Galileo Galilei’nin ölümünden tam olarak 300 yıl sonra 8 Ocak 1942’de evreni anlamaya onun kadar tutkulu bir bilim insanı daha dünyaya geldi. Stephan Hawking, tarım ile uğraşan ama iflasa gitmiş bir ailenin zorlukla tıp fakültesine gönderdiği bir babadan ve yine ekonomik sıkıntılarla boğuşan, 8 çocuklu bir ailenin 3’üncüsü olan bir anneden dünyaya geldi (Hawking, 4-5). Babasının mesleği düşünüldüğünde çok zor bir çocukluk geçirdiği söylenemez ancak aynı zamanda 2. Dünya Savaşının süregeldiği bir dönemde doğması erken çocukluğunu oldukça gergin kıldı. Almanlar ve İngilizler arasında yapılan, Oxford ve Cambridge’in bombalanmaması karşılığında Heidelberg ve Göttingen’in bombalanmayacağı anlaşma sonucunda erken çocukluğunu güvenli kabul edilen Oxford’da geçirdi (Hawking, 6). İlkokul ve lise eğitiminde ilginç olan durum, fiziği hiçbir zaman sevmedi. Onu sıkıcı ve kolaylıkla anlaşılır buluyordu (Hawking, 28). Bunula birlikte kimyanın patlamalar gibi önceden tahmin edilemeyecek ilginç sonuçlar doğurabileceğinden dolayı daha ilginç olduğunu düşünüyordu (Hawking, 28-29). Matematik ise her zaman en sevdiği alan oldu. Fizik ile buzların erimesi ise kozmoloji ile tanışmasıyla gerçekleşti. Evrenin derinliklerine inmek, bu kimi zaman simsiyah kimi zamanda her şeyden daha parlak olan, hayret verici devasa gerçekliği araştırmak için muazzam bir istek duyuyordu.
Üniversiteye Oxford’da, matematik bölümü olmadığı için fizik bölümüne burslu girerek başladı. 1962 ekiminde Cambridge üniversitesinde yüksek lisans programına başladı (Hawking, 41). Hayatının bu dönemi bilime katkılarının, hastalığıyla paralel olarak ilerlemeye başladığı günlerdi. Yüksek lisansını sürdürürken, entelektüel bilgiden bağımsız olarak, sadece hissiyat ile temel parçacıklar konusuna yönelmeyi düşündü. Fakat o dönemde, bu konu üzerine bina edilebilecek, güçlü bir teori yoktu. Bununla birlikte kozmoloji ve yer çekimi konularında anlaması çok güç olsa da, iyi tanımlanmış Genel Görelilik Teorisi mevcuttu. Yüksek lisans yılları hastalığının, sakarlık formunda ilk belirtilerini vermeye başladığı yıllar oldu. Basit sakarlıklar yavaş yavaş kasları üzerinde ki kontrolünün zorlaşmasına evrildi. Teşhisler 2 sene daha hayatta kalabileceği yönündeydi. Fakat, öyle olmadı. Stephen Hawking, Jane Wilde adında bir kız ile evlenip aile geçindirme sorunlarıyla uğraşmaya başladı. Bu bağlamda bilimsel cemiyetlere katılıp, fikri yönden anlaşabileceği insanlardan destek almaya çalıştı. Hastalığı ilerliyordu ama bunun kendi hayatına etkisini minimize etmeye çalışıyordu.
1969’da Joseph Weber genel göreliliğin temelini oluşturan ama henüz tespit edilememiş, yer çekimi dalgalarını bulabilmek için deneysel bir düzenek kurdu. 1970’lerin başlarında Hawking bu ilginç deneyi görmek üzere Princeton’a gitti (Hawking, 56). Weber’in çabasından çok etkilenen Hawking, bu deneyin başarılı olması durumunda dahi, bir doğrulamaya ihtiyacı olacağını düşünüp asistanıyla birlikte İngiltere’de benzer bir deneysel araştırma grubu kurdu (Hawking, 57). Fakat, artık iyice ilerlemiş olan hastalığı onu deneysel fizikçi olma yolundan alıkoyuyordu. Bu yüzden kendi kurduğu araştırma grubundan ayrılıp, bir teorik fizikçi olmaya karar verdi. Bu olay, Hawking’in ilerleyen zamanlarda ne üzerine çalışmak istediğini net bir biçimde belirlediği an olarak kabul edilebilirdi.
Stephen Hawking Phd’sini dönemin Dini, Felsefi, Bilimsel ekolleri tarafından çokça tartışılan evreninin başlangıcı konusunda çalışarak yaptı. Çalışması o dönemde konuyla ilgili ağır eleştirilere maruz kalan Kararlı Hal Teorisine (Steady States Theory) bir darbe daha indirmek üzerineydi (Hawking, 61). Bu teorinin hataları gün yüzüne çıktıkça, bugün hepimizin Büyük Patlama (Big Bang) olarak tanıdığımız alternatif model daha fazla kabul görmeye başladı. Hawking, yıldızlar için kullanılan, Roger Penrose’un tekillik ilkesinin, evrene de uyarlanabileceğini önererek bu teoriye büyük bir katkı sağlamıştı (Hawking, 62).
