GazeteBilkent Bilim ve Teknoloji Birimi ekibinden Berkay Alp Çakal, Fatih Serdar ve Uğur Başçı olarak TÜBİTAK başkanımız sayın Yücel Altunbaşak’tan röportaj ricasında bulunduk, kendisi de yoğun programından büyük bir kibarlıkla bize vakit ayırdı. Bilkent Üniversitesi Elektrik ve Elektronik Mühendisliği bölümünden mezun olan Yücel Altunbaşak ile önce Bilkent Üniversitesi’nin dünü ve bugünü hakkında küçük bir sohbet gerçekleştirdik ve daha sonra da TÜBİTAK’ın sağladığı destek programları hakkında konuştuk.

 

20141114_151958

 

Lisansınızı Bilkent Üniversitesi Elektrik Elektronik Mühendisliği Bölümü’nden aldınız. O zamanki Bilkent ile şimdiki Bilkent’i prestij yönünden kıyaslar mısınız?

 

Karşılaştırmanın çok da doğru olamadığını düşünüyorum çünkü o zamanlar sadece bir tane vakıf üniversitesi vardı. Şu anda vakıf üniversitelerinin sayısı çok arttı. Bildiğim kadarıyla 70’in üzerinde vakıf üniversitesi var. Tabii Bilkent Üniversitesi o zamanlar şimdi olduğu kadar tanınmıyordu. Şimdi toplumun her katmanında tanınırlığı var. Bununla birlikte eskiden Bilkent’in özellikle belli bölümleri, Türkiye’nin en iyi öğrencilerinin daha yoğun olarak tercih ettikleri bölümlerdi. İlk 100’ün hemen hemen tamamını alıyordu. Şimdi çok daha fazla üniversite olduğu için biraz daha diğer okullarla paylaşmak durumunda kalıyor. Tabii geçmişe kıyasla bir artısı daha var. Yurt dışındaki tanınırlığı bu kadar yaygın değildi. Örneğin artık Amerika’da Bilkent’i tanımayan bir öğretim üyesi kolay kolay çıkmaz.

 

Geçmişte pek çok projeye dahil oldunuz doktora öğrencileriyle çalıştınız. Şu anda bu şekilde bir proje yürütüyor musunuz?

Yok. Tubitak Başkanlığının 7/24 bir iş olduğunu söyleyebilirim. Onun dışında bilimsel proje yapabilecek vaktimiz pek kalmıyor. Tabii kendim oturup proje yapmıyorum ama enstitülerde yürüyen yaklaşık 750 tane proje var. Bu her bir proje benim için 1 sayfa artık. Onlarla ilgileniyoruz ne durumda olduklarını kontrol ediyoruz.

 

Özlüyor musunuz o günleri?

Kesinlikle özlüyorum. Gerçekten öğretim üyeliği karakteriniz de ona müsait ise çok güzel bir meslek. Çünkü kendi kendinizin patronu oluyorsunuz. Dış dünyaya olan bağlılığınızın çok az olduğu bir meslek. Mesela benim alanım elektrik-elektronik mühendisliği, eğer elinizde bir bilgisayar varsa, gerektiğinde laboratuvar imkanınız varsa, bana o da çok gerekmiyor gerçi,  yapamayacağınız hiçbir şey yok. Ama tabii herkes için de uygun değil. Herhangi biriyle 5 dakika konuşarak onun için akademisyenliğe uygun olup olmadığını söyleyebilirim. Herkes yapmak istemeyebilir.

 

Şu anda Türkiye’nin gelişmesi için akademisyene mi daha çok ihtiyaç var girişimciye mi?

