Uzayda Geçen Bir Faşizm Hikâyesi: Star Wars ve Nazi Almanyası

Hepimizin yakından tanıdığı Star Wars serisi; klasikleşmiş “iyi ile kötünün mücadelesi” konusunu ele alması, fantastik kurgusu ve dönemine damga vuran görsel efektleriyle kültleşmiştir. Çok fazla insanın dikkat etmediği şey ise, arkasında derin bir politik anlatıyı da barındırmasıdır. Bu yönüyle Star Wars, sadece bir uzay destanı değil; güç, demokrasi ve diktatörlük gibi kavramları sorgulayan güçlü bir politik alegoridir. George Lucas, bazı röportajlarında da belirttiği üzere Star Wars’ın hikâyesini yazarken tarihsel olaylardan etkilenmiştir. İlham aldığı tarihî olaylardan en öne çıkanları Vietnam Savaşı ve bu yazıda daha derinlemesine inceleyeceğimiz Nazi Almanyası. Öyle ki Star Wars’ın logo tasarımcısı Suzy Rice bile verdiği bir röportajda Lucas’ın ona: “Olabildiğince faşist yap.”  şeklinde doğrudan talimat verdiğini belirtmiştir. O hâlde gelin faşist lider Hitler ve Star Wars filminin baş kötüsü, sithlerin en karanlığı Palpatine arasındaki benzerliklere bir göz atalım:

“Galaktik İmparatorluk Bayrağı, r/vexillology, Reddit”

Hitler’in Yükselişi ve Demokrasinin Çöküşü

I. Dünya Savaşı’nın ardından Almanya hem topraklarını hem onurunu kaybetmişti. 1919’da imzalanan Versailles Antlaşması; ülkeye ağır savaş tazminatları, askerî kısıtlamalar ve ekonomik çöküntü getirdi. Halk; açlık, işsizlik ve umutsuzlukla boğuşurken sokaklarda “bizi yokluğun ortasına sürükleyen bir düşman” arayışı hakimdi. Bu atmosfer; yeni bir kurtarıcı, bir kahraman fikrine zemin hazırlıyordu.

Bu kaotik dönemde; 1919 yılında kurulan küçük bir grup, Alman İşçi Partisi (DAP), milliyetçi söylemleriyle dikkat çekmeye başladı. O dönem ordu için çalışan genç bir propaganda subayı olan Adolf Hitler, bir toplantıda yaptığı ateşli konuşmayla partinin ilgisini çekti. Kısa sürede örgüte katıldı ve 1920’de partinin adını Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi (NSDAP) olarak değiştirdi. Artık sahnede “Nazi Partisi” vardı.

Parti, Versailles’ın yarattığı öfkeyi kullanarak büyüdü. 1923’te Hitler, başarısız bir darbe girişiminde bulundu ve tutuklandı. Hapiste kaldığı dönemde Kavgam adlı kitabını yazarak ideolojisini şekillendirdi. Hitler, Almanya’nın I. Dünya Savaşı sonrası yaşadığı ekonomik çöküşü, işsizliği ve aşağılanmayı dış güçlerin komplosu olarak tanımladı. Ancak bu komployu somut bir düşmanla bağdaştırması gerekiyordu. İşte bu noktada Yahudiler, Nazi ideolojisinin merkezine oturdu. Hitler; Kavgam’ da Yahudileri yalnızca etnik veya dini bir grup olarak değil, Alman ulusunun devamlılığına yönelik bir tehdit unsuru olarak gösterdi. Bu söylem, sonraları, halkın yaşadığı sefaletin sorumluluğunu belirsiz güçlerden alıp somut bir günah keçisine yöneltecekti.

1929’daki Büyük Buhran, milyonlarca Alman’ı işsiz bıraktı ve umutsuzluğu derinleştirdi. Ortam Nazilerin yükselişini kolaylaştırmaya devam ediyordu. Naziler bu krizi de ustaca kullandı.1930’larda parti daha da güç kazandı. Nazi mitinglerinde yüz binlerce kişi Hitler’in konuşmalarını alkışlıyor, onu bir liderden çok kurtarıcı gibi görüyordu. 1933’te, Cumhurbaşkanı Hindenburg, siyasi baskılar sonucu Hitler’i şansölye (başbakan) olarak atadı. Kısa süre sonra Hitler; meclis kürsüsünde Nazi üniformasıyla Almanya’nın yeniden yükselişi üzerine yaptığı bir konuşmada, salondaki vekillerin çoğu tarafından ayakta alkışlandı.

