“09:30’da Cahhal (Çakal/Oğulbey) Köyü yakınlarındayız. Birden karşımıza dağlar tarafından çevrelenmiş geniş bir ova çıkıyor. Ovanın ortasında Mogan Gölü ve Emir Gölü parıldıyor. Bu ovada birkaç yol birleştiğinden, yol birden canlanıyor. Artık büyük bir kente yaklaştığımızın en önemli işareti bu. Yolcular, okullu çocuklar, askerler kafileler halinde Ankara’ya doğru ilerliyorlar. Ziller, çanlar ve gürültüler içinde tren yoluna buğday götüren bir deve kervanıyla da karşılaşıyoruz. Yol Mogan Gölü’nün çıplak kıyısına iyice yaklaşıyor. Gölün civarında binlerce kaplumbağa olduğunu fark ediyoruz. Kuru ve ince başlarını güneşe doğru çeviren bu hayvancıklar atlarımızın sesini duyunca göle doğru hareketleniyorlar. İncesu ve birkaç ufak dere tarafından beslenen gölün kıyısı belki de milyonlarca kurbağa yavrusuyla kaplı. Yaklaştığımızı görünce hepsi birden suya atlıyor ve çıkan yüksek sesten ürken atlarımız şaha kalkıyorlar. Binlerce leylek, karabatak, martı, pelikan ve diğer su kuşları tarafından işgal edilen gölün geri çekilme halinde olduğu, kıyıdaki söğüt ağaçlarının durumundan anlaşılabiliyor. Ayrıca su bitkilerinden ve sazlıklardan su seviyesinin gölün içinde de fazla yüksek olmadığı görülüyor. Öğleye doğru gölün öbür kıyısındaki Gölbaşı Hanı’na ulaşıyoruz. Öğle yemeğinde kavun ve kara ekmek (somun) yiyoruz. Şimdi artık yolun son etabı başlıyor. Önümüzde artık bir tek zor boğaz kaldı. 1200 metre yükseklikteki Köpekli (Kepekli) Boğaz. Çıplak ve kayalık dağlar arasından kuzeye doğru kıvrılan yoldan ilerlerken, her virajda Ankara karşımıza çıkacak diye heyecanlanıyoruz. Sonunda 15:00 civarında boğazın en yüksek noktasında kentin ince minarelerini de içeren manzara ayaklarımızın dibinde uzanıyor; tren yolu, üç ayrı tabaka hâlinde uzanan dağlar ve Ankara’nın beyaz evlerinin görüntüsü muhteşem.” (Gölbaşı Belediyesi Kaynakları’ndan alıntıdır.)
1900’lü yılların başında Kırşehir yolu üzerinden Ankara’ya gelen Macar seyyah Béla Horvath, Gölbaşı ve çevresi hakkındaki anılarını bu şekilde kaleme almıştır. Bugün bile birçok Ankaralının orada aynı şekilde hissetmesini sağlayan, hayal gücünü harekete geçiren ve onları az da olsa şehir hayatının karmaşasından kurtaran Mogan Gölü onlarca yıldır Ankara’nın mesire mekânı ve zaten az olan doğal sulak alanları arasında en önemlilerinden biri. Mogan-Eymir İncesu deresinin yirminci yüzyılın başlarında Mogan çukurluğunu doldurmasıyla oluşan göl, toplam 11 dereden beslendiği, yüzey alanının yaklaşık 5.5 kilometrekare, ortalama derinliğinin yaklaşık 3 metre olduğu ve yaklaşık olarak 160 kuş türüne ev sahipliği yaptığı biliniyor. Ancak Mogan Gölü hakkında şu sıralar çıkan haberler pek iç açıcı görünmüyor. Civardaki taş ocaklarının gölü besleyen derelerden birini kirletmesi sonucu göldeki balık oranlarının azalması ve göl renginin değişmesinden sonra Seabird Havayolu Şirketleri’nin Haliç-Ankara arasında sefer yapacakları haberi yayınlandı. Henüz ne olacağı tam olarak haberlere yansıtılmamakla beraber, Ankara halkı, özellikle de Gölbaşı halkı merak içerisinde bekliyor, buraya ne olacak diye. Projenin hayata geçmesi hâlinde endemik kuş türlerinin yok olma tehlikesinin, gölün ekosisteminin değişeceğinin ve mesire alanlarının artık bir hava alanına dönüşeceğinin altını çizen çevre koruma örgütleri, gönüllülerden imza bekliyor. Mogan Gölü’nün kaderi hâlâ bizim ellerimizde.
Kampanya aşağıdaki linktedir: