Hepimiz Çin’in resmi olarak 2013’te başlatmış olduğu Bir Kuşak Bir Yol Projesi’ni duyduk. Bu proje daha çok Çin’in gelişmekte olan Asya ülkeleri ve Avrupa ülkeleriyle olan ekonomik, siyasi, askeri ve kültürel ilişkileri artırması üzerine kurulu olduğunu biliyorduk. Yakın zamanda Çin ve İran arasında imzalanan anlaşma bu projenin en önemli ürünlerinden biri olarak nitelendirilebilir. Bir diğer yandan, Çin’in Afrika’ya yönelik de bir ilgisinin olduğu da aşikardır. Yıllar içerisinde birçok Afrika ülkesinin en tepedeki ticaret ortağı Çin olmaya başladı. Yandaki tabloda Çin’in Afrika’da artan etkisini görmekteyiz. Her ne kadar AB ülkelerinin toplamının gerisinde kalsa da, Çin’in etkisi her geçen gün artmakta.
Bu yazıda toplumumuzda gündem teşkil etmeyen ama önemli bir noktaya değineceğiz. Hepimiz Çin’in Afrika ve Asya yatırımlarına odaklanmışken, Çin’in Latin Amerika’ya olan etkisi de her geçen gün artmaktadır. Aslında Amerika kıtasına yapılan yatırımlar da Kuşak ve Yol Projesi’nin içindedir. 2013’ten günümüze Kuşak ve Yol Projesi’nde de çeşitli değişiklikler yaşandı. Başlangıçta Kuşak ve Yol Projesi Asya ve Avrupa ile kısıtlıyken, şimdi Afrika hatta Latin Amerika’yı bile içeriyor. 2017 yılında, Panama ve Çin arasında imzalanan iş birliği anlaşması, Çin’in Amerika kıtasına Kuşak ve Yol Projesi kapsamında resmi ilk adımı olarak nitelendirilebilir. Ardından Dominik Cumhuriyeti, Şili ve Ekvator gibi Latin Amerika ülkeleriyle de benzer anlaşmalar imzalandı. Ama bir diğer yandan Arjantin, Brezilya ve Meksika gibi ülkelerin Çin’le bir anlaşmaya imza atmadığını da söylemeliyiz. Hatta kıtada Çin’i resmi olarak tanımayan birden fazla ülke var. Bu ülkeler Çin yerine, Tayvan’ı tanıyor. Yani her ne kadar Çin bu kıtaya yatırımlarını artırsa da, kıtanın bölgesel olarak güçlü olan ülkelerinin Çin’le Kuşak ve Yol Projesi kapsamında bir anlaşma imzalamaması ve Çin’in bazı ülkelerce tanınmaması göz önünde bulundurulmalıdır. Zaten Çin’le anlaşma sağlayan ülkelere baktığımızda da altyapısal ve finansal olarak yetersiz olduklarını görmekteyiz. Yine de son yıllarda iki binden fazla Çin merkezli şirketin Latin Amerika’da yer alması ve bu şirketlerin yaklaşık iki milyon insana iş olanağı sunması hem Çin açısından hem de bölge ülkeleri açısından büyük bir başarıdır.
Çin’in ilerleyen yıllarda Latin Amerika kıtasındaki yatırımlarının artırması beklenmekte. Bunun da birden fazla sebebi var. En göze çarpan neden ise, Amerika-Çin arasındaki ticaret savaşı. Bu savaşın bir yansımasını da Latin Amerika’da şimdiden görmekteyiz ve iki ülkenin kıyasıya rekabetine daha çok şahit olacağız. Özellikle Panama ile yapılan anlaşma, Çin için büyük önem arz etmekte ve bu anlaşma Çin’e Amerika’nın ticari ilişkilerini daha rahat gözlemleme imkanı sunmakta. İkinci bir neden ise, Çin’in bölgede siyasi olarak gücünü artırmak istemesidir. Şimdiye kadarki süreçte, çeşitli gazeteciler, sivil toplum kuruluşları ve medya organları, Çin’in bölgedeki politikalarının meşrulaştırılmasında büyük rol oynadı. Ayrıca, Çin’in bölge ülkeleri üzerindeki baskısını da artırdı. Bu tutumu güç gösterisi olarak algılamamız yanlış olmaz çünkü Amerika Birleşik Devletleri’nin yıllardır hakim olduğu kıtaya, Çin’in bu derecede etki etmesi Çin’in gücünün ne boyutlara ulaştığını gösterir. Zamanında Sovyetler ‘in Küba’da denemeye kalkıştığı şey sonrası Amerika’nın tepkisi hepimizin hatırındadır. Şu ana kadar ise böyle bir reaksiyon göremedik. Bir üçüncü neden olarak da şunu ekleyebiliriz: Çin bu projeyi başlattığında, genellikle ekonomisi zayıf olan ülkelere yatırım yaptı. Ama bu yatırımların elbette ki belli bir değeri de vardı. Bu değerler de o zayıf ülkelerin asla karşılayamayacağı değerlerdi. Ve eğer ki yatırım yapılan ülke borcunu ödeyemezse, Çin o ülkeden bir liman, askeri üs veya benzeri bir değerli yapı veya arazinin haklarının belli bir süreliğine kendisine devredilmesini talep etmeye başladı. Bunun da gerekçesi olarak Kuşak ve Yol Projesi kapsamında yaptığı yatırımları gösterdi. Bu politikanın etik yönü tartışılsa da, Çin açısından gayet başarılı bir strateji olduğunu bugünlerde daha net görmekteyiz çünkü Çin bu sayede, stratejik öneme sahip limanların, askeri üslerin veya değerli arazilerin haklarını uzun bir süreliğine elde etme olanağına sahip oldu. Aynı durumun Latin Amerika ülkelerinde de yaşanması muhtemel ve bu kıtada Çin’in bir liman veya üsse sahip olması Amerika açısından büyük bir tehdit olarak algılanacaktır düşüncesindeyim.
Son yaşanan gelişmeler ışığında, en merak edilen konu ABD’nin Çin’in Latin Amerika yatırımlarına ve buradan elde edeceği kazançlara karşı aktif olarak mücadele etmemesidir. Her ne kadar karşı çıksa da fiili olarak bir müdahalede bulunmaması hepimiz için bir soru işareti. Özellikle Biden döneminde Çin’e yönelik söylemlerde de bir yumuşama görmekteyiz. Acaba ABD’nin kendi çizdiği bir sınır var da onun aşılmasını mı bekliyor? Veya gerçekten artık sadece kendi ülkesine mi odaklanmak , kendini izole etmek mi istiyor? ABD gibi bir ülkeden ikinci seçeneği seçmesini beklememiz mantıksız olur ama son zamanlarda ABD’nin bazı bölgelerdeki güçlerini geri çekmesini de göz önünde bulundurmakta fayda var. Şahsen ben ABD’nin kendi kıtasındaki Çin’in bu yatırımlarına karşı bir reaksiyon göstereceğine inanıyorum ama bunun ne zaman ve nasıl bir reaksiyon olacağı konusunda net bir görüş birliği yok.