Zaferin Değil; İnancın Yolu

Geçen yıl bu zamanlar Fenerbahçe’nin CSKA Moskova’ya final maçını kaybetmesi üzerine bir yazı yazmıştım ve sonunu şu şekilde getirmiştim:

“Geçen yıl ilk kez Euroleague’de final four’a, bu yıl da ilk kez finale kaldık. Seneye de inanıyorum ki Türk takımları içinde ilk kez o Euroleague kupasını kaldıran biz olacağız, çünkü bu gururu hak eden, bu işe daha fazla emek veren bir takım daha göremiyorum!”

Evet, gerçekten bu yıl emeğinin hakkıyla kupayı kaldıran biz olduk! Burada kendimi medyum gibi gösterme gayetinde değilim, ancak başka bir konuya dikkat çekmek istiyorum: İnanmak…

Öyle bir inanmak ki taraftarından, takımına, teknik ekibine hatta sarı lacivert renklere gönül vermeyen ama basketbolu seven birinin bile bu zafere inanışı…

Öyle bir inanmak ki Ekpe’nin, Datome’nin gözyaşları, Obradovic’in gülüşü, Kalinic’in hırsı…

Cuma günü Real Madrid ile oynanan maçta takımın yüzündeki ifade ile Olympiakos oyuncusu Printezis’in CSKA ile yaptıkları maç sonrası röportajındaki ifadesi neredeyse aynıydı: kazanmaya inanmak… Ancak bir fark vardı, Fenerbahçe sadece 3 kere final four’da yer aldı, Printezis ise yer almayı bırakın, sadece 2 kez Euroleague kupasını evinin vitrinine yerleştirdi. Yani henüz “winner” olmadan “winnerlık” ruhuna erişebilmek sadece Željko Obradović’in öğrencilerinin başarabileceği bir şeydir.

Peki tüm bunlar nasıl oldu?

Glory Road’da koç Don Haskins, daha önce birlikte oynamamış ancak yetenekli olan oyuncularına “Benim yolumla basketbol oynayacaksınız ve benim yolum zor” der. Koç Obradovic de büyük ihtimalle son ribaundun alınamadığı Berlin akşamında, bu cümle olmasa da bu cümleye benzer bir şeyi öğrencilerine söylemiş olabilir.

“Benim yolumla İstanbul’daki şampiyonluğa hazırlanacağız ve benim yolum zor!”

Ancak burada önemli olan koçun bunları söylemiş olması değil; önemli olan tüm takımın zor olacağını bilip bu zor yol uğrunda çok çalışması ve zafere inanması.

Öyle ki Real Madrid’de olduğu gibi Llull ya da Carroll veya Olympiakos’ta olduğu gibi  Spanoulis ya da Vangelis Mantzaris gibi birkaç isim inanmış değildi takımlarını zafere ulaşabileceklerine. Fenerbahçe’de bu yola inanmış 12 isim vardı. Çok süre bulamayan ama takımına inanmayı bir saniye bile bırakmayan Ahmet Düverioğlu’ndan takım arkadaşlarını maç içinde beslemeyi asla unutmayan ve gerektiğinde tek başına büyük işlere imza atabilen Bobby Dixon’a kadar herkes inanmıştı. Öyle ki geldiğinden beri tam olarak beklentileri karşılayamayan ama yetenekli olduğu bilinen Kalinic bu yola inanmıştı ve bu yoldan dönmeyi asla düşünmedi.

İşte şimdi bu inancın meyvesi alındı. Sıra bu meyveleri bir sepete doldurmakta… Zafer sarhoşluğuna yenilmeden, rehavete kapılmadan yeni zaferler yazarak yazının başında bahsettiğim Printezis’in yüzündeki ifadeyi gelenek haline getirmekte…

İnanın ve çalışın çocuklar, çünkü iyi şeyler inananların ve çalışanların karşısına çıkar!

 

хвала Željko Obradović, Bogdan Bogdanovic, Nikola Kalinic

Thank You James Nunnaly, Ekpe Udoh, Anthony Bennett

Teşekkürler Bobby Dixon, Melih Mahmutoğlu, Egehan Arna, Berk Uğurlu, Barış Hersek

Grazie Luigi Datome

děkuji Jan Vesely

σας ευχαριστώ Kostas Sloukas

ви благодариме Pero Antic

شكرا Ahmet Düverioğlu

 

 

 

 

Leave a Reply