Singapur’daki Bilkent Mezunu Hocamız: Onur Boyabatlı

Merhabalar Onur Hocam. Öncelikle röportaj yapmayı kabul ettiğiniz için çok teşekkür ederim. Kendinizi kısaca tanıtır mısınız?

Ben teşekkür ederim bu fırsat için. Ben 1977 yılında Ankara’da doğdum. Liseyi Ankara’da, Atatürk Anadolu Lisesinde okudum. 1995 senesinde Bilkent Endüstri Mühendisliği bölümünü kazandım ve 1999 senesinde mezun oldum. Daha sonra Bilkent’te, yine endüstri mühendisliği üzerine yüksek lisansa devam ettim, 2001’de de oradan mezun oldum. Sonra doktora için INSEAD’a, Fransaya gittim. 2007 senesinde teknoloji ve operasyon yönetimi üzerinde doktoramı tamamlayarak Singapur’a geldim. Yaklaşık on yıldır Singapore Management University’de çalışıyorum. Başta yardımcı doçent olarak başladım, 2016 Temmuz itibariyle doçent olmuş durumdayım.

Neden Endüstri Mühendisliği bölümünü seçtiniz, ve neden Bilkent?

Çok güzel bir soru. Ben üniversiteye başvururken mühendis olmak istiyordum. Mühendislikler içinde de endüstri mühendisliği bölümünü kendime daha yakın buluyordum çünkü işletme problemlerine karşı ayrı bir ilgim vardı. Endüstri mühendisliği de diğer mühendislik alanlarına göre işletmeye daha yakın olduğu için onu tercih ettim. İşin doğrusu bölüme girmeden önce endüstri mühendisliği hakkında çok bir bilgim yoktu, bölüme girdikten sonra daha iyi anladım.

Bilkent’i tercih etmemin de ilginç bir hikayesi var aslında. Bizim zamanımızda tercihler üniversite sınavından önce yapılıyordu ve ben son dakikaya kadar Bilkent Endüstri Mühendisliğini yazmamıştım bile. Bilkent Endüstri Mühendisliği o zamanlar sadece burslu öğrenci alıyordu ve bu yüzden puanları aşırı yüksekti. Oraya girebilmem için Türkiye’de ilk 300’e filan girmem gerekiyordu. Ben iyi bir öğrenciydim ama bunun için iyi bir öğrenci değil, çok iyi bir öğrenci olman gerekiyordu. Ben kazanamayacağım yeri yazarak boşuna tercih yapmak istememiştim ama tercihlerin son akşamı lisede samimi bir arkadaşım beni ikna etti ve ilk tercihime Bilkent Endüstri’yi yazdım. Sonra da sınavda çok yüksek puan aldım ve Bilkent’e geldim. Aslında zaten Bilkent hayalimdi. Ankaralıydım ve Bilkent’i iyi biliyordum ama acaba kazanamaz mıyız diye tereddütlerim vardı. Ama sonuç olarak kazandım ve kazanınca da çok mutlu olmuştum.

Üniversite hayatınızı, o zamanda yaptığınız aktiviteleri ve bunların size getirisini bizimle paylaşabilir misiniz?

Üniversite başladığında bizim bölümdeki 50 kişiden sadece 2-3 tanesi Ankaralıydı. Ankara dışından gelenler yurda yerleşti, bizse evimizden gidip geliyorduk. Çalışma temposu başladığında anladım ki yurtta kalmayarak ve diğerlerinin oluşturduğu sisteme girmeyerek devam etmek biraz zor olacak. Ağır bir ders yükü ve projelerimiz vardı. Aynı zamanda Türkiye’nin ilk 300 beyninin arasındaydık ve onlarla yarışma içerisindeydik ya da onlarla bişeyler yapmaya çalışıyorduk. Bu insanlar kampüste aynı yerde kaldıkları için birlikte çalışmalar, proje toplantıları vesaire aktiviteler yapıyorlardı ve ben bunun biraz dışında kalmıştım. Ankaralı arkadaşlarımla baktık ki bu böyle olmayacak, ilk dönemin sonunda biz de yurda çıktık. Böylece ilk dönem çok da iyi olmayan notlarımızı da toparladık.Yurtta da çok iyi arkadaşlıklar kurduk ve birbirimizden çok şey öğrendik.

