Türkiye’nin başkentinde okurken, yaz tatilimin iki aylık kısmını da Almanya’nın başkenti Berlin’de geçireyim dedim. Aslında asıl amacım elbette Almancamı geliştirmekti, fakat Berlin deyince insanın aklına gezmek, eğlence ve arkadaşlar da gelmiyor değil. Bu şehirde gezmenin belki de en büyük kısmını ise müzeler oluşturuyor. Gerçekten Berlin’de sayısız müze var ve her birinin kapıları meraklılarına sonuna kadar açık. Müzelere tek tek ücret vermek istemeyenler için Berlin’de “üç günlük müze kartı” (3-Tage-Karte) uygulaması var. Bu kart ile otuzun üzerinde müze gezmek mümkün. Ücreti ise öğrenciler için 14,5; yetişkinler için 29 Euro. Üç gün içerisinde müzeleri gezmek isterseniz bu kartı almanızı tavsiye ederim, zira çok daha uygun oluyor. Ben de yaz olmasına rağmen havanın yağmurlu olmasını ve Hamburg’dan da bir arkadaşımın gelmesini fırsat bildim ve üç günlük müze kartını aldım. Gezdiğim iki sanat müzesini sizlere anlatmanın güzel olacağını düşündüm.
Elbette Berlin’de müze deyince ilk akla gelen, beş müzeden oluşan Müzeler Adası oluyor. Ben de ilk olarak bunlardan biri olan, adeta bir sanat sarayı “Alte Nationalgaleri (Eski Ulusal Galeri)”den sizlere bahsetmek istedim. Burası Bergama Müzesi (Pergamonmuseum) ve Yeni Müze (Neues Museum)’nin hemen yanında bulunuyor, oldukça gösterişli bir binası var. Bir uyarı: Müzeye girdikten sonra sırt çantanız varsa bunları dolaplara koymanız gerekiyor. Müzenin tek girişlik fiyatı yetişkinler için 10, indirimli halde ise 5 Euro.
Alte Nationalgalerie, Müzeler Adası’nda bulunduğundan UNESCO Dünya Mirasları Listesi’nde yer alıyor. Müzede 19. yüzyıldan heykeller ve tablolar bulunuyor, fakat tabloların çoğunluğu oluşturduğunu net bir şekilde söyleyebilirim. Müze 1876 yılında tamamlanmış. Tablolar genelde küçük küçük odalarda sergileniyor, elbette büyük salonlar da var. Her odada tabloların önünde çizgiler var, tabloya biraz daha yakından bakmak için yaklaşırsanız kulaklarınız alarm sesiyle çınlayabilir ve anında görevliyi karşınızda bulabilirsiniz.
Açıkçası biz bu müzeyi Neues Museum ve Pergamonmuseum’un arasına koymayı tercih etmiştik, sizlere de tavsiye ederim. Zira Berlin’deki pek çok müzenin aksine burada okunacak çok şey yok, resimleri inceleyerek oldukça keyifli vakit geçirmek mümkün. Berlin’de yeteri kadar vaktiniz varsa bence görülmesi gereken bir müze ama benim için asla Pergamonmuseum, Altes Museum ve Neues Museum’un önüne geçemez.
İkinci anlatacağım müze ise daha önce açıkça söylemek gerekirse duymadığım ve bu “3 günlük müze kartı”na dahil olduğunu görünce isminden merak ettiğim bir yer oldu: Bauhaus Arşivi (Bauhaus Archive). Bu müzenin girişinde çocuklar için harika düşünülmüş bir atölye ilk başta gözünüze çarpıyor, bu yolla çocuklar sanatla ve tasarımla haşır neşir oluyorlar. Bu müzede Bauhaus’un tarihi gibi konuların anlatıldığı yazılarla birlikte geçmişten ve şimdiden tasarım ürünler de sergileniyor. Çok büyük bir müze olmamakla birlikte, oldukça enteresan bir fikri sergiliyor. Ayrıca müzenin mağazasından da ilginç tasarım hediyelik eşyalar almanız mümkün. Bu müzeyi Berlin’de belli başlı müzeleri gezdikten sonra eğer vaktiniz kalırsa gezmenizi tavsiye ederim. Müzenin indirimli fiyatı 4, yetişkinler için fiyatı ise 7 Euro.
Berlin’in kendisi zaten tarihiyle adeta bir açık hava müzesi şehri. Ama içinde de birçok müze bulunduruyor. Vaktiniz varsa gezmenizi çok tavsiye ederim. Ayrıca yılda bir gün gece müzeler açık oluyor, bu sene ise o tarih 19 Ağustostu. Önümüzdeki zamanlarda Berlin’de olacaklar umarım bu günü kaçırmazlar ve o atmosferi solurlar. Herkese iyi eğlenceler!