Abdullah Avcı’nın bıraktığı enkazın ardından dümene geçen Fatih Terim, Milli takıma müthiş bir ivme kazandırdı. Umutların çok düşük olduğu bir anda Fatih Terim’in büyük karakteri ve tecrübesiyle adeta küllerinden doğan Milliler, 3 maçını da gol yemeden ve toplamda 9 gol atarak, kazanarak son maça gelene kadar ne yapmaları gerekiyorsa eksiksiz yaptılar. Geriye Hollanda maçında mutlak galibiyet gerekiyordu. Nitekim Romanya’nın dirençli ve son zamanlarda güzel oynayan Estonya’ya, karşı 5 gol atması imkansıza yakındı.
Maça çok hırslı ve istekli başlayan Türkiye, Robben’in ayağından gelen talihsiz bir golle geriye düştü ve deyim yerindeyse 1 handikapla başladı maça. Yenen golle birlikte Türkiye topu daha çok kullanan ve topla daha çok pozisyona giren takım olmaya başladı ancak bütün çabalara rağmen ilk yarı Hollanda’nın tek farklı üstünlüğü ile bitti. İkinci yarının başında Sneijder, Van Persie’nin yerine giren Kuyt ile çok iyi anlaşarak ve Semih’in hatasıyla, Hollanda’nın ikinci golünü attı ve maçı kopardı. Kalan dakikalarda hücum organizasyonlarını yapmayan Türkiye maçtan iki farklı mağlubiyetle ayrıldı ve Dünya Kupası ümitlerini 4 sene sonraya bıraktı.
Kanat organizasyonlarını çok iyi yapan ve gollerinin yarısından çoğunu kafa golü ile atan Hollanda’yı durdurmak için kanat oyuncularını ve bekleri boş bırakmamak gerekiyordu ve de orta açtırmamak gerekiyordu. Gökhan Gönül ve Hasan Ali’nin güzel oyunu ve orta sahanın da yardımı ile ne orta açtırdık ne de pozisyon verdik. Robben’i ve Lens’i çok iyi marke ettik ve Van Persie’nin forvette yalnız kalmasını sağladık. Bu noktada ortadan gelişecek atakları karşılamak gerekiyordu. Birbirleriyle ilk defa oynayan bir orta saha üçlüsüne rağmen, ikinci yarıda oyuna giren Kuyt, ortadan getirdiği topla Sneijder’e asist yaptı. Sneijder de Semih’in büyük hatası ile gelen bu ikramı geri çevirmedi.
Kuşkusuz Van Gaal’in Kuyt hamlesi yerindeydi ve meyvesini verdi. Van Gaal’in bir diğer başarılı hamlesi ise sarı kartla oynayan ve Türkiye’nin yaptığı hücum preslerden rahatsız olan ve topu oyuna sokamayan Indi’yi alıp, daha teknik olan Bruma’yı oyuna sokup defanstaki tedirginliği ortadan kaldırmaktı. Böylece savunma hatasıyla gelecek herhangi bir golü engellemiş oldu tecrübeli teknik adam.
Burak’ın ve Umut’un uygun pozisyonları harcaması ve bütün yüklenmelere rağmen gelmeyen gol, takımda moral seviyesini düşmesine neden oldu. Yenen ikinci golden sonra da, taktik anlayışı olmayan atak organizasyonları geliştiren Türkiye toparlanamadı ve skoru lehine çevirecek mantıklı işler yapamadı.
Grup elemeleri boyunca birçok bölgede üst düzey oyuncuların eksikliği ve rotasyon oyuncularının eksikliği ile turnuva geçiren Türkiye Milli takımı, özellikle savunma ve hücum hattında bu sorunları çok yaşadı. Turnuva boyunca savunmada Semih ve Ömer Toprak ikilisiyle oynadık. Kolay maçlarda pek sırıtmasalar da son maçta olduğu gibi uyumsuz olduklarını gösterdiler. Özellikle Semih bu seviyedeki oyunu ve yaptığı kritik hatalar ile Milli Takım oyuncusu olmadığını ve daha çok zamana ihtiyacı olduğunu gösterdi.
Fatih Terim’in gelmesiyle 4-4-2 sistemine geçen Türkiye’ye, teknik ve direnç bakımından üst düzey göbek oyuncuları gerekiyordu.Son iki maçta Nuri Şahin’in yerine o alana monte olan Mehmet Topal, Hollanda maçında da iyi oynamasına rağmen 4-4-2 oyuncusu olmadığını gösterdi. Selçuk’un sezon başından beri düşük performansı ve oyun kurmak için geriye gelmesi ayrıca Mehmet Topal’ın yetersiz tekniği dikine oynayamaması orta alanda topu tutamamamıza ve bu oyuncuların ataklara katılamamasına neden oldu. Bu sistemde Selçuk’un maestro olması gerekiyordu ve yanına Melo gibi tekniği ve direnci yüksek bir orta saha oyuncusu gerekiyordu. Nuri her ne kadar bu özellikleri karşılayamasa da o pozisyonu en iyi oynayacak oyuncumuz. Sakat olmasından dolayı yerine Alper’i tercih edebilirdi Fatih Terim. Sonuç olarak Selçuk ve tipik bir ön libero oyuncusu olan Mehmet Topal ile ne oyun olarak sonuca varabildik ne de bireysel anlamda verim alabildik.
Arda ve Olcan maça güzel başladılar ancak kilidi açmak için sihirbaz yani Olcan’dan daha fazlası gerekliydi ve de Olcan Adın da şapkadan tavşanı çıkaramadı ve oyundan alındı. Yerine giren Gökhan Töre, 2-0’dan sonra ne maçı kurtarabildi ne de istediği oyunu sergileyecek morali kendinde bulabildi. Arda’nın çok çalışmasına rağmen forvetlerle anlaşamaması ve bir türlü gelmeyen gol moralinin düşmesine ve maçtan kopmasına neden oldu. Burak’ın son zamanlardaki düşük performansını, bu maça da yansıtması ve Umut’un topu oynama tercihleri belki de takımın performansına direkt etki etti ve istediğimizi alamamamıza neden oldu.
Bunca olumsuzluklara ve ümitsizliklere rağmen bize bu heyecanı yaşatan ve Milli Heyecanı ve tek yürek olmayı bize hatırlatan Fatih Terim’e teşekkür ederiz. İlerleyen senelerde Milli Takımı hak ettiği yere taşıyacağına ve başarılar yakalayacağına inanarak bu yolda her zaman yanındayız. Bu işi ve görevi en iyi şekilde ve layıkıyla yapacağından, Türk futbolunu en alt seviyelerden en üst seviyelere kadar irdeleyip, çözümler bulacağından şüphemiz yoktur.