ODTÜ’de darbe dönemi sırasında öğrenci olan bir hocamızın, arkadaşlarının başından geçen olaylara değinmesi sonucu bu konu üzerine yazı yazmaya karar verdim. Bizlerle paylaştığı anıları duyduktan sonra olan olayları birinci ve ikincil kaynaklardan bırakın öğrenmeyi üçüncü kaynaklardan bile düzgün bir şekilde öğrenemediğimizi fark ettim. Daha sonra bunun asıl sebebinin yakın Türkiye tarihine eğitim öğretim hayatım boyunca değinilmemiş olduğundan kaynaklandığını anladım. Okul eğitmenlerimde ya bu olaylara değinmekten kaçınıyor ya da onların da bebeklik çağında geçen olaylardan onların bile gerçekten haberi yok. Bu olaylar sırasında üniversite öğrenciliğini yaşamış pek çok arkadaşını kaybetmiş bir insandan dinlemek beni hem üzdü hem de düşündürdü. Neden bunları bilmiyoruz,  neden taraflı dahi olsa aktarılmıyor ve sadece haberlerde duyduğumuz ve bazen üşenmeyip bir kaç internet sayfasını karıştırdığımız eksik bilgilerden ibaret sadece. Yakın tarihimize olan bu korku, güvensizlik neden kaygılanıyor? İletişim ve teknolojinin geliştiği bir dönemde neden insanlar bu olaylar karşısında bu kadar tutarsız?

Bu sorulara cevap aramak amacıyla tarih müfredatının cumhuriyetin ilanından sonra nasıl şekillendiğini göstermek istiyorum. Cumhuriyet ilanından sonra 3 Mart 1924 tarihinde Tevhidi Tedrisat kanunu çıkarılmış ve bu kanun sayesinde eğitimde ciddi düzenlemelere gidilmiştir. Osmanlı döneminin hanedan görüşü çıkarılarak yerine cumhuriyetçi ideolojiyi kabul eden düşünceler yerleştirilmiştir. Bunun dışında bilimsel çalışmalar sonucunda elde edilmiş antik Roma, Mısır ve Anadolu tarihine yer verilmesine karar verilmiştir. Türk medeniyetinin ortaya çıkışına ve zaman içinde geldiği konum öncelikli tutulmuştur. 1 Amaç, 1 ) Türk milletinin geçmişini anlatıp milli bilinci uyandırmak; 2) Tür tarihinin ve dünyanın güncel konuma nasıl geldiğini anlatmak; 3) Öğrencilere örnek olabilecek bilgiler vermek; olarak belirtilmiştir.2 Bunları yaparken Osmanlı tarihinden bahsetmekten kaçınılmamıştır.

Atatürkçü bir anlayışla değiştirilentarih öğretim anlayışı 1960’lara doğru hümanist bir kurguyla birleşmiş ve Batı tarihine olan yönelim artmıştır.

 ‘’Hümanist anlayışa göre eğitimin amacı, insana -Batı uygarlıkları topluluğu içinde birkaç binyılda oluşan- insancıl değerler sistemine olabildiğince bağlı bir zihin habitusu vermek, aynı zamanda bu sistemin tarihsel bir gelişme ile oluştuğu ve mutlak bir değere sahip olduğu bilincini kazandırmaktır.(Sinanoğlu, 1980: 191).’’3

(Şimşek, Ahmet & Yazıcı, Fatih. (2013). Türkiye’de Tarih Öğretiminin Dünü, Bugünü. 3. 9-33.)

Bu anlayış azalarak 1970’lere kadar sürmüştür. Bu anlayış üzerine artan eleştiriler sonucu değişikliklere gidilmiştir. Oluşan bu batıcılık anlayışını eleştiren taraflar  ‘‘… Türk tarihinin Asyalı ve Müslüman özelliklerine dayanarak Türk-İslam sentezi akımını yaratmışlardır (Copeaux, 2006: 154)’’. Bu durum tarihi millileştirmenin ötesine geçmiş din unsurunu ayrıca ön plana çıkarmıştır. Öğrenci protestolarının çözümünü eğitimi kendi dogmatik görüşlerine göre değiştirerek çözmeye çalışmışlardır.

12 Eylül askeri darbesi sonucu milli eğitim bakanlığı Türk-İslam anlayışını daha da çok benimsemiş ve bununla birlikte öğrencilere ‘’ sorunlar yaratmak yerine, sağduyu ile hareket eden… Bir kişilik vermek” tezini kullanmıştır.(MEB, 1983).

1990’lı yıllarda SSCB’nin dağılması sonucu bağımsızlığını ilan eden Türk devletleri ile olan bağların artırılması sebebi ile Türkçülük anlayışı daha baskın hale gelmiş, Avrupa, dünya ve yakın tarihe olan ilgi azalmıştır4. Kısacası, tarih eğitimi ideolojik manipülasyona dönüşmüştür.

Günümüz tarih anlayışı da daha çok bu amaç üzerinde ilerleyerek şekillenmiştir. Tarih dersleri hükümet politikasına göre şekillenmiş, öğretim den uzaklaşmış bir tür ideoloji yayma eylemine dönüşmüştür. 12 Eylül darbesinden beri öğrenciler potansiyel bir muhalefet olarak görülmekte ve bu muhalefet yok edilmek istenmektedir. Tarih anlatımı bir manipülasyon aracı olarak kullanılmaktadır. Bu çerçevenin içine yakın Türkiye tarihini yerleştirmekten kaçınmaktadırlar. Bunun esas sebebi yapılanların unutulmasını istemek mi, yoksa çıkarılan derslerden kimsenin hoşnut olmaması mı tam olarak bir çıkarım yapmak mümkün değil.  Fakat değişime ihtiyaç duyan bir toplumun geçmişinden haberdar olması doğru olur.  Geçmişten habersiz ve uyuşmuş Cesur Yeni Dünya5’nın insanları olmak istiyorsak, hiçbir şey olmuyormuş gibi davranmaya devam edebiliriz.

Leave a Reply