İkisine de çok ihtiyaç var. Şu anda araştırmacıların sayısı 300.000 olması gerekirken 105.000. Yani 3 katına çıkması gerekiyor. Çok ciddi sayıda araştırmacı açığımız var. Ama artışın da oldukça iyi olduğunu söyleyebilirim. Bundan 10 sene önce 24.000’di. Önümüzdeki 10 sene de de tahmin ediyorum 300.000 i bulur. Girişimciler açısından da artık devleti bir iş kapısı olarak görmemek lazım. Dünyada da üniversiteden çıktıktan sonra devletin verebileceği iş miktarı sınırlı. Çıkan öğrenci sayısı belli, devletin her sene aldığı kontenjan belli. Özel sektör veya kişiler kendi işlerini kendi kurmak zorunda. Dünyadaki tüm gelişmiş ülkelere bakın hepsinde ekonominin esas motoru girişimciler oluyor. Girişimcilik bizim tahmin ettiğimizden çok daha önemli bir konsept. Üniversitelerde yeni yeni inovasyon, girişimcilik gibi kelimeler kullanılmaya başlandı. Aslında çok daha önceden konuşulması, üniversitelere ders olarak girmesi, daha da önemlisi o kültürün oluşması gerekirdi. O kültür oluşunca Facebook çıkıyor. Facebook’u ortaya çıkaran kişinin de sizden hiçbir farkı yok. Dünyadaki pek çok ülkeye kıyasla Türkiye’de destek oldukça iyi ancak o desteği kullanacak insana ihtiyaç var.

Örneğin kurum olarak bize ayrılan parayı harcamakta zorlanıyoruz. Çünkü onu kullanabilecek, ARGE’yi faydaya dönüştürebilecek nitelikli girişimci sayımız çok fazla değil.

Araştırmacıl20141114_151828ar ve girişimcilerden bahsettik. Yurt dışına gönderdiğimiz bilim insanı, araştırmacı ve girişimcilerle, yurt dışından bize gelenler arasında karşılaştırmaya yönelik bir veri var mı?

Son zamanlarda geriye dönüşler çok ciddi arttı. Bende sadece TÜBİTAK’ın sayıları var, mesela 2012’den 2013’e 5.5 kat artmıştı. Şöyle bir durum var; pek çok arkadaş master doktora için yurt dışına gidiyor. Eskiden gidenler kalıyordu, şimdi 5-10 sene kalsalar bile dönüyorlar. Türkiye’deki üniversitelerde çok ciddi öğretim üyesi açığı var, buralara dönüyorlar. Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı’nın şirketleri gibi firmalar gerçekten nitelikli insan almak durumundalar. Silikon vadisine eşdeğer elemanlar çalışmalı. Örneğin daha yeni Amerika’da doktorasını bitirmiş bir öğrencimle konuştum, Türkiye’ye dönmüş. Artık insanlar Türkiye’ye dönme opsiyonunu seçiyorlar. Bizim 2232 diye bir burs programımız var. Ona olan başvurulardan takip edebiliyoruz. Son senelerde başvurularda çok ciddi artış var.

Girişimcilik demişken sizin bir konuşmanızda 14 pilot okulda uygulanan ‘Girişimcilik Sertifika Programı’ adında bir program duymuştuk. Bu program ne durumda?

Bu sene bütün üniversitelere açılacak. Herhangi bir üniversite, girişimcilik sertifika programını açmak isterse ki bunun bütün üniversitelerde açılmasını arzu ediyoruz programı açabilecek. Masrafları TÜBİTAK tarafından karşılanıyor. Yaklaşık 120-130 saatlik modüller şeklinde dersler var. Tam da ders dememek lazım aslında mesela bir ders 2 saatlik bir modül. Türkiye’de girişimcilik alanında ön plana çıkmış birinden seminer dinliyorsunuz. Mesela Ali Doğramacı başarılı olmanın yolları üzerine ya da Bilkent’in kuruluşu üzerine bir seminer veriyor, bu da bir ders. Bazıları biraz daha teorik ve bilgi yüklü olabilir. Böyle toplamda 10 tane ders var. Sonunda da TÜBİTAK’ın bir sınavı var ve o sınavdan da geçenlere biz girişimcilik sertifikası veriyoruz. Öğrenci açısından önemli bir şey TÜBİTAK gibi kayda değer bir kurumdan bir belgesi olacak. Bu da onun için pek çok kapıyı açar. Öğrenci açısından yararlı, okul açısından masraflı olmadığı için yararlı, TÜBİTAK için de girişimcilik kültürünü yaymak açısından yararlı bir program.

