Son dönemde herkesin dilinde olan tek bir konu var: Türkiye ekonomisinin düşüşü. Dolar ve Euro’nun Türk lirası karşısında ani yükselişiyle her kesimden insanın sohbet konusu olan bu mevzu Cumhurbaşkanlığı’nda da konuşulur hale geldi. Türkiye Cumhuriyeti’nin Genel İdare Teşkilatı’nı ana olarak ikiye ayırınca bir başlıkta Cumhurbaşkanlığı yani merkez idare teşkilatı, diğer yanda da yerel yönetimler yer alır. Merkez idare, yeni sisteme göre Cumhurbaşkanlığından oluştuğundan merkezi idare altındaki kurum ve kuruluşlar, yani genel olarak kamu tüzel kişileri doğrudan Cumhurbaşkanlığına bağlıdır ve onun denetimi altındadır. Kamu tüzel kişileri gerçek kişilerden ve diğer özel hukuk tüzel kişilerinden daha geniş yetkilere sahiplerdir. İdareye diğer kurum ve kuruluşları denetlemek ve yargı yoluna göndermek gibi bazı yetkiler tanınmıştır. Kamu tüzel kişilerine sağlanan bu ‘üstün yetki’lerin amacı idarenin kamu yararı için yapacağı hizmetlerde devletin gücünden (kamu gücü) faydalanmak suretiyle daha rahat ve kolay hareket edebilmesini sağlamaktır. Bu yetkiler başlıca icrailik, tek yanlılık, re’sen icrada bulunabilmek ve hukuka uygunluk karinesinden yararlanır. İdarenin tek yanlı işlem yapabilmesi özelliği idareye karşı tarafın rızasını aramaksızın hukuksal işlem yapabilme imkanı sunar. İcrailik ise idarenin hareketlerinden başka bir şey gerekmeksizin hukuk dünyasında değişiklikte bulunulmasıdır. Danıştay icrailiği tanımlarken başka bir işlemin yapılmasına gerek kalmaksızın hukuki sonucun doğrudan üçüncü kişiler üzerine doğduğu işlemler ifadelerini kullanır. İdarenin re’sen icrada bulunabilme, idarenin kendi aldığı kararları kendisinin uygulayabileceği anlamına gelir, idare herhangi başka bir merciiye danışmaksızın aldığı kararı uygulama ayrıcalığına sahiptir. Re’sen icrailik ile icrailik arasındaki fark birisinin maddi dünyada birisinin ise hukuk aleminde değişiklik meydana getirmesidir. Bu yetkiler, idareye, bu haber açısından da yürütme erki olan Cumhurbaşkanlığı’na ve Erdoğan’a verilmiş ve de Cumhurbaşkanlığı bu yetkiler aracılığıyla kamu tüzel kişileri de dahil olmak üzere kontrol ve denetleme mekanizmasına sahiptir.
Doğrudan Cumhurbaşkanlığı’na bağlı kurum ve kuruluşlardan arasında bulunan Devlet Denetleme Kurulu’nun fonksiyonu icraidir ve 1 sayılı CBK ile bu kurulun CB’ye bağlılığı gösterilmiştir. Kurulun kamu tüzel kişiliği bulunmakla birlikte Anayasa’nın 108.maddesi uyarınca idarenin hukuka uygunluğunun, idari faaliyetlerin düzenli şekilde yürütülmesinin ve geliştirilmesinin sağlanması gayesiyle kurulmuştur. CB isteği ile tüm kamu kurum ve kuruluşlarında vb. yerlerde her türlü idari soruşturma, inceleme, araştırma ve denetlemeyi yapmakla görevlidir. Yaptığı denetimler üzerinde kurulun kendi başına bağlayıcı nitelikte karar alma yetkisi olmamakla birlikte bağlayıcı karar alma yetkisi Cumhurbaşkanı’na aittir.
Erdoğan, Devlet Denetleme Kurulu’na son dönemde yaşanan kur patlamasını araştırmak üzere talimat verdi. Kurul artışın sebebini araştırmak için çalışmalara başladı. Bunun sebeplerinden biri olarak döviz piyasasında döviz manipülasyonları olması iddiası vardı. Cumhurbaşkanının anayasal yetkilerini kullanarak böyle bir talimat vermesi doğaldır fakat yürütme erki, idare kendi içinde tutarlı olmadıkça ve de cumhurbaşkanlığınca ya da bağlı kurum ve kuruluşlarınca alınan yanlış kararlar idarenin yukarıda bahsedilen üstün yetkilerinin suiistimaline sebebiyet vermektedir. Erdoğan’ın bu araştırma ve soruşturma işlemi isteği sadece pasif bir siyasi hareket mi yoksa altında belli bir kesimce iddia edilen daha büyük anlamlar olarak mı yorumlanması gerekir bilinmez, burada kişilerin kendi siyasi ideolojik fikirleri ağır basmaktadır. Ancak, son olarak şu denilebilir: Para sonsuz değildir, gittiği yerlerin ise ucu bucağı yoktur.