2013 NBA tarihine LeBron James’in efsanelik hedefine bir adım daha yaklaştığı yıl olarak geçecek geçmesine ama bu yazıyı yazan NBA severin içindeki iflah olmaz Spurs taraftarı 2013’le alakalı çok farklı hisler içerisinde…
[box_light]2013’ün Hayal Kırıklıkları ve Kaybedenleri [/box_light]
2013 yılına damga vuran olayların başında maalesef Derrick Rose, Russell Westbrook ve Kobe Bryant gibi büyük yıldızların bir türlü kurtulamadığı sakatlıklar geliyor. Ekim sonu başlayan 2013-2014 sezonunun başında, bir yıl aranın ardından sahalara dönmeye hazırlanan Chicago’nun büyük ümitler beslediği Derrick Rose isminin etrafında “eskisinden daha iyi, şutunu geliştirmiş, Chicago’yu şüphesiz ligin zirve adayları arasına sokacak…” gibi söylentiler dolaşıyordu. Ancak Kasım ayında sağ dizindeki menüsküsü zedelenen yıldız, sezonu kapatarak NBA camiasını bir kez daha yasa boğdu. Sakatlık furyası, 2013 playofflarına kısa bir zaman kala şimdiden NBA efsaneleri arasına giren Kara Mamba’yı da vurdu. Aşil tendonundan sakatlanan süperstarın ilerleyen yaşı nedeniyle geri dönemeyeceği, dönse dahi eskisi gibi oynayamayacağı konuşuluyordu. Ancak her türlü sakatlığı hızlı atlatmasıyla ünlenen Biyonik Adam Kobe, herkesi bir kez daha şaşırttı ve tahmin edilenden çok daha önce geri döndü. Ancak 2013, Kobe’yi maçlara takımla gelmeye ve Instagramdan tedavi fotoğrafları paylaşmaya mahkum etmek için yalnızca birkaç maç bekledi. Kaval kemiğinden sakatlanan yıldız 6 hafta forma giyemeyecek. Son olarak geçtiğimiz sezon sakatlanarak Batı’daki dengeleri San Antonio lehine değiştiren Russell Westbrook’tan bahsedelim. 2013 sezonunu erken kapatarak, Harden’ı da kaybetmiş olan Thunder hücumunu Durant’in omuzlarına bırakan yıldız tüm NBA’i şaşırtarak yeni sezonun henüz ilk haftası bitmeden 3 Kasım’da geri döndü. Ancak dizindeki sakatlığı nükseden All-Star’ın Mart ayına kadar geri dönmesi beklenmiyor.
[box_dark]San Antonio Spurs [/box_dark]
Evet. O ribaundu çekebilselerdi her şey çok farklı olacaktı. 2013 onlar için hiç unutamayacakları bir yıl oldu. Ancak olumsuz bir şekilde. Ginobili’nin de sezon başında dediği gibi finallerin altıncı maçının kabusu onları sonsuza dek yalnız bırakmayacak. Ancak son yıllarda gördüğümüz en yakın final serisini bize izlettiren Duncan-Ginobili-Parker üçlüsüyle efsane koç Popovich’in hafızalarda her zaman bu işi en çok ciddiye alan profesyoneller olarak kalacakları su götürmez bir gerçek. Çünkü onlar potansiyellerini sonuna kadar kullandılar ve mutlu sona çok yaklaştılar. Yeni sezona da her zaman olduğu gibi iyi başlayan Teksas temsilcisi, ligin en iyi ikinci savunma takımı durumunda ve Batı şampiyonluğunun belki de en büyük adayı.
[box_dark]New York Knicks[/box_dark]
Carmelo Anthony, New York forması giymeye başladığından beri omzundaki yük hep çok ağır oldu. Onun NBA’deki en doğal skorer olduğunun düşünen biri olarak artık başarılı olmasını arzu ediyorum. Fakat bu hayal Melo, Knicks forması giyerken gerçekleşeceğe benzemiyor. Zira Chandler ve Shumpert gibi isimler bile bu ekibi elit bir savunma takımı yapmaya muvaffak olamadı. Bu yüzden Melo’nun yol yakınken farklı bir takıma giderek yüzük peşinde koşmasını diliyorum.
[box_dark]Savunma takımları[/box_dark]
Memphis Grizzlies ve Indiana Pacers NBA’in savunma yönü en gelişmiş takımları. Ancak sadece savunmayla finallere yükselmenin mümkün olmadığını; bu takımların konferans finallerinde Spurs ve Heat gibi oyunun iki yönünü de büyük bir maharetle oynayan takımlar karşısında aldıkları yenilgiler bize gösterdi. O yüzden bu takımları hücumlarını geliştirmeye çağırıyoruz. Bilhassa Spurs karşısında Gasol ve Randolph ikilisi katkı veremeyince hücumda kilitlenerek 4-0 elenen Grizzlies’i.
