürmüştür toplumdan uzağa. İnsanların düşüncelerinin belirlendiği gibi işlemesini önleyebilecek her türlü etkiyi uzaklaştırıp belirledikleri kaderi ve toplumun düzenini korumuşlardır. İnsanların zevklerinden fedakârlık etmesine neden olacak hiçbir inanca izin verilmemiştir. Bu açıdan ikisi de benzerdir; fakat Huxley sürülenlerin istedikleri hayata sürüldükleri yerde devam etmelerine izin vermiştir.
Sonuç olarak Orwell bizim korku ve şiddetle uysallaştırılmamızdan korkuyordu, Huxley ise yapmaktan hoşlandığımız şeylere bağlanıp düşünmeyi bırakmamızdan hayatımızda değerli diyebileceğimiz her şeyi bizim için düşünenlerin eline vermekten korkuyordu. İnsanlar baskı ve zulme karşı savaşma konusunda Bin Dokuz Yüz Seksen Dört’ten ilham alır genellikle. Geçmişte birçok toplum baskıya boyun eğmemiştir fakat hangi senaryonun daha korkutucu olduğunu bana sorarsanız Huxley’in senaryosu çok daha karanlık bir gelecek. İnsanlar düşmanlarına karşı savaşabilir ama onun düşman olduğunu bilmeyip hatta en yakın dostu sandığı şeye karşı savaşması nasıl beklenilebilir. Huxley insanların hayatlarındaki amaçları konusunda emin olup bu yolda acı çekmeye hazır olmalarını istemiştir. Basit mutluluklara bağlı olmak senin birileri tarafından kontrol edilmeni sağlar ve artık hayat senin değil, onun sana verdiği hayattır kendi yaşamadığın, seçimlerini yapamadığın bir hayatın ne anlamı olabilir ki? Peki, insanlar o sevdikleri internetten, uyuşturuculardan, televizyonlardan onları kontrol edilebilir yapan her türlü bağımlılıktan kurtulmaya cesaret edebilir mi?