İçerisinde bulunduğumuz ve yavaş yavaş sonuna geldiğimiz 2023 yılı, geride bıraktığımız son on yılda da olduğu gibi kaotik, toplumsal tepkiye sebep olan birçok olayın yaşandığı, ekonominin ve siyasetin ülkenin genel gündemi olduğu bir yıl olmayı başardı. Buna ek olarak, Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. Yılında cumhuriyet tarihinin en önemli seçimlerinden birinin yapılmış olması, 2023’ü diğer yıllardan birkaç adım öne çıkarıyor. Şöyle bir geriye baktığımızda çok ilginç bir seçim dönemi yaşadığımızı söyleyebiliriz. İsterseniz filmi biraz geri saralım.
2019 yerel seçimlerinde CHP ve İYİ Parti’nin başta İstanbul ve Ankara olmak üzere bazı önemli büyükşehirlerde ortak aday çıkarması sonucunda Ankara ve İstanbul’un kazanılması, bu formülün genel seçimlerde de uygulanması halinde 22 yıllık AKP iktidarının sona erebileceği düşüncesi muhalif seçmeni iyiden iyiye umutlandırmıştı. CHP ve İYİ Parti’ye, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun daveti üzerine DEVA, Gelecek, Saadet ve Demokrat Parti’nin de katılmasıyla kurulan Altılı Masa, sonradan Millet İttifakı ismini alarak 2023 genel seçimlerine yönelik çalışmalarına başladı. Millet İttifakı, belirli aralıklarla bir araya gelerek ortak politikalarını tartışırlarken başta muhalif seçmen olmak üzere herkesin merak ettiği tek bir soru vardı: Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayı kim olmalı?
Bu sorunun Altılı Masa’nın üzerinde mutabakata vardığı Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’e geçiş vaadinden daha fazla konuşulmuş olması, Türk siyasetinde isimlerin sistem vaadinden daha önemli olduğunu gösteren küçük bir örnek. Müzikle çok yakından ilgilenen biri olarak bu durumun, müzik perspektifinden incelenebileceğini düşünüyorum. Yukarıdaki küçük örnekten yola çıkarak Batı demokrasileri ve Türk siyaseti arasındaki ilişkinin Batı müziği ve Türk müziği arasındaki ilişkiyle paralel olduğunu söyleyebiliriz. Bu benzerliğin anlaşılabilmesi için ise önce biraz müzik teorisine ihtiyacımız var.
Batı müziği, çok seslilik olarak adlandırılan bir yapıya sahiptir. Çok seslilik, bir müzik parçasında birden fazla bağımsız melodi veya ses hattının aynı anda çalınması veya söylenmesi anlamına geliyor. Bu melodi hatları, müzikal seslerin ve akorların düzenli bir şekilde bir araya getirilmesi ve birbiriyle uyumlu bir şekilde çalınması veya söylenmesiyle anlamlı bir bütün oluşturur.
Batı demokrasilerinde ise bu uyumu kontrol ve denge prensibi sağlıyor. Kontrol ve denge, ayrı kolların diğer kolların eylemlerini önleme yetkisine sahip olduğu ve gücü paylaşmaya teşvik edildiği hükümet ilkesidir (Duignan). Kontrol ve denge prensibinin en net örneğini Amerika Birleşik Devletleri sisteminde görüyoruz. “Amerikan siyasal sistemi; siyasal erklerin tek elde toplanmasını, otoriterliğe ve diktatörlüğe kaymasını engellemek amacı etrafında yapılandırılmıştır. Bu amaç doğrultusunda güç ve otorite, siyasal sistemin değişik kurumları arasında yatay ve dikey olarak ayrıştırılmış ve paylaştırılmıştır” (Gül, H. , Kamalak, İ. , Sallan Gül, S.). Bu durum, bir şekilde Amerikan başkanı olmayı başarabilmiş çılgın liderlerin, deyimi yerindeyse, sazı eline alıp istediği her şeyi yapabilmesinin önündeki en önemli engellerden biridir. Hatta geçtiğimiz günlerde bıçkın eski Amerikan Başkanı Donald Trump’ın, bağımsız mahkemelerce yargılandığına şahit olduk. Bu noktada Batı müziği ve Batı siyasetinin arasındaki ilişkisinin benzer yapıda olduğunu net bir şekilde görebiliyoruz.
Türk müziğine gelecek olursak… Türk müziği, Batı müziğinin aksine tek sesli, monofonik, bir yapıya sahip. Türk müziğindeki tek seslilik, çoğunlukla şarkıların veya ezgilerin tek sesli icra edilmesiyle öne çıkıyor. Tek sesli bir şarkıda, bir solist veya vokalist ana melodiyi söylerken, eğer eşlikçiler varsa, onlar da genellikle aynı melodiyi takip ederler veya basit bir eşlik sağlarlar. Bununla birlikte, bu eşlikler genellikle ana melodiyi güçlendirmek veya vurgulamak için kullanılır ve farklı melodi hatlarına sahip olan çok sesli yapılar gibi karmaşık bir polifoni içermezler. Bu özelliğin Türk siyaseti ile ilgisini 2017 referandumuyla açıklayabiliriz. Hepimizin bildiği gibi Türkiye’de 2017 yılında yapılan referandumla, güçler ayrılığı ilkesine dayanan parlamenter sistemden, cumhurbaşkanının çoğu konuda tek başına söz sahibi olduğu Türk tipi başkanlık sistemi olarak da adlandırılan bir sisteme geçildi. Bu yeni sistemde göze çarpan en önemli özellik ise yürütme organında çift başlılığın kaldırılarak, devletin başı olan Cumhurbaşkanının aynı zamanda yürütme yetkisine sahip tek makam olmasıdır. Bu örnekle Türk siyaseti ile Türk müziği arasındaki paralleliği görmek mümkündür.
Sonuç olarak, Batı müziğinin farklı notaların farklı akorlarla uyumlu çalınabilmesi için bir şarkı içerisinde herhangi bir unsurun başına buyruk hareket etmesini engelleyecek harmonik kurallara sahip olması, Batı demokrasilerinde herhangi bir kurumun başka bir kurumdan daha çok güçlenmesini engelleyen kontrol ve denge mekanizmalarına sahip olmasıyla paralel özelliklere sahiptir. Bunun aksine, Türk müziğinin tek sesli yapısı, Türk sanat müziği eserlerinde vokal tarafından söylenen melodi hattının çeşitli enstrümanların yine aynı melodiye eşlik etmesi, 2017’de değişen sistemle birlikte cumhurbaşkanlığı kurumunun neredeyse her konuda tek yetkili olmasıyla benzer bir özelliğe sahiptir. 2023 genel seçimlerinde Türk tipi başkanlık sistemini değiştirmeyi vaat eden Millet İttifakı, alternatif olarak sundukları solist adayının halk nezdinde yeterince karşılık bulmaması sebebiyle seçimleri kaybetti.
Anlayacağınız Türk siyasetinde bitmeyen bu şarkının vokali, eşlikçilerinin de desteğiyle güçlenerek kendi istediği melodiyi istediği gibi söylemeye devam ediyor.
Kaynakça
“Checks and Balances.” Encyclopædia Britannica, Encyclopædia Britannica, inc., www.britannica.com/topic/checks-and-balances. Accessed 2 Oct. 2023.
Gül, H. , Kamalak, İ. , Sallan Gül, S. “Amerikan Başkanlık ve Fransız Yarı-Başkanlık Sistemleri Işığında Türkiye’nin Cumhurbaşkanlığı Hükümeti Sistemi” . Strategic Public Management Journal 3 Özel Sayı (2017 ): 101-120