Ders dışında da aktiviteler yapıyorduk. Mesela ben basketbol oynamayı çok severdim, arkadaşları organize edip basketbol oynardık. Futbol da oynardık, Bilkent’te halı sahamız vardı ve biz endüstri mühendisliği olarak bir takım çıkarıp diğerlerine karşı oynardık. Onun dışında Ankara dışından gelen arkadaşlara Ankara’yı gezdirip tanıtırdım.

Liseyi bitirip üniversiteye geçince daha da olgunlaşıyorsun. Ben zaten erken olgunlaşmış bir insandım ama yine de üniversite hayatının bana katkısı oldu. Değişik yerlerden gelen, değişik hayatları ve hayat tarzları olan, hatta değişik siyasi görüşleri olan pek çok insanla tanıştım. Bilkent o konuda çok kozmopolit ve herkesin de çok akıllı olduğu bir yerdi. 50 kişi bölüme girmiştik ve herkes süper akıllı, ben herkesi kendimden daha akıllı görüyordum. Çok sevdiğim bir laf vardır: ‘Eğer bulunduğun odada en akıllı kişi sensen, yanlış odadasın.’.

Akademik gelişmemde de Bilkent’in bana büyük katkısı oldu.Öğrencileri akademik hayata hazırlama konusunda Bilkent Türkiye’deki en iyi yer, bence. Çok detaylı eğitim veren ve öğrencisini çok iyi hazırlayan bir yapısı var. İlk üç sene hocalarımız bize akademik makaleler verirdi, araştırmaların nasıl yapıldığını ve ne olduğunu anlamamız için. Ben hala senelerdir Bilkent’ten aldığım eğitimin ekmeğini yiyorum, bunu çok açıkça söyleyebilirim. Bilkent’te lisans ve yüksek lisansta o kadar iyi bir eğitim almıştım ki doktora ve sonrası benim için çok kolay geçti. Derslerde iyi olmanın dışında gösterdiğim performansla oradaki profesörleri çok iyi etkileyebiliyordum. Bu da bana değişik kapılar açtı. Bu yüzden Bilkent’ten geçmiş olduğum için hala memnunum.

Bilkent’te en sevdiğiniz hoca ve ders hangisiydi?

Benim en sevdiğim iki tane ders vardı, biri mühendislik dışından. ‘Yunan Mitolojisi’ diye bir ders vardı, adını hatırlayamadığım çok tatlı, biraz yaşlıca bir yabancı kadın veriyordu dersi ve ben bayıla bayıla derslere gidiyordum. Zaten o zamanlar çizgi romanlar çok meşhurdu ve bazılarında nord ve yunan mitolojisi işleniyordu. Ben de bunları bilerek derse gidiyordum ve çok zevkli oluyordu. Bölüm dersi olarak ‘Simülasyon’ dersini seviyordum, İhsan Sabuncuoğlu’nun verdiği. İhsan Hoca şimdi Bilkent’ten ayrıldı ve şu anda Abdullah Gül Üniversitesi’nin rektörü. O dersi sevdiğim için master yaparken tez için İhsan Hocayla çalıştım ve tezimin konusu yine simülasyon üzerineydi. Bütün hocalarımı çok sevmeme rağmen İhsan Hoca en sevdiğim hocaydı diyebilirim. Ama bütün hocaların bana büyük katkısı olduğunu düşünüyorum.

Bilkent’te hiç unutamadığınız bir anınızı bizimle paylaşır mısınız?

Unutamadığım çok anım var ama bir projeyle ilgili hiç unutamayacağım enteresan bir anım var. Bitirme dersi dediğimiz bir ders vardı ve bu ders kapsamında biz Türk Traktör fabrikasına bir proje yapıyorduk. Haftalarca çalıştık ve projeyi tamamladık, sadece modellemesini ve çözümünü değil aynı zamanda çok güzel bir sunum hazırladık. Ama sonra kullandığımız bilgisayara Çernobil Virüsü denen bir virüs bulaştı ve bilgisayar format yedi. Biz tabi başta anlamadık ne olduğunu, bilgisayar ‘sistem sürücüsünü takın’ diye bir mesaj veriyordu. Biz de sistem diski bulalım derken kapımız çaldı ve yan odadan biri gelip bize sistem diskiniz var mı diye sordu. Sonra bir baktık yurttaki herkesin bilgisayarı göçmüş, hepsi format yemiş. Yurtta değişik bölümlerden insanlar vardı ama hepsinin projeleri, sunumları hatta tezleri bile silinmiş. Bizim projenin teslimine iki gün vardı. Biz de baktık yapacak bişey yok, o gece oturup sıfırdan başladık. Sabahlara kadar çalıştık ama sonunda yaptık. Sunuma da sıfır uykuyla gittik. Sunumumuz çok beğenildi ama o kadar yorgunduk ki sunumu yaptığımız üretim müdürü ‘Ne oldu size çocuklar, iyi misiniz, çok mu zorlandınız?’ gibi şeyler sordu. Sonra biz de olayı anlattık, ama sonuç olarak projemiz çok beğenildi.