Pilot okullarda çıkan problemler ne oldu?

Modülleri biraz kısalttık. 140 saatti, 120 saate indirdik. Öğrencilerin vakitleri konusunda geri bildirimler oldu. Biraz zorlandılar, biraz daha kısa olmasını istediler. Öğrencilerin programlara katılımını arttırmak için biraz kısalttık ama tabii girişimcilik alanında niteliği çok düşük bir şey de yapmak istemiyoruz. TÜBİTAK olarak 3-5 saatlik bir şey yapmak istemiyoruz. Öğrenciye bir şeyler katan bir program yapmak istiyoruz. O nedenle dengeyi biraz fazla bu tarafa kaçırmışız. Biraz onu azalttık.

Diğer bir konu da dijital içerikli açık ders platformu. Bu platform daha yeni duyduğumuz b20141114_151835ir konu. Bunun hakkında detaylı bilgi alabilir miyiz?

Açık kaynak ders materyalleri konusu. Aslında bu, dünyada yaklaşık 10 senedir uygulanan bir mekanizma. Yaklaşık 10 sene önce MIT bütün derslerini dünya ile paylaşma kararı aldı. Başlangıçta çok fazla ders yoktu sonradan ders sayısı da arttı. Artık MIT’de verilen bir dersi sizler de izleyebiliyorsunuz. Daha sonra diğer üniversiteler, Amerika’da olsun Avustralya’da olsun, dünyanın pek çok yerinde bunu yapmaya başladılar. Artık bir dersi öğrenmek istediğiniz zaman gerçekten çok çeşitli kaynak var ama şöyle de bir sorun var, bunların hemen hemen hepsi İngilizce. Türkiye’deki İngilizce bilmeyen kesimin de bunlara ulaşımını sağlayabilmek için biz diyoruz ki her dersin bir videosu olsun. Online ortamdan da o dersin bütün materyallerine erişilebilsin. Üniversitelerdeki öğretim görevlileri bu derslerin videosunu hazırlayıp bize getirdikleri zaman biz de onun karşılığında belli bir ödeme yapıyoruz. Önümüzdeki 10 sene içerisinde biz üniversitelerde verilen bütün derslerin online materyalini Türkçe olarak sunacağız. Bu sadece üniversite için değil ilköğretim, ortaöğretim ve lise için de geçerli. Erişim için de öğrenci olmanız bile gerekmiyor. Nasıl Youtube’a erişiminiz varsa buraya da öyle olacak.

TÜBİTAK’ın temel bilimler alanında yaptığı çok teşvik edici burslar var. Bunların moleküler biyoloji ve genetik ya da astronomi ve uzay bilimleri gibi bölümlere de verilmeli mi?

Bu tamamıyla talep ile alakalı. Zaten talebin olduğu bölümlere bizim destek yapmamıza gerek yok. Sonuçta bu devletin parası ve devletin parasını harcarken dikkatli olmalıyız. Biz belli alanları teşvik etmek istiyoruz. Ama orada zaten yeteri sayıda öğrenci varsa teşvike gerek yoktur. Sonuçta biz bu parayı başka bir yerden kesilerek alıyoruz. Örneğin bir yerdeki deprem parasından kesiliyor. Onun için istatistiklere bakıp Türkiye’nin ihtiyacı olan ama yeterli nitelikli öğrencinin olmadığı alanlara teşvik veriyoruz. Buna göre karar veriliyor yoksa bu alan iyidir bu alan kötüdür şeklinde bir düşüncemiz yok.

