Suriye’nin Rusya için önemini anlamak adına Soğuk Savaş’ın başlangıç yıllarına bakmakta fayda var. 1954 yılında Batı bloğu ülkeleri Orta Doğu’da Sovyetler Birliği’nin nüfuz alanını kırmak için İngiltere önderliğinde Türkiye, Irak, İran’ı kapsayan Bağdat Paktı’nı oluşturdu. Suriye ve Mısır ise bu durumda doğal olarak Sovyetlerin etki alanına itildi. Özellikle yakın uluslararası ilişkiler tarihinin kırılma noktalarından biri olan 1956’daki Süveyş Kanal Krizi’ne bu açıdan bakabiliriz. Mısır’ın çiçeği  burnunda devlet başkanı Cemal Abdelnasser’ın İngiliz-Fransız konsorsiyumuyla yönetilen Süveyş Kanalı’nı millileştirmesi sonucu İngiltere ve Fransa, Mısır’ı işgal etme girişiminde bulunurlar. Bunun üzerine Sovyetler Birliği devreye girer ve ABD’ye İngiltere ve Fransa’nın Mısır’dan çekilmemesi durumunda olaya müdahale edeceğini söyler. Bu noktada ABD’nin baskısı sonucu İngiltere ve Fransa geri adım atarlar ve yüzyıllardır hegemon devlet statüsünde olan ve iki dünya savaşının galibi İngiltere’nin bu hegemon statüsü ABD’ye geçmesinin keskin bir işareti olur. Uluslararası ilişkiler teorisyenleri bunu güç dönüşümü olarak da açıklarlar. Bu tarihin kırılma noktası olmasının diğer bir sebebi ise bu tarihten itibaren Soğuk Savaş’ın, çift kutuplu dünya düzeninin Orta Doğu ve bütün dünyada iyice belirginleşmesi. Artık bölgede ya ABD’nin ya da Sovyetlerin etkisi söz konusu olacaktır. Sovyetler Birliği’nin 1991’de dağılmasına kadar süren bu rekabet, kısa süreli bir Amerikan hegemonyasının ardından Rusya’nın 2015 Suriye müdahalesiyle birlikte kimilerine göre yeni bir Soğuk Savaş şeklinde devam edecek gibi gözüküyor.

Sovyetlerin dağılmasından sonra Rusya’nın ilk kez eski Sovyet toprağı olmayan bir yere askeri müdahalede bulunması Rusya’nın Suriye müdahalesinin diğer bir önemini gösteriyor . Bu durum da Rusya’nın nasıl bir yükseliş içinde olduğunun, uluslararası arenadaki eski Sovyetler Birliği pozisyonunu bir nevi geri kazanmak isteyişinin göstergesi olarak yorumlanabilir. Peki Rusya neden müdahale etmek için bu tarihi bekledi diye soracak olursak; 2011’de başlayan Arap Baharı sonrasındaki BM’nin Libya müdahalesinin önemli bir dönüm noktası olduğunu söyleyebiliriz. Zira bu müdahale sırasında sessiz kalan Rusya, Libya müdahalesi sonrasında Kaddafi döneminde Libya ile yaptığı birçok ikili anlaşmanın devre dışı kalması sonucu milyarlarca dolar zarara uğradı. Ayrıca müdahale sonrası Libya’da bir türlü oturtulamayan düzen ve iç savaş ortamı Rusya için daha da uyarıcı oldu.  Rusya’nın perspektifinden bakacak olursak, ABD’nin Afganistan, Irak ve öncü rol aldığı Libya müdahalelerinin ardından ortaya çıkan istikrarsızlık, güvenlik, terör sorunları Rusya’nın Ortadoğu’daki olaylara karşı daha fazla pasif kalmaması gerektiği politikasını ürettiğini söyleyebiliriz. Aynı zamanda Amerika’nın bölgede gittikçe azalan hegemonik gücünün de Rusya için bir gittikçe artan otorite boşluğu yarattığını ve Rusya’nın da Suriye müdahalesiyle birlikte bu otorite boşluğunu doldurduğunu ifade edebiliriz.

Rusya’nın yükselişini özellikle Suriye müdahalesi bağlamında anlattığım yazı dizimi Rusya’nın teorik olarak yükselen bir güç olup olmadığına yönelik olan tartışmayla sonlandırmak istiyorum. Yükselen güç, kabaca, mevcut uluslararası düzen ve sistemden memnun olmayan, sesini uluslararası platformlarda daha çok duyurmaya çalışan bunun için de bölgesel yahut küresel düzeyde ittifaklar arayışında olan ülkeler olarak tanımlanır. Rusya’nın sesini daha çok duyurmaya çalıştığı, nüfuz alanını arttırmaya çalıştığı bir gerçek fakat Rusya aynı zamanda mevcut uluslararası sistemin de güçlü bir parçası. Bunu mevcut düzendeki en etkili oluşum olan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin kalıcı beş üyesinden biri olması ve dolayısıyla burdan çıkacak herhangi bir karara karşı veto hakkının bulunması da kanıtlar nitelikte. Fakat aynı zamanda Rusya’nın kendine alternatif ittifaklar ve uluslararası düzen yaratmaya çalıştığı da ileri sürülebilir; BRICS, Şangay İşbirliği Örgütü, Avrasya Ekonomik Birliği gibi koalisyonlar da Rusya’nın bu alternatif arayışının bir sonucu. Rusya’nın hem uluslararası sistemin bir parçası olup hem de yeni arayışlar içerisinde olması şüphesiz Rusya’yı yükselen güç tartışmasında apayrı bir yere koyuyor. Bütün bu tartışmalara Rusya’nın cevabı ise kendilerinin yükselen güç değil yeniden toparlanan güç olduğu yönünde.

KAYNAKÇA:

Lukyanov, Fyodor . “Putin’s Foreign Policy: The Quest to Restore Russia’s Rightful Place.” Foreign Affairs, vol. 95, no. 3, June 2016.

Sadek, L.S.E.A.  Russia’s Resurgence in Syria: A New Cold War.  American University in Cairo. Department of Public Policy and Administration, https://books.google.com.tr/books?id=cFZIAQAACAAJ, 2016, American University in Cairo

Selim, Gamal M.  “ The Syrian Crisis and the Dynamics of a New Cold War “ Canadian Political Science Association, Calgary, Alberta. 31 May- 2 June 2016.

Kapak Görsel: http://english.alarabiya.net/en/News/middle-east/2017/11/21/Kremlin-Russia-s-Putin-hosts-Syria-s-Assad-for-talks.html

Ara Görsel: https://www.ft.com/content/993251e4-620a-11e5-9846-de406ccb37f2

Leave a Reply