LKCSB_Onur Boyabatli_3

Mezuniyet sonrasında nasıl bir yol izlediniz, süreç nasıl gelişti?

Biz mezun olurken endüstri mühendislerine bankalar iş vermeye başlamıştı ve çoğu arkadaşım bankalarda kendilerine güzel işler buldular. Benim annem de Merkez Bankası’nda çalışıyordu ve benim de Merkez Bankası’na gelmemi istiyordu. Ben de onu kırmamak için banka sınavlarına girdim ama bankacı olmak istemiyordum, eğitimime devam etmek istiyordum. ’99 senesinin yazında Bilkent’e Amerika’dan bir profesör geldi, ‘Mantık Programlama’ alanında dünyada bir numara. Yazın bu hoca iki enteresan konuda ders açtı ve eğer ben Bilkent’te mastera girersem o iki dersi alıp eğitimime devam edecektim. Zaten hocalarım da benimle çalışmak istiyordu ve üniversite bana burs imkanı da sağlıyordu. Şartlar oluşunca ben de Bilkent’te devam etmeye karar verdim.

Yüksek lisansın sonuna doğru herkes doktora başvurularına başladı. Ben doktora yapsam mı emin değildim. Çünkü akademik alanda devam etmek isteyip istemediğimi bilmiyordum. Zaten akademik alanda devam etmeyecek birinin doktora yapmasını ben çok doğru bulmuyorum. Fransa’nın INSEAD işletme okuluna önceki senelerde Bilkent’ten çok doktora öğrencisi gitmişti ve onlar da okulumuza gelip bize orayı anlattılar. Fransa’yı ayrıca seviyordum ve INSEAD da dünyadaki en iyi işletme okullarından biriydi. Ben de başvurumu yaptım ve kabul edildim. Çok da yere başvurmamıştım, bir INSEAD iki okula daha doktora başvurum vardı. Gitmek isteyen herkes 20-30 yere başvuruyordu ama benim istediğim tek yer INSEAD’dı ve kabul edildim.

Akademik alanda ilerlemenizin sebebini öğrenebilir miyiz?

Doktorada ilk iki sene ders aldım ama bu dersler sadece teknik dersler değil, araştırma metodlarına ve felsefelerine yönelik dersleri de kapsıyordu. O seneler benim gözümü daha da bir açtı. Sürekli bilimsel makale okuduktan ve tartıştıktan sonra kritik düşünce yeteneğimin geliştiğini fark ettim ve bu çok hoşuma gitti. Sonrasında da akademisyen olmaya karar verdim.

Aslında ben zaten yeni şeyler öğrenmeye açık, meraklı bir insandım. Ayrıca çalışma disiplinim de vardı. Bazen insanlar akademisyen olmak için çok akıllı olmak gerektiğini düşünürler. Ben şunu söyleyebilirim ki akademisyenliğin yüzde doksan dokuzu çalışmaktır. Akıllı olmak da şart ama yeterli değil. Çalışma disiplini, doğru soruları sorabilme yeteneği, doğru analizi yapabilme becerisi de lazım. Bende böyle şeyler zaten vardı, ilgim de olduğundan akademisyenliğe yöneldim. Kendimi de bu konuda çok şanslı hissediyorum çünkü yaptığım işe bayılıyorum. Ders verme kısmını da araştırma işini de çok seviyorum.

Şu anda çalışmalarınıza Singapur’da SMU’da çalışıyorsunuz. Burayı seçme nedeninizi öğrenebilir miyiz?

