Son zamanlarda İran’daki kadınların direnişiyle İslam rejimi gündeme geldi ve akıllarda soru işareti oluşturdu. Peki, bütün bu rejim değişikliği nasıl başladı? Bu değişiklik sürecinde halkın tutumu ne oldu? Günümüzde halkın bu rejime bakış açısı ne yönde?
İkinci Dünya Savaşı’nda İngilizler ve Sovyetler İran’ı işgal etti ve tahttan düşen kralın yerine de oğlu geçti. Yoksulluktan bıkan ve özgürlüğe hasret kalmış İran halkının tek beklentisi daha güçlü bir ülke ve özgürlük idi ancak yeni kralın, halkın bu hayallerini suya düşürmesi pek de uzun sürmedi. Krallarından Batı’ya karşı bir duruş bekleyen halk, Batı’ya karşı daha ılımlı bir kralla karşılaşınca tüm hayalleri yıkıldı. Bunun yanında İran’daki İngilizler refah içinde yaşarken İranlılar yoksulluk ile mücadele ediyordu. Hükümet alenen İngiliz yandaşlığı yapıyordu ve kendi halkını bir kenara atmıştı.
Ülkede Şah’ın yanında bir de seçim ile gelmiş Muhammed Musaddık adında bir başbakan bulunuyordu ve Musaddık, Şah’tan memnun değildi. Ülkesindeki sefalete ve İngiliz kapitalizmine karşı mücadele etmeyi kendine görev edinmişti. Bu yüzden halk onu bir kahraman olarak görüyordu. Muhammed Musaddık’ın bu yaklaşımı İngiltere’yi ve Amerika’yı rahatsız etti. Bu durum Musaddık’ın görevden alınmasına hatta adının anılmasının bile yasaklanmasına yol açtı.
Halk gittikçe daha da fakirleşiyordu. Halk bu sefil durumdayken Şah ise zenginlik içinde yaşıyordu. 1963 yılında Şah, modernleşme adına reformlar düzenledi. İran’ı rejim değişikliğine götüren sebeplerin en başında bu inkılaplar yani “İnkılab-ı Sefid” namı-ı diğer “Beyaz Devrim” geliyordu. Beyaz Devrim, başta ekonomik olmak üzere kalkınmayı hedefliyordu ve bu amaç doğrultusunda reformlar yapılıyordu.
Yapılan reformlardan rahatsız olan bir kesim mevcuttu. Zenginler eskisi kadar zengin olmamalarından, din adamları ise Beyaz Devrim ile İran kültürünün ve dini değerlerin yok edildiğini düşündüklerinden bu duruma tepki gösteriyorlardı. İki kesim de dönemin Şah’ı Muhammed Rıza Pehlevi’yi vatansever olmamakla suçluyordu. Bu karşıt görüşlerin başında Ayetullah Humeyni yer alıyordu. O dönemde en sert eleştirileri yapan ve halktan en çok desteği alan Humeyni’ydi. Bu durum karşısında Şah, Humeyni’yi sürgüne gönderdi.
Şah, Humeyni’ye karşı güçlenen destek karşısında bir makale yayınladı ve onu İngiliz ajanı olmak ile suçladı. Bu makale ile halkın desteğini yanına çekebileceğini düşünen Şah, büyük bir yanılgıya uğradı. Makale karşısında halkın Humeyni’ye olan desteği daha da arttı ve eylemler daha da güçlendi.
Her gün daha da sertleşen eylemler ve sinirli halk karşısında Şah daha fazla dayanamadı ve ülkesinden kaçmak zorunda kaldı. Böylelikle 2500 yıldır süregelen kraliyet geleneği son buldu. Şah’ın ülkeyi terk edişi halk tarafından coşkuyla karşılandı. Halk, artık Humeyni’nin geri dönmesini istiyordu. Humeyni İran’a döndü ve sevinçle karşılandı. Humeyni’nin gelişi İslam Devrimi’ne de başlangıç oldu.
Halk, İslam rejimi ile refah seviyesinin artacağını düşünüyordu ancak işler o yönde gelişmedi. Humeyni gelir gelmez bir başbakan atadı, İslam mahkemeleri kurdurdu. Bu mahkemelerde kendisine muhalefet olanların idam kararlarını çıkarttı. Kadınlara kapanma zorunluğu getirdi ve kadınlar hemen hemen bütün haklarını kaybetti. Bu karar karşısında kadınların tepkisiyle karşılaşan Humeyni, ilk başta bu emri verdiğini yalanlasa da geçen yıllar bu emrin gerçekliğini gösterdi. Ayrıca Batılı kültür yandaşı olmak ve dini lider modelini kabul etmemek gibi sebepler öne sürülerek üniversitelerde iki yıllığına eğitime ara verdi. Tüm devlet daireleri ve üniversiteler Humeyni yandaşlarının eline geçti ve lakayt bir devlet yapısı oluştu.
Humeyni’nin ölümünden sonra da İslam rejimi kendisini göstermeye devam etti. Devletin halk üzerindeki baskısı giderek artmaya devam etti ve İran’daki yaşam koşulları giderek zorlaştı.
İslam rejiminin gündeme böyle sert bir şekilde oturmasının sebebi, geçtiğimiz aylarda Mahsa Amini’nin başörtü yasağına uymaması sebebiyle ahlak polisleri tarafından gözaltına alınması ve sonrasında gözaltında iken hayatını kaybetmesi oldu. Polis, Amini’nin kendi sağlık sorunları yüzünden vefat ettiğini iddia etse de görgü tanıkları ve adli tıp raporu tam tersini göstermekte. Bu olay karşısında ülke genelinde protestolar başladı ve üç aydır hala devam etmekte.
Hükümet, protestoları destekleyen herkesi bastırma ve protestoları engelleme çabasını sürdürüyor. Direnişçileri tedavi eden Ayda Rüstemi’nin işkence edilerek öldürülmesi ve protestoları destekleyen İranlı oyuncu Taraneh Alidoosti’nin protestoları kışkırtmak suçlaması ile gözaltına alınması bu bastırma çabalarının başında yer alıyor.
Protestoların nereye varacağı ve olayların nasıl sonuçlanacağı şu anlık bilinmese de herkesin en büyük dileği, 40 yıldır süre gelen bu Molla rejiminin ve protestoculara uygulanan zalimliğin bir an önce son bulması yönünde.
KAYNAKÇA