Birkaç gün önce aileme yeni bir üye daha katıldı. Kendisi hem siyah hem beyaz renklere sahip olmakla birlikte, dört bacaklı ve en büyük hobisi etrafta gördüğü böceklere dik dik bakmak. Bu konunun tarihle alakalı görünmediği ne kadar aşikârsa, benim bir köpekten bahsettiğim de o kadar aşikâr. Peki öyleyse bu haylaz iki buçuk aylık köpeğin konumuzla ne alakası var? Aslında konuyla alakası direkt olarak benim ona koyduğum isimden kaynaklanıyor. Baylar bayanlar sizleri Argus ile tanıştırayım.
Peki Argus isminin anlamı ne? Açıkçası içerdiği anlam neden köpeğime bu ismi koymayı tercih ettiğimi de az çok temellendirmekte. Argus, okuyucularımın tahmin edeceği gibi bir mitolojik varlığın adı elbette. Yunan mitolojisi’nde yer alan bu varlığın hikayesi ise bir hayli ilginç. Ancak bu hikayeyi anlatmak için önce konumuzla oldukça alakalı olan bir başka mitolojik karakter olan Io’nun hikayesinden kısaca bahsetmek çok daha doğru olacak.
Tanrılar tanrısı Zeus, bir gün, Io adında bir kadına aşık olur. Ancak eşi tanrıça Hera onun gözünü o kadar korkutmuştur ki Io’nun yanına yaklaşamaz bile. Bu yüzden bir gün Io’yla buluştuğu fark edilmesin diye dünyanın üstünde kapkaranlık bir bulut yaratır. Böylece ne Io’nun ne de kendisinin kimse tarafından fark edilemeyeceğini düşünür; fakat Zeus, karısının zekasını hafife almıştır. Daha güneş batmadan dünyayı böylesine bir karanlık kapladığını gören Hera, kocasından kuşkulanır ve onu her yerde aramaya başlar. Önce göklere bakar. Zeus’u bulamaz. Yeryüzüne bakmak ister; ancak karanlıktan hiçbir şey görünmemektedir. Siniri oldukça artan Hera, kara buluta çekilmesini emreder. Bunu fark eden Zeus, Hera’nın onları yakalamasına fırsat vermemek için bulutların çekilmesine ve Hera’nın onu görmesine az kala zavallı Io’yu bir ineğe çevirir. İşte tam o sırada Hera, Zeus’u fark eder ve onun yanına gelir. Görünürde sadece Zeus ve bir inek bulunmaktadır ve bu durum oldukça şüpheli görünmektedir. Zeus, Hera’ya ne söylediyse, ne diller döktüyse de yaranamaz. Ona ineğin aniden ortaya çıktığını, orada ne aradığını bilmediğini söyler. Ancak, Hera durumu bilmese de bu inekle ilgili garip bir durumun olduğundan oldukça şüphelenmektedir. Bu nedenle ineğin güzel bir inek olduğunu ve Zeus’tan ineği kendisine armağan etmesini ister. Çaresiz kalan Zeus’ta bunu kabullenir ve zaten bir şekilde ineği geri alırım düşüncesiyle Io’yu Hera’ya verir. Ancak Zeus yine Hera’nın kıvrak zekasını hafife almıştır. İneği alan tanrıça başına bekçi olarak gelmiş geçmiş en iyi bekçiyi tutmuştur; Argus’u.
Argus yüz gözü olan insanımsı bir devdir ve hiçbir zaman gözlerinin hepsini aynı anda kapamamaktadır. Hatta uyurken bile en azından bir gözünü mutlaka açık tutar. Bu nedenle insanlar ona her şeyi gören anlamına gelen “panoptes” ismini takmışlardır. Argus hakkında anlatılan pek çok efsane de vardır. Pan’ın şehri olan Arkadia’yı neredeyse yok etmekte olan bir boğayı nasıl yok ettiği ve Yunan mitolojisi’ndeki çoğu yaratığın annesi olan Echidna’yı nasıl öldürdüğü dilden dile dolaşır. Dolayısıyla gücü efsanelere konu olan Argus, tüm gözlerini Zeus’un biricik sevgilisine dikmişken Zeus’un fark edilmeden Io’yu geri alması için hiçbir şansı yoktur. Ayrıca Hera, Argus’a çok değer de vemektedir. Dolayısıyla ineği kaçırmayı düşünen Zeus, Argus’a zarar verirse Hera’nın ona yapacaklarından korkarak Argus’a yanaşamamaktadır. Bu nedenle de Zeus bu işi başkalarına vermeye karar verir. En iyisi son derece kurnaz olan oğlu tanrı Hermes’e bu işi bırakmaktır. Böylece Zeus’un isteğini duyan Hermes hemen harekete geçer ve bir çoban kılığına girerek Argus’un yanına gider. Artık tamamen tanınmaz halde olan Hermes eline bir de kaval almıştır. Onu o kadar güzel çalmaya başlar ki bu durum Argus’un dikkatinden kaçmaz. Çaldığı müziği çok beğenen Argus onu yanına çağırır ve yanında çalmasını ister. Daha dünden buna istekli olan Hermes fırsatı kaçırmayıp hemen yanına gider Argus’un ve ona hikayeler anlatıp kaval çalmaya başlar. Bir süre sonra uykusu gelen Argus’un yavaş yavaş gözleri kapanmaya başlar. Ancak Argus’un doksan dokuz gözü kapansa da sürekli bir gözü tetikte beklemeye devam eder. Hermes bilinen tüm hikayeleri neredeyse anlatmıştır artık. Aklına şimdiye kadar kimsenin uykusunu getirmemiş olan Pan ve güzel bir peri olan Syrinks ile alakalı bir hikaye gelir. Bu hikaye, nedendir bilinmez, Argus’a sıkıcı gelmiş olacak ki, Argus’un uyuma isteği oldukça artar ve yüzüncü gözü de kapanır o anda. Bunu fırsat bilen Hermes kılıcını çıkarır ve öldürür Argus’u, Io’yu da serbest bırakıp kaçar. Bir süre sonra Hera çok sevdiği Argus’un öldüğünü fark edince çok sinirlenir ve kaçan ineği lanetler. İneğin arkasına bir at sineği salar. Bu sinek, Io nereye giderse onu takip edip rahatsız etmeye başlar. Bunun üzerine de zavallı Io çıldırır. Dahası Hera’nın gönlü çok sevdiği bekçisi Argus’un unutulup gitmesine el vermemektedir. Bu yüzden Argus’un gözlerini alır ve kuşların kuyruklarına serper. Böylece ilk kez tavus kuşları denen hayvanlarda ortaya çıkmış olur.
Sonuç olarak sadık bir bekçi olan Argus ve bekçilik denince akla belki de ilk gelen hayvan olan köpekler arasındaki bu bağlantı nedeniyle köpeğimin adını Argus koydum. Aynı zamanda da buraya yazı yazmak için güzel bir konu edinmiş oldum.
Yazımı günümüzün yüz gözlü devi olan tavus kuşlarından birinin bulunduğu bir video ile bitiriyorum. Muhtemelen albino olan bu tavus kuşunun görüntüsü gerçekten muhteşem. İyi seyirler.
http://www.youtube.com/watch?v=Fw2am2PdEMo