Yazıyor! Yazıyor! Yine gelip çatan seçimleri yazıyor!

Memleket seçime doyunca politika yazarı da seçim yazısına doyuyor haliyle. Bu yazı, oylarımızın kıymetinden yola çıkarak, karşılığında eş bir değer alınmadan onu vermenin en büyük siyasi kötülük olduğunun ihtarıdır. Bu yazı şartlı bir geçersiz oy çağrısıdır!

Sıklaşan, sıklaştıkça da sıradanlaşan seçimlerle idrak etmesi güçleşse de oy vermek fuzuli bir eylem değildir. Oy vermenin bir manası vardır. Her şeyden önce devletin ve seçimlerin meşruiyetinin tanınması anlamına gelir. Seçmen sandığa gittiğine göre teşekkül ettirdiği organların sahibi olan devletin varlığını tasdik eder. Bununla kalmaz; seçimlerin -propaganda, oy kullanma ve sayım safhalarına yaygın olmak üzere- adil, şeffaf ve gerçeğe uygun bulduğunu yönündeki kanaatini ilan eder. Bu anlamda yüksek bir katılım oranına sahip olmak devlet için bir övünç kaynağıdır.

Eskilerin deyimiyle, reyin en önemli pratik anlamı ise seçmene memleket siyasetini şekillendirmek için bir imkân tanımasıdır. Şu hâlde, oylarımızı ne şekilde kullanacağımızın üzerinde ihtimamla durmamız icap ediyor. Zira, içinde bulunduğumuz siyasi açmazdan çıkmamızı sağlayacak araç, bunlar!

Halimizi bu şekilde nitelendirmemin nedeni iktidardan memnuniyetsizliğim falan değil. Zati siyasetin ideal bir biçimde işlemesi halinde bir kişinin veya grubun düzenden hoşnut olmaması tek başına bir açmaza vücut vermezdi. Efratla yaptığım konuşmalar ve YouTube’dan izlediğim sokak röportajlarından çıkarımım şudur ki oy verdiği partiyi bütünüyle ve gönül rahatlığıyla destekleyenlerin sayısı az. Kişilerin, tercihleriyle mutlu olmama hilafına bunları yapması hakikaten ilginç bir fenomen. Gavurlar buna “settling for less” diyor. Yani arzuladığından, beklediğinden daha azına razı olmak

İnternette bu ifadeyi arayacak olursanız oldukça zengin bir içerikle karşılaşacaksınız. Motivasyon konuşmaları, klişe pop şarkıları, genç YouTuberlar ve psikoloji uzmanları meseleyi Bay/Bayan Doğru titrini taşımayan kişilerle yürütülen romantik ilişkilerin vahameti noktasından irdelemiş ve bunu bir hayli kınamış. Çıkış noktası farklı olsa da bu külliyatın sunduğu açıklama ve çürütmeler bizim meselemiz için de şaşırtıcı biçimde geçerli.

Öncelikle daha azına razı olma kararını güden duygu çok iyi saptanmış: korku. Yani tercih konusu adeta siyasi partilerden değil muhtelif senaryolardan mürekkep. Seçmenin iradesi ya bilinmeyenin ya da tahayyül edilenin saldığı korkuyla sakatlanıyor. Şimdi, ben bu tür bir korkuyu bertaraf etmek için gerekli mesleki ehliyete sahip değilim. Ancak şu özlü söz belki bunu yapmanız hususunda sizi yüreklendirecektir: Her birimiz bilinmeyenden korkarız. Asıl belirleyici olan bu korkumuzla nasıl baş ettiğimizdir.

Külliyatın ustaca çürüttüğü bir düşünceyse kaç zamandır, atadan beri bir partiye gösterilen sebatın şu anda verilecek farklı bir oyla boşa çıkacak olmasıdır. “Yüzdük yüzdük kuyruğuna geldik. İktidar olmaya ramak kaldı!” veya “Bu köşeyi döndük mü bekayı tesis ediyoruz!” naraları bu çekinceleri körüklemeye yöneliktir. Buna batık maliyet safsatası adı veriliyormuş. Kişinin emek, para, sevgi ve oy vakfettikçe, vakfedilenden ayrılmasının güçleştiği ifade ediliyor. Bunun mantıksız bir akıl yürütme olduğunu fark etmek içinse vakfedilenin artık kişiden çıktığının idrak edilmesi gerekiyor. Yani verilen oylar gitmiştir. Onlarla istenilen sonuçlara ya ulaşılmıştır ya da ulaşılmamıştır. Siyasi partilerin vakfedilenler üzerinden cazip görünme çabası ise kabiliyetsizliğin bir itirafı olabilir.

Yapılan çok güzel bir hatırlatma ise şu: birinin kusurlarını kabul etmek ile ona razı olmak bir ve aynı şey değildir. Bir partinin vaatlerini yerine getirememesini mazur görüyorsunuz diye ona oy vermeniz gerekmiyor.

Özüyle, bir siyasi partiyi beğenmiyorsanız, ona güvenmiyorsanız razı olmayın kardeşim! Destekleyebileceğiniz başka bir parti ya da bir aday var mı diye araştırın, soruşturun. Tüm çabalarınız sonuçsuz kalırsa gidin sandığa geçersiz oy verin. Partili olamamak sizin değil siyasilerin ayıbı. #ŞimdiSiyasilerDüşünsün

Hakikaten siyasiler düşünsün yav! Ev işleri, geçim telaşesi, mesleki meseleler, eş dost derken bir de “A baraj altına düşerse oyumun yüzde şu kadarı B’ye gider, B’ye gitmesini istemiyorum, iyisi mi ben C’ye vereyim zira o D ile ittifakta, ortak oylardan barajı geçerler” hesabına girmeyin. Onu da mı siz düşüneceksiniz? Çalışkanlık, girişkenlik iyi hoş da mercii tecavüzüne de lüzum yok. Oyunuzu gönlünüzce verin, muhasebesini siyasiler yapsın.

Aslında ülke politikasını değiştirme gücü elinizde. Bir oyunuz var. Bununla ister nota verirsiniz ister takdirname… Zaten sağlıklı bir geri bildirim verildiği sürece -şeklinden bağımsız olarak- sistem işleyecektir. Tabi bunun için önce bir geri bildirim vermeniz gerekiyor. Siz anladınız onu.

 

Görsel: https://tr.pinterest.com/pin/639018634597075319/?lp=true

Leave a Reply