Tarihte İngiltere hükümdarları tahtta geçirdikleri uzun zaman ile bilinir. Hayatta çok az kişiye bahşedilen bu soylu görevi ölene kadar güçlü bir inançla sürdürürler. Leydi Jane Grey’in hükümdarlığı ise bu duruma bir istisna çünkü kendisi bu görevde hem mutsuzdu hem de kısa bir süre hüküm sürebildi. Leydi Jane Grey, İngiltere tahtına oturduğunda yalnızca 17 yaşındaydı ve tahtta sadece dokuz gün kalabildi. Bu dokuz günlük serüveni yaşamak onun isteği doğrultusunda değildi. Zamanın siyasetçileri, hırslı kayınpederi ve büyükannesinden taşıdığı kraliyet kanı onu bu kısa ama zorlu sürece sürükledi. Peki Jane, dokuz günlüğüne kraliçe olmadan önce kimdi ve hükmü nasıl bu kadar kısa sürdü?
Leydi Jane Grey’in Gençliği, 1550.
Jane, büyük büyük babasının İngiltere Kralı 7. Henry Tudor olması sebebiyle hanedan soyundandı ve Leydi unvanını oradan edinmişti. Haliyle soy olarak asıl varislere uzak ancak saraya yakın bir yaşam sürüyordu. Çocukluğunu İngiltere’nin meşhur Tudor Dönemi’nde geçirdi ve aynı zamanda yeni ortaya çıkan İngiliz Reformasyonu’nun etkileri altında yaşadı. Ailesinin tek çocuğu olduğu için tüm ilgi ve alaka onun üzerindeydi ve bu sayede iyi bir eğitim aldı. Rivayetlere göre beşten fazla dil bilir, felsefe ile ilgilenir ve Protestanlık üzerine derin araştırmalarda bulunurdu. Onu tasvir eden portrelerde elinde dua kitaplarını veya Tudor Hanedanı’nın sembolü olan kırmızı gülü görmek çok olasıdır çünkü devletini birleştiren bu iki unsur, din ve hanedan, onun için çok önemliydi. Entelektüelliği ve genç yaşına göre gelişmiş olan devlet bilinci birçok lortun ilgisini çekmiş olacak ki herkes oğlunu onunla evlendirmek istiyordu. Kendisinin de isteği üzerine henüz 16 yaşındayken Lort Dudley’in oğlu Guildford Dudley ile evlendi. Jane’in hayattaki tek isteği güzel bir aile kurup çocuklarına bakarken kitap okumayı aksatmamaktı.
Evliliğinde güzel geçen birkaç ayın sonrasında uzaktan kuzeni Kral 7. Edward’ın ölümüyle kahroldu. Beraber çocukluğunu geçirdiği ve sık sık dini sohbetler yaptığı genç kralın tahtı ona bıraktığını duyduğunda ise gerçek bir hayal kırıklığı yaşadı. Taht görevinin ona gelene kadar öbür büyük kuzenleri Mary Tudor (ileride Kraliçe 1. Mary) veya Elizabeth Tudor’a (ileride Kraliçe 1. Elizabeth) gitmesi gerektiğini savundu. Her ne kadar halefiyet önce Mary ve ardından Elizabeth Tudor’a düşse de Kral 7. Edward kendinden sonra tahta onların oturmasını istemiyordu.
Mary Tudor daha çocukken İngiltere, Kral 8. Henry’nin emri üzerine Protestanlık mezhepine geçmişti ancak hiçbir zaman kendini Protestan saymadı ve annesinden gelen sıkı Katolik inancına sahip çıktı. Mary’nin bu bakış açısı dönemin siyasetçilerini memnun etmiyordu ve bu yüzden kimse onun tahttaki hakkını savunmadı. Elizabeth Tudor ise annesi Anne Boleyn zina suçundan idam ettirildiği için resmi bir varis sayılmıyordu ve bu nedenle tahtta hak iddia edemedi.