[box_dark]Uzunlar[/box_dark]
Son yıllardaki trend 2013’te de değişmedi ve guardların devri bu yıl da devam etti. Hali hazırda ligi domine eden oyun kurucuların sayısı azalacağa benzemiyor. Ricky Rubio, Kyrie Irving, John Wall gibi geleceğin yıldız guardlarına 2013’te kendini ispatlayarak yılın çaylağı olan Damian Lillard eklendi. Andrew Bynum ve Dwight Howard gibi kariyerinin zirvesinde olması gereken uzunlar ise halen ciddi şampiyonluk adayları olmaktan bir hayli uzaktalar. Uzunlar arasında geleceği en parlak olarak gözüken isim ise Pelicans’ın 2012 draftında 1. sıradan seçtiği 20 yaşındaki Anthony Davis geliyor. Davis oyunun iki yönünü oynaması sayesinde birçoklarına göre geleceğin süperstar adayları arasında yer alıyor.
[box_dark]Brooklyn Nets[/box_dark]
Sezona harcanan dolarlar sayesinde büyük umutlarla giren Brooklyn’in şansı hiç yaver gitmedi. Sakatlıklarla boğuşan ve maçlara bir türlü tam kadro çıkamayan Kidd’in takımı sezonun 30 maçı geride kalırken yalnızca 10 galibiyet alabildi ve Doğu konferansı bu kadar kötü bir durumdayken dahi playoff potasında değil.
[box_light]Kazananlar ve efsaneleşenler [/box_light]
Şimdi geriye dönüp baktıklarında 2013’ü iyi yad edeceklerden biraz bahsedelim. Bu isimlerin başında dünyanın en iyi basketbolcusu LeBron James’in geldiği aşikar. Kral için ilk şampiyonluğu ve Olimpiyat altını sayesinde rüya gibi geçen 2012’nin ardından 2013 için beklentiler büyüdükçe büyüdü. Indiana serisinde ve finallerde olduğu gibi ikinci yüzüğün tehlikeye girdiği anlar yaşansa da LeBron ile efsaneliğin arasına hiçbir şey giremedi. İkinci şampiyonluğun ardından 2013-2014 sezonuna daha öz güvenli oynayan ve hem savunmada hem de hücumda her istediğini yapabilen bir kralla karşı karşıyayız. Bu da normal sezonun sonlarına yaklaştığımızda formunun zirvesine ulaşan ve ligi adeta tek başına domine edebilecek bir LeBron James seyretme imkanımız olduğu anlamına geliyor. Rose’un sakatlığı LeBron ile finallerin arasındaki tek engelin süperstar seviyesine gittikçe yaklaşan Paul George önderliğindeki ligin en sağlam savunması Indiana olduğunu kesinleştirdi.
Miami’nin şampiyonluğunda payı olan tabi ki yalnızca LeBron değildi. 2013; takımın mimarı NBA efsanesi Pat Riley, genç koç Erik Spoelstra, ligin en iyi ikinci adamı Dwyane Wade ve elbette son saniye üçlüğüyle Heat’i ipten alan efsane şutör Ray Allen için de unutulmaz bir yıl oldu. Bu saydığımız isimlerin her birinin hali hazırda efsane olduğu veya bu seviyeye yaklaştığı söylenebilir.
[box_dark] Oyun Kurucular[/box_dark]
Kaybedenler bölümünde de değindiğimiz gibi son yıllarda NBA guardların hüküm sürdüğü ve elinizi sallasanız All-Star bir guard a çarpan bir lige dönüştü. Öyle ki artık bir şampiyonluk adayı yaratmak için sağlam bir uzuna ihtiyacınız kalmamışa benziyor. Bunu iki yıldır şampiyon olan Miami Heat’in geleneksel bir uzuna sahip olmaması da kanıtlıyor. O kadar oyun kurucu yetmezmiş gibi, 2013 playofflarında adını tüm dünyaya duyuran Stephen Curry de ligin en heyecan veren oyuncuları arasına girdi. Son olarak bu guardların arasına eski Clippers’lı Eric Bledsoe ve Philadelphia’nın çaylağı Michael Carter-Williams’ı eklemek gerek.
[box_dark] Phoenix Suns[/box_dark]
2013-2014 sezonu öncesi Philadelphia’nın ardından en kötü takım olması beklenen Suns’dan beklentilerin neden bu denli düşük olduğu çok açıktı. Takımda daha önce lider olabileceğini kanıtlamış kimse bulunmuyordu. Ancak çaylak koç Hornacek liderliğindeki takım daha önce sadece yedek guardlık yapan Eric Bledsoe’ya emanet edildiğinde kimse onların bu denli sağlam bir Batı konferasında başarılı olmalarını beklemiyordu. Beklentilerin tam aksine Suns, Batı’daki muteber ekiplerin arasından 19 galibiyetle sıyrılarak altıncı sıraya yerleşti. Son olarak dün gece Clippers’a kök söktüren Arizona temsilcisi 2013’ü en formda kapatan takımlar arasında.
Herkese iyi seneler!