 Bilimsel ve teknolojik gelişmelerin büyük bir çoğunluğu AR-Ge çalışmalarıyla yürüyor. Sizce AR-GE bütçesi yeterli mi?         

Bunlar GSYİH’nin ne kadarının AR-GE’ye harcandığı ile ölçülüyor. Türkiye’de bu rakam olması gerekenin hala 1/3. Şu anda GSYİH’nin %3’ünü ayırıyor olmalıydık ve 2023 hedefimiz de bu ama şu anda yaklaşık %1 ini ayırıyoruz. 3 katına çıkmamız gerekiyor önümüzdeki 10 sene içerisinde. Buradaki esas sorun insan kaynağı. Hükümet buraya daha fazla kaynak verebilir ama o kaynakları kullanabilecek olan insanın nitelikli insan olması gerekiyor, daha önceden tecrübesi olmuş, proje yapmış kişiler. Bunlar dünden bugüne hemen oluşmuyor. Bunlar 20-30 senelik politikalar. Simdi yatırım yapacaksınız sonra o kişiler büyüyecek liseye, üniversiteye gidecek, master, doktora yapacak ondan sonra kullanabilecek hale gelecekler. Bununla birlikte artış hızımız oldukça iyi, %15 civarında ve bu kategoride dünyada ikinciyiz.  Paranın çok fazla olduğunu söyleyemem. Hala biz Avrupa’nın, Amerika’nın, Kore’nin harcadığının hem rakam olarak hem de oran olarak çok gerisindeyiz ama bu para şu an için yeterli oluyor. Bunu kullanacak araştırmacı sayısının az olmasından dolayı. Yarın 300.000, 500.000, 1.000.000 araştırmacımız olduğu zaman bu rakamların çok daha fazla olması gerekecek.

Araştırma için yapılan başvurularda geri dönüş 4-5 ay sürüyor. Jürinin değerlendirme süreci nasıl oluyor? Bu süreci yavaşlatan faktörler nedir?

Zaten dünyanın her yerinde aylar sonra gelir. Ben Amerika’da çok fazla araştırma projesi yazdım. Amerika’da bu süre 6 aydır. Bizde Amerika’dan biraz daha kısa olduğunu söyleyebilirim. 4-6 ay arasında değişir. Şu anda bekleme süresi olarak Avrupa veya Amerika’dan kesinlikle uzun değil. Bu işin doğasında vardır. Projeler alınacak, belli birtakım incelemeler yapılacak, jüriler oluşturulacak, jüriler üzerinden geçecek, belli bir süreci var bunun.

Jüri üyeleri nasıl seçiliyor? Başvuruyu değerlendirme kriterleri nedir?

Jüri üyeleri seçilirken öncelikle çıkar çatışması varsa bunun olmaması gerekiyor. Örneğin Bilkent’ten bir öğretim görevlisinin projesini, yine Bilkent’ten bir öğretim görevlisinin değerlendirmesi çıkar çatışmasına girer. Veya daha önceden bir öğrenci-hoca ilişkisi varsa yani bu tip şeylere bakılıyor. İkincisi, siz belli bir alanda proje yapıyorsunuz. O alanın belli anahtar kelimeleri var ve o kelimelere göre bizim bir veri bankamız var. O veri bankasından bu anahtar kelimelere en yakın olan kişilere bakıyoruz. Onların arasından daha önceden proje yapmış olan veya bu alanda makaleleri olan kişilere bakıyoruz. Hatta bunu otomatik hale getirdik. Otomatik olarak şu kişiler hakem olabilir diye bir liste halinde karşınıza çıkıyor. Ondan sonra da danışma kuruluşları var. Danışma kuruluşları o listeyi süzüyor. Bu arkadaş gerçekten konuya yakın ve yetkin bir kişidir diye jüriler oluşturuluyor. Jürilerinde iki temel kriteri vardır: Yaptığınız araştırma özgün müdür, diğeri de yaygın etkisi yani Türkiye’ye ve dünyaya bu araştırmanın etkisi ne olacak. Değerlendirmeler oldukça iyidir. Ben Amerika’yı çok iyi biliyorum. Orada günde 30 civarında proje değerlendirilir. Bizde ise 4 tane proje değerlendiriliyor. Projeler gerçekten çok ince elenip sık dokunuyor.