Dönemin siyasetçileri Lort Dudley’in gelinin kraliçe olmasının onlara fayda getireceğini ve eğer taç Mary Tudor’a giydirilirse Katolik ayaklanmalarının tekrar yaşanacağını düşündüler. Jane’i eğer tacı kabul etmezse zaten devam eden mezhep kavgalarının daha da büyüyeceğine ve ülkenin zor zamanlara gireceğine ikna ettiler ve Jane baskılara dayanamayıp görevi istemeyerek kabul etti.
Leydi Jane Grey, 1552.
Hâlâ devam eden İngiltere geleneklerine göre, göreve gelen hükümdarların resmi taç giyme törenleri bir önceki hükümdarın ölümünden birkaç ay sonra olur. Bu yüzden Kraliçe Jane, kısa süren hükmü nedeniyle hiçbir zaman resmen kraliyet tacı giyemedi. Tam dokuz gün süren hükümdarlığı boyunca gerek içten gerekse dıştan gelen büyük sıkıntılarla uğraştı. Kraliçe Jane, oturduğu tahtta bir başkasının hakkını yediğini düşündüğü için huzur bulamıyor ve eşinin de ünvanını tüm baskılara rağmen Kral rütbesine çıkarmıyordu. Bu sebeple sarayın içinden birçok eleştiriye maruz kalırken bir yandan da dışarıdan gelen büyük bir tehditle uğraşıyordu. Her gün farklı bir haberci Mary Tudor’un Jane’e karşı bir ayaklanma başlattığını ve Londra’ya isyana geldiğini bildiriyordu. Birkaç gün sonra korkulan oldu ve Mary Tudor güçlü ordusu ile Kraliçe Jane’i esir aldı. Mary, tahtta Jane’den daha çok hakkı olduğu için Londra’da da desteklendi ve Kraliçe Jane’e iki seçenek sundu: Ya Katolik mezhebine geçip uzakta bir yaşam yaşayacak ya da Mary tarafından idam ettirilecekti. Bu iki dindar kadının, aynı zamanda uzaktan kuzenlerin, inatçı mücadelesi Jane’in idam edilmeyi seçmesiyle bitti.
Kraliçe Jane, 12 Şubat 1554’de eşiyle birlikte idam edildi ve Mary Tudor İngiltere tahtına oturdu. Kraliçe Mary Tudor günümüzde hâlâ Kanlı Mary lakabıyla anılıyor. Bunun nerede başladığını da artık biliyoruz. Leydi Jane Grey ise 16. yüzyıldan beri Protestanlığın şehidi olarak anılıyor.
Leydi Jane Grey’in mezarı günümüzde Londra’daki Kraliyet Şapelinde bulunuyor ve hâlâ şehitliği ile anılıyor. Mütevazı kişiliği nedeniyle çok az portresi olmasına rağmen onu, ölümünden uzun bir süre sonra yapılan meşhur portresi ile tanıyoruz. Paul Delaroche tarafından yapılan Leydi Jane Grey’in İdamı adlı bu tablo günümüzde Londra’daki National Gallery’de sergileniyor.
Leydi Jane Grey’in İdamı, 1554.
Leydi Jane Grey’in hikayesi birçok farklı tasvir ile hâlâ anlatılıyor. Leydi Jane Grey hakkındaki ilk film 1986’da ünlü İngiliz aktris Helena Bohnam Carter’ın başrolünde yer aldığı Leydi Jane olurken en yenisi de Leydi’m Jane’dir. Ömrü kısa, hükümdarlığı daha kısa süren Leydi Jane Grey hakkında okuduklarınızı görselleştirmek isterseniz bu yapımlar ilk durağınız olmalı.
Kaynakça:
https://tr.wikipedia.org/wiki/Jane_Grey
https://www.britannica.com/biography/Lady-Jane-Grey
https://www.nationalgallery.org.uk/paintings/paul-delaroche-the-execution-of-lady-jane-grey