Doktoranın sonuna doğru iş başvurularına başladım. Amerika ve Avrupa’da birçok yere başvurdum. Asya’ya daha önce hiç gelmemiştim ve Asya’da da sadece Singapur’a ve Hong Kong’a başvurdum. Ayrıca buraya gelmeden önce Singapur’un yaşamak için ne kadar güzel bir yer olduğunu ve eğitime çok önem veren bir yer olduğunu biliyordum. Bu yüzden başvurumu yaptım ve iş görüşmesine geldim. İki gün boyunca insanlarla görüştüm, bir seminer verdim ve insanlara tezimi anlattım. Sonra Fransa’ya döndüm ve Singapur’da mutlu olabilirim dedim, öyle hissettim yani. Sonra bana teklif verdiler, ben de başka tekliflerin de olmasına rağmen Singapur’a SMU’ya geldim. Hayatımda verdiğim en iyi kararlardan biriydi diye düşünüyorum. Çok sevdim, hala da çok seviyorum.

Geleceğe yönelik planlarınız nelerdir? Türkiye’ye dönmeyi ve çalışmalarınıza orada devam etmeyi düşünür müsünüz?

Ben şu anda 39 yaşındayım ve kendimi henüz yaşlı görmüyorum. Bir süre daha burada kalmayı düşünüyorum. Dediğim gibi ben doçent doktorum ve kısa dönemde planım burada profesörlüğümü almak ve ondan sonra bir yere gitmeyi düşünürsem gitmek. Türkiye’ye dönmeyi şu an için düşünmüyorum fakat Türkiye’deki üniversitelerle olan bağımı kuvvetlendirip kesinlikle onlarla bir şeyler yapmayı istiyorum. Mümkün olursa yazın gidip Bilkent Üniversitesi’nde biraz vakit geçirmek, doktora öğrencileriyle çalışıp öğretim görevlileriyle araştırma yapmak istiyorum. Aynı şey Koç Üniversitesi için de geçerli, onlarla da bağlantım var. Türkiye’deki üniversitelere de faydamın dokunmasını istiyorum.

Bilkent mezunu olmanın size ne tür avantajlar sağladığını düşünüyorsunuz?

Ben araştırmalarım dolayısıyla dünyaca ünlü konferanslara gidiyorum. Buralarda çok fazla Türk akademisyenle karşılaşıyorum. Bunların çoğu çok iyi üniversitelerde doktorasını yapmış, doçentliğini ve profesörlüğünü almış insanlar ve bunların neredeyse yüzde doksanı Bilkent mezunu. Ne tür avantajlar sağladığını bu çok iyi anlatıyor. Bilkent’te aldığımız eğitim, öğretim, sistematik yaklaşım o kadar iyiymiş ki akademisyen olmak isteyen herkes çok iyi üniversitelerde çok iyi ilerlediler.

Bilkent’e yeni başlayan öğrencilere, özellikle kendi bölümünüzdekilere, tavsiyeleriniz nelerdir?

Bilkent bilgiye çok kolay ulaşılabilecek bir üniversite. Öğretim üyelerinin kalitesinin çok yüksek olduğu bir üniversite. Öğrencilere tavsiyem bu kaynaklardan faydalanmaları. Bilkent sosyal açıdan da çok iyi bir yer, sosyal aktivitelerden de geri kalmamalarını tavsiye ediyorum. Çok fazla öğrenci kulübü var, hobileri neyse onlara da zaman ayırmalılar. Çünkü sadece çalışarak bu iş olmaz, her şeyin bir dengesi olması lazım. Disiplinli ve dengeli çalışmalarını tavsiye ederim. Son olarak da yaptıkları işleri zevk alarak yapmalarını tavsiye ederim.

Eklemek istediğiniz başka bir şey var mı?

Ben çok gururlu bir Bilkent mezunuyum ve bunu her yerde söylerim. Kendimi tanıtırken hep Bilkent mezunu olduğumu söylerim. Okuluma ve öğretmenlerime karşı çok müteşekkirim. Bugün buraya gelebilmemin en büyük etkenlerinden birisi Bilkent. Benim karakterimi de şekillendiren altı sene geçirdim orada. İyi ki gitmişim ve gözü kapalı herkese de Bilkent’i tavsiye ederim.

Vaktinizi ayırdığınız için teşekkür ederim.

Leave a Reply

2 comments

  1. Bayram

    Tercihleri sınavdan önce mi eskide olduğu gibi yoksa sınavdan sonra mı yapmak daha iyi acaba?

  2. Mustafa

    Güzel