Şimdi soracağımız konu esasında ayrı bir röportaj konusu gibi ama diğer ülkelere göre siber güvenlik noktasında neredeyiz? Özellikle devlet dairelerinde.

Siber güvenliğin bir kamu boyutu var bir de bireysel boyutu var. TÜBİTAK içerisinde Siber Güvenlik Enstitüsü diye bir enstitü var. Siber Güvenlik Enstitüsü bu alanda dünyada en iyi 3. yer olarak kabul ediliyor. Pek çok alanda dünyada 3. olduğumuzu söyleyemem. Bu bir abartma da değil gerçekten de siber güvenlik noktasında en iyi yerlerden biridir. Ama daha çok işin araştırma boyutundayız. Siber Güvenlik Kurulu diye başka bir kurul var. Türkiye’de kamudaki siber güvenliğin uygulamalarından sorumlu bir kurul. Buna biz de üyeyiz, bakanımızın başkanlığında 8-10 kurumun temsil edildiği bir koordinasyon kurulu. Orada daha çok kamu bazında konuşuluyor. Siber Güvenlik Enstitüsü daha çok araştırma boyutundadır. Bu konuda da çok iyi olduğunu söyleyebilirim. 8-10 tane cihazlarını NATO’ya satıyorlar. NATO da kullanılan bazı cihazları Siber Güvenlik Enstitüsü üretip satıyor.

Kamu daireleri demişken kamu dairelerindeki bilgisayarlarda Microsoft’tan Linux’a bir geçiş var. Bu konuda neler söyleyebilirsiniz?

TÜBİTAK’ın geliştirdiği Pardus adında bir işletim sistemi var. O Linux tabanlı bir işletim sistemiydi. Burada biz iki sene önce bir felsefe değişikliğine gittik. Şöyle ki Pardus Linux tabanlı ama Linux’a uyumsuz hale gelmişti. Çünkü ciddi değişiklikler yaptık. Gerçekten daha da iyi hale getirdik ama diğer taraftan da dünyada Linux üzerine çalışan arkadaşlar da Linux’u daha ileriye götürüyorlar. Orada bir felsefe değişikliğine gidelim dedik ve Linux uyumluluğunu hiçbir zaman bozmayalım dedik. Çünkü dünyada Linux’da herhangi bir iyileşme olursa biz de onlardan otomatik olarak yararlanabilmek için Linux uyumlu bir sürüm çıkaralım dedik. 2 sene önce o sürüm çıktı. Şimdi biz Linux’u geliştirmekten öte yaygınlaştırmaya çalışıyoruz. Linux’lu Pardus’u belli bir noktaya getirdik. Bundan sonra Linux’da olan herhangi bir gelişme Pardus’a da yansıyacak. Kamuda bizim şu an için üstesinden gelemeyeceğimiz istekler var. Bu da sevindirici bir şey. Belli kurumlarımız tamamıyla Linux’a geçmek istiyorlar. Henüz projelendirilmediği için şu anda sadece istek aşamasında. Onlardan şimdi bahsetmeyeyim ama önümüzdeki 1-2 sene içerisinde daha çok yaygınlaştırılacak.

Bu bilgilendirici ve faydalı sohbetten dolayı teşekkür ederiz. Meşguliyetiniz altında bize de vakit ayırdığınız için tekrar teşekkür ederiz.

Ben teşekkür ederim.

Leave a Reply