Osmanlı’da Tanzimat Fermanı Sonrası Kadın Hakları – II

Dizimizin ikinci ve son bölümü olan bu yazımızda da Osmanlı Devleti’nde Tanzimat sonrası kadınlara getirilen kimi önemli haklardan bahsetmeye devam edeceğim. Geçen yazımda Tanzimat Fermanı’nın çıktığı günden başlayarak II.Meşrutiyet Dönemi’ne kadar olan süreçte Osmanlı’da kadınlara ne gibi haklar getirildiğinden bahsetmiş ve bunlar hakkında değerlendirme de bulunmuştum, bu yazımızda ise benzer şekilde II.Meşrutiyet’ten Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna kadar ki geçen süreç içerisinde kadınlar için ne tür lehte değişiklikler yapılmış onları göreceğiz.

Daha önce de bahsettiğimiz gibi, Osmanlı Devleti, sürekli değişmekte olan zamanın şartlarına bir miktar uyum sağlayabilmek adına, küçük adımlar olarak değerlendirilebilecek kimi pozitif girişimlerde her daim bulunmuştu ve bu değişim süreci II.Meşrutiyet sonrası dönemde de doğal olarak devam etmekteydi. Bunlardan, belki de ilk yenilik olarak değerlendirebilecek olan 1910 yılında Ceza Kanunu’nda yapılan değişiklik, zina suçu konusunda kadınlara bazı yeni haklar getirmekteydi. O zamana kadar zina suçu ile ilgili olanhttps://i0.wp.com/1.bp.blogspot.com/_2vmccxEWU_A/R88Kp93shtI/AAAAAAAAAMg/NMEn06lQpxM/s320/140071.JPG?resize=238%2C246 cezalar hep erkeklerin lehine uygulanarak süregelmekteyken, bu tarihte önemli bir değişiklik meydana gelmiş, zamanın vekillerinden birinin itirazı üzerine, Ceza Kanunu’nun 201.maddesi’ne yapılan bir değişiklikle, kadınlara da böyle bir hak tanınmıştı.

Sonraları, 1913 yılı dolaylarında kadınlara ilk defa devlet memuru olmaları için hak tanınması ve 1914 yılında kadınların ilk defa tüccarlığa ve esnaflığa başlamasına takriben, yine 1914 yılında yapılan bir değişiklikle de kadın bireylerin okuması için ismi “İnas Darülfünun” olan bir yükseköğretim kurumu açıldı. Daha sonra ise, 1916 yılında da Şeyhülislam’dan alınan bir fetva ile kadınların bazı özel durumlarda boşanması mümkün hale gelecekti.

Ancak bu dönem içerisinde, kadınların lehine gerçekleştirilen faaliyetlerin belki de en önemlisi ve aynı zamanda da sonuncusu, ömrü kısa olsa da, 1917 tarihinde Hukuk-i Aile Kararnamesi’nin kabul edilmesidir. Öyle ki, I.Dünya Savaşı sonucunda ülke içerisinde meydana gelen sosyo-ekonomik https://i0.wp.com/www.captainahabsrarebooks.com/ahab/images/items/128.jpg?resize=195%2C274değişiklikler bu tür bir kararnamenin çıkmasını gerektirmiş ve bu kararname ileride kurulacak olan Cumhuriyet’in temellerini oluşturmak adına da güçlü bir dayanak noktası olmuştur. Bu değişikliklerden özellikle kadınları ilgilendirenler ise şu şekildedir;

  • Nişanlanmanın hukuki bir müessese olarak kabulu.
  • Evlenebilmek için erkeğin 18, kadının 17 yaşını doldurmuş olması zorunluluğu.
  • Akıl hastalarının evlenmesine izin verilmemesi.
  • Çok evliliğin sınırlandırılması.
  • Kadının boşanma isteğinde bulunabilmesi.

Ancak kadınların lehine yapılan onca reforma rağmen, bu değişikler, Osmanlı Devleti yıkılana kadar, hiçbir zaman ne İslamcıları, ne Türkçüleri ne de Batıcıları tam anlamıyla memnun etmemiş ve sürekli eleştiriye maruz kalmıştır. Dolayısıyla uygulanmalarının zorluğu hatta bazem imkansızlığı da bu eleştiriler devam ettikçe bitmemiştir. Bu değişiklikler daha sonraları Cumhuriyet’in ilanıyla da devam etmiş ve ancak günümüzdeki şeklini alabilmiştir.https://i0.wp.com/media-cache-ec0.pinimg.com/236x/a0/0a/56/a00a560c8166b51fab6840b268531d6a.jpg?resize=236%2C321

Şunu da belirtmek gerekir. Bu topraklar üzerinde uzun yıllardır yaşamakta olan insanlar, zamanla birlikte hareket ederek daha da insancıl bir yaşam sürebilmek adına oldukça çaba sarf etmiş ve bunun meyvelerini az da olsa elde etmişlerdir. Bunlardan kadınlar adına yapılan reformlardan elde edilen sonuçlar belki de en hoş meyvelerden bir kaçıdır. Günümüzde hala kadın haklarının istenilen düzeyde olmaması bir yana, geçmişte ne kadar hızlı bir süreç içerisinde kadınların lehine düzenlemeler yapılmış olduğunu görmek hem umut verici hem de kaygı vericidir. Ancak her şeye rağmen, insan haklarının varlığının kesin çizgilerle teminat altına alınamadığı günümüzde, insanlarımızın insan haklarına olan katkılarının geçmişteki hızını yakalaması hatta geçmesi mümkündür. Yeter ki biz bunun için gerekli adımları atabilelim.

Son olarak yazımı, ünlü kadın opera sanatçılarımızdan Suna Korat’ın bir yorumunun yer aldığı kayıt ile bitirmek istiyorum. İyi dinlemeler.

Leave a Reply