Stephen Hawking’in araştırmalarının odak noktası hiç şüphesiz ışığın dahi yer çekimi etkisinden kurtulamayacağı kadar yoğun olan kara deliklerdi. İkinci dünya savaşı sonrası fizik araştırmaları doğal olarak nükleer fiziğe kaysa da 1960’larda kuasarların (quasars) keşfiyle kara delikler yeniden gündeme geldi (Hawking, 68). Kuasar evrende çok yoğun yer çekimi dalgaları yayan, hayli muhtemel içerisinde birden fazla kara delik bulunduran alanlar olarak tanımlanmaktaydı. Bu kavramın fiziğini araştırmak için elbette birden fazla kara deliğin yaklaşması halinde ne olacağı sorgulanmalıydı. Hawking çalışmalarıyla 2 kara deliğin çarpışmasında oluşacak kara delik yarıçapının, 2 yarı çapın toplamından daha büyük olacağını gösterdi (Hawking, 69). Buna ek olarak, Hawking ve araştırma partneri David Robinson kara deliklerin sadece kütleleri ve devir sayılarıyla düzgünce tanımlayabileceklerini ve kesinlikle bir entropilerinin olduğunu ispatlamaktaydılar (Hawking, 70). Bu konunun fazla detayına girmeden şu söylenebilirdi ki, aslında kara delikler o kadar da kara değildi. Bir sıcaklıkları vardı ve her sıcak madde gibi ışıma yapmak zorundaydılar. Bunu doğrulamak için başladığı bir başka çalışma da parçacıkların kuantum teorisine göre kara delik yakınlarında nasıl davrandığıydı (Hawking, 72). Sonuçlar entropi araştırmasıyla uyumlu gözüküyordu. Kara delikler kesinlikle elektromanyetik radyasyon yayıyorlardı (emission) ve bu yüzden parlaktılar.
1974’de genç yaşına rağmen kozmolojiye yaptığı katkılar dolayısıyla Royal Society’e seçildi. Bunun ardından da Kaliforniya Teknoloji Üniversitesine (Cal-Tech) davet edilip Amerika’ya gitti. Çalışmalarını bir süre burada sürdürdükten sonra İngiltere’ye döndü. Artık hastalığı iyice ilerlemiş, konuşmaları artık iyice anlaşılmaz olmuştu. Konuşmak için tekerlekli sandalyesine bağlı bir bilgisayar programını kullanıyordu. Bu program her ne kadar çok pratik olmasa da Hawking’in insanlarla iletişim kurmasını ve makale yazabilmesini sağlıyordu.
Hawking’i özel kılan en önemli eseri Zamanın Kısa Tarihiydi (A Brief History of Time). Bu kitap bilimin, tahsili bu yönde olan ve farklı bir dili konuşan (matematik) küçük bir kitleden, bilimle uğraşmayan insanlara indirilmesini sağladı. Kitabın yazılma amacı matematik ile anlatılan zor konuların kelimeler, diyagramlar ve herkesin anlayabileceği analojiler ile idrak edilebilir kılmak ve insanların bu konularda bilim insanlarının yaşadığı hazzı biraz olsun paylaşmalarına yardım etmekti (Hawking, 95). Kitap bilim camiasından belli eleştirilere maruz kalsa da topluma inme noktasında amacına ulaştı. Zamanın Kısa Tarihi, New York Times’ın en çok satanlar listesinde 147 hafta ve London Times’ın en çok satanlar listesinde 237 hafta kaldı (Hawking, 97). Bu London Times için bir rekordu. Ayrıca kitap 40 farklı dile tercüme edildi ve dünya çapında 10 milyon sattı (Hawking, 97). Hawking her zaman insanların bilim adına temel prensipleri bilmelerinin, toplum nezdinde önemli olduğunu düşünmüştü ve entelektüel enerjisinin büyük bir bölümünü bu amaç için harcamıştı. Onu diğer bilim insanlarından ayıran ve özel bir noktaya koyan da bu amacıydı. Pek çok motivasyon konuşması verdi, insanlara cesaret ve umut aşıladı. Kızı Lucy ile birlikte, geleceğin bilim insanları olan çocuklar için, bilimsel ilkelere dayanan maceraların anlatıldığı “George” kitap serisini çıkardı (Hawking, 100). Topluma inmeyi başaran özel bilim insanlarındandı. Her zaman hayatta olmanın ve teorik fizik ile uğraşmanın olağanüstü olduğunu söyledi. Bu özel insan 14 Mart 2018’de Albert Eistein’ın doğum gününde ve aynı zamanda Pi gününde hayatını kaybetti.
Stephen Hawking’den bir mesaj..
https://www.youtube.com/watch?v=s2iWuquZDUI
Hawking ile ilgili eski yazımlarım:
http://gazetebilkent.com/2015/03/09/hawking-uzerine/
http://gazetebilkent.com/2015/01/23/sonsuzluga-yolculuk-stephanla-hayatim/
Kaynak
Stephen Hawking, My Brief History, 2013, Bantam Press
Görsel Kaynak:
http://powerlisting.wikia.com/wiki/Quasar_Creation
http://www.bilkulonline.com/stephen-hawking-dies-world-loses-its-brightest-star-27004/
https://thenextweb.com/space/2017/03/21/stephen-hawking-is-going-to-space/
http://www.hawking.org.uk/books.html