“Adolf Hitler, Keystone-France/Gamma-Keystone via Getty Images”

27 Şubat 1933 gecesi, Berlin’deki Reichstag binası, yani Alman Parlamentosu, bir anda alevler içinde kaldı. Yangın, binayı büyük ölçüde harap etti. Yangının aslında Naziler tarafından çıkarıldığına dair şüpheler ise bugün hala sürmekte. Olaydan hemen sonra Nazi rejimi; yangını, komünistlerin devleti yıkma planı olarak ilan etti. Bir Hollandalı komünist olan Marinus van der Lubbe tutuklandı ve olayın tek faili olarak suçlandı.

Yangın, Hitler için adeta bir fırsat oldu. O sırada şansölye olarak henüz birkaç haftadır görevdeydi ve ülkeyi tam anlamıyla kontrol etmiyordu. Yangının hemen ardından Hitler, Cumhurbaşkanı Hindenburg’u olağanüstü yetkiler veren bir kararnameye ikna etti: “Reichstag Fire Decree” (Reichstag Yangını Kararnamesi). Bu kararnameyle; basın özgürlüğü, ifade özgürlüğü, toplanma hakkı askıya alındı, polis, “devlet düşmanlarını” gözaltına alma yetkisi kazandı, binlerce komünist, sosyal demokrat ve muhalif tutuklandı. Sadece birkaç hafta sonra çıkarılan Yetki Yasası (Enabling Act) ile Hitler, meclis onayı olmadan yasa yapma hakkını elde etti, demokrasinin fiilen yok oluşu gerçekleşti.

Hitler, artık hukuken sınırsız güce sahipti. Ardından sistemli biçimde tüm demokratik kurumları ortadan kaldırmaya başladı. Tüm muhalif partiler kapatıldı, sendikalar dağıtıldı ve tek parti olarak Nazi Partisi kaldı. Yerel yönetimler, Nazi valilerinin kontrolüne geçti. Yargı bağımsızlığı kaldırıldı; mahkemeler “devlet düşmanlarını” cezalandırmakla görevli hale getirildi. Gizli polis teşkilatı Gestapo kurularak toplumun her kesimi gözetim altına alındı. Basın, radyo ve sinema tamamen propaganda araçlarına dönüştürüldü.

Hitler artık yalnızca bir şansölye değil, “Führer”, yani mutlak lider olarak görülüyordu. 1934’te Cumhurbaşkanı Hindenburg’un ölümüyle birlikte devlet başkanlığı da Hitler’in eline geçti. Böylece Almanya’da tam anlamıyla tek adam rejimi kurulmuş oldu, demokrasi yerini korkuya, itaat kültürüne ve diktatörlüğe bıraktı.

Palpatine’in Yükselişi ve Galaktik İmparatorluk’un Kuruluşu

Galaksinin dört bir yanında yoksulluk ve eşitsizlik hâkimdi. Merkez gezegenler refah ve zenginlik içinde yaşarken, dış sistemler ağır vergiler altında eziliyordu. Kaosun bedelini her senaryoda olduğu gibi yoksul halk ödüyordu. Bu dengesizlik, özellikle ticaret yollarını kontrol eden Ticaret Federasyonu ve büyük şirketleri öfkelendirdi. Yüksek vergiler, ticareti durma noktasına getirmiş; ticaret baronları ekonomik ayrıcalıklarını korumak için siyaseti etkilemeye başlamışlardı. Galaktik Senato ise karar almakta tamamen işlevsiz hâle gelmişti. Halk, yoksuldu ve yolsuzluk içindeki bu demokratik sistemden umudunu kesmişti. İşte bu ortamda, Naboo gezegeninin temsilcisi olan Senatör Palpatine, sessiz ama kararlı bir şekilde güç kazanmaya başladı.

Her şey, Naboo ablukası ile başladı. Ticaret Federasyonu yüksek vergileri protesto etmek için Naboo’ yu işgal ettiğinde, Cumhuriyet bu krize çözüm bulamadı. Esasen, arka planda, Dark Lord’ un kendisi yani Palpatine tarafından federasyon ile iş birliği içinde çıkartılan bu kriz; mevcut Şansölye’ nin zayıflığını gözler önüne serdi. Senato kargaşa içindeyken Palpatine, halkın güvenliği ve huzurunu sağlayacak güçlü bir lider gerektiğini vurguladı. Sonuçta olağanüstü yetkilerle donatılmış yeni Şansölye olarak Palpatine seçildi. Bu senaryo tanıdık gelmiyor mu? Yoktan var edilmiş bir kriz, korku ve belirsizlik içindeki bir toplumun gerçeklerden haberdar olmadan aslında krizin kaynağı olan o güçlü figüre teslim oluşu.

Palpatine, Cumhuriyet’in çöküşünü durdurmak bahanesiyle, demokrasiyi yavaş yavaş kendi elinde toplamaya başladı. Klon Savaşları bahanesiyle acil durum yetkileri aldı. Senato’nun onayı olmadan ordu kurdu, yasaları tek taraflı değiştirdi. Jedi Konseyi bile onun manipülasyonlarından şüphelenemedi çünkü herkesin gözünde öncelik, içinde bulunulan karmaşadan çıkmaktı. Korku, galaksideki her sistemi içine çekti. “Cumhuriyeti koruyoruz” diyerek başlatılan bu süreçte özgürlükler kademeli olarak yok edildi. Senato artık sadece Palpatine’in onayını bekleyen bir formaliteye dönüşmüştü. Palpatine, Jediları “devleti ele geçirmeye çalışan hainler” ilan etti. Galakside yaşanan bütün sorunların kaynağını, sorumluluk almayı bilmeyen her lider gibi, bir “kötü” ye atfediyordu. Hitler’in sorunların kaynağını büyük oranda Yahudilere, komünistlere ve sosyal demokratlara yüklemesi gibi. “Order 66” emriyle Jedi Şövalyeleri katledildi.

             “Palpatine, GiantFreakinRobot”

Demokrasinin sessiz yok oluşu; Senato’da, Palpatine’in ilk kez yanmış suratı ve gerçek kimliğiyle, Sith Lordu Darth Sidious olarak gözler önüne çıktığında söylediği şu sözlerle gerçekleşti:

“Cumhuriyet güvenli ve istikrarlı bir düzene dönüşüyor… Galaktik İmparatorluk’u ilan ediyorum!”

Salondakiler, tıpkı 1933 Almanyası’ndaki gibi, alkışlar arasında demokrasinin sonunu kutladı. Bizse seyirciler olarak Padme karakterinin şu sözleriyle derin düşüncelere daldık: “Demek özgürlük bu şekilde ölüyor: sağır eden alkışlarla…” O an, Cumhuriyet resmen sona ermiş, galaksinin kaderi bir diktatörün eline geçmişti ve halk, başına geleceklerden habersiz, acının kısa süreli sona erişini kutluyordu.

Halkların Uyanışı

Hem Almanya’da hem de uzak bir galakside demokrasinin çöküşü; sessizce, alkışlarla gerçekleşmişti. Hitler, düzeni sağlamak bahanesiyle yasaları tekeline alırken; Palpatine, “barışı korumak” için özgürlükleri askıya aldı. Her iki lider de halkın korkularını kullanarak kaostan düzen ve otorite yaratmaya çalıştı.

Tarih ve sinema gösterdi ki hiçbir diktatörlük sonsuza dek sürmez. Nazi Almanyası savaşın enkazında çökerken, Galaktik İmparatorluk da özgürlüğü yeniden isteyen insanların direnişiyle yıkıldı. Her iki dünyada da demokrasi, küllerinden yeniden doğdu, bir daha kolayca teslim edilmemesi gereken en kıymetli miras olarak.

Yoda’nın dediği gibi: Korku öfkeye, öfke nefrete, nefret acıya yol açar. Gücün baş döndürücülüğüyle ona teslim olan, doğru olanı yapmaktan vazgeçen ve nihai korkusu bu gücü kaybetmek olan liderler her zaman var olacaktır. Ancak halk, onun olanı geri almak için her zaman ayaklanır. Halkın özgürlüğü için savaşan, direnenler var oldukça ki her zaman var olacaktır; her karanlığın sonunda güneş doğar.

“Tatooine, gün doğumu sahnesi, ScreenRant”

Kaynakça

Langan, Patrick. An Analysis of Star Wars and Its Roots in History. [Web article].

H. Karakuş. “Althusser’in İdeoloji Kavramı Çerçevesinde ‘Harika’ Metin.” Düşünbil Dergisi, vol. 4, no. 4, 2019, pp. 69–84, https://d1wqtxts1xzle7.cloudfront.net/60482931/Dusunbil-8220190904-6891-mw6cr8-libre.pdf.

Klein, C. “The Real History That Inspired ‘Star Wars’.” History, 17 Dec. 2015, https://www.history.com/articles/the-real-history-that-inspired-star-wars.

“Faşizmin Yolu.” YouTube, uploaded by ERLİK, https://www.youtube.com/watch?v=IqcHSk__awc

Leave a Reply