FOMO vs JOMO

FOMO çok geniş spektruma sahip ve gittikçe de yaygınlaşan bir durum. FOMO’nun yaş, cinsiyet, statü fark etmeksizin sosyal medya kullanımıyla direkt ilişkili olması, sosyal medyanın yaygınlaşmasıyla pik yapması ve sosyal medyanın insan üzerindeki etkisi konusunda buzdağının görünmeyen kısmında yer alması da FOMO’ya karşı dikkatli olmamızı gerektiriyor. Yaptıklarımızdan yeterince keyif almıyorsak, sürekli yetersizlik hisleriyle boğuşuyorsak, sürekli kimin ne yaptığını takip ediyorsak FOMO’yu tecrübe ediyor olabiliriz. FOMO’dan JOMO’ya geçmenin ilk basamağı elbette sorunu fark etmek ve JOMO’ya bir fırsat tanımak. Bir şeyleri kaçırmanın zevki ve buna kendimizi adapte edebilmek ya da FOMO yaşadığımızı fark ettiğimizde kendimizi JOMO’ya yönlendirip hayatımızı yavaşlatmak sadece lafta kalmamalı. Çünkü FOMO pek sıklıkla kendini tekrarlayabilecek bir durum. Yapmamız gereken de yine bir FOMO döngüsü içine düştüğümüzü fark ettiğimizde JOMO ile döngüyü kırmak çünkü JOMO, FOMO’nun en etkili panzehri.

FOMO Nedir?

FOMO, yani ‘fear of missing out’, her yaştan ve her statüden insanın hissedebildiği, huzursuzluk veren ve bazen de insanı tüketen, yaşıtlarının ya da kendini eşdeğer gördüğü insanların yaptıklarından geri kalıyormuş ve bir şeyleri kaçırıyormuş hissi olarak tanımlanıyor. Bu kelime 2013’ten beri de sözlükte yer alıyor.

Bir şeyleri kaçırıyormuşuz hissi doğrudan hayattan aldığımız hazzı etkileyen, pozitif duygularımızı sömüren ve sosyal medya kullanımımız ile de oldukça tetiklenen bir olgu. Sosyal medyada gördüğümüz insanların hayatlarıyla yaptığımız kıyaslamalar, içimizde bir tatminsizlik ve yetersizlik hissi oluşmasına sebep oluyor. Geri kalmamak için sosyal medyayı kontrol ettikçe bir şeylerden haberdar olup mutlu olacağımızı sanıyoruz; ancak bu sefer de sürekli sosyal medyayı kontrol ettiğimiz ve sosyal medyadan kopamadığımız bir döngüye girmiş oluyoruz. Yani FOMO, bizi döngü içinde döngüye hapsediyor.

FOMO Gerçekleri

Mutsuzluk, FOMO’nun temel sebeplerinden biri denilebilir. Eğer kendinizi yetersiz hissediyorsanız ve mutluluk arayışıyla sosyal medyaya yöneliyorsanız daha da kötü hissetmeye başlıyorsunuz çünkü içten içe kendinizi eksik gördüğünüz böyle bir mentaliteye sahipken sosyal medyadaki herkes size “çok mutlu, hayatı yolunda gidiyor, hiç derdi sıkıntısı yok” izlenimi veriyor. Ama şöyle bir detay var ki, sosyal medya kocaman bir illüzyon. Ne kimsenin hayatı sorunsuz ve tozpembe, ne de herkes göründüğü kadar mutlu. Problem ise çoğumuzun mutluluk ölçüsünün başkalarından daha mutlu olmak olması. Halbuki bu hiçbir zaman mümkün olmayacak çünkü oturup da kendi kişisel değerlerimizi düşünürsek mutluluğun bizim perspektifimizden ne anlama geldiğini keşfedebiliriz ve bu keşifler de insandan insana farklılık gösterir. Bu nedenle de mutluluk tek tip bir kalıba yerleştirilemez. Mutluluk ve mutluluğun ölçüsü de birçok histe olduğu gibi kişiseldir.

Dikkatimizi vermeyi seçtiğimiz şeyler de FOMO açısından önemli bir yere sahip çünkü hayatımız temelinde neye önem vermeyi seçtiğimiz kadar neye önem vermemeyi seçtiğimizle de şekillenir. İnternette gördüğümüz, tanımadığımız insanlar ve arkadaşlarımızın hayatları üzerinden kendimize kriter koymamız, aslında bizim de sahip olduğumuz kıymetli şeyleri görmezden gelmemize ve onları azımsamamıza sebep olacaktır. Sahip olduğumuz arkadaşlıkların, hayatımızın, şartlarımızın, biriktirdiğimiz anıların tekrar farkına varıp değerini anlamak bizi sosyal medyanın yıkıcı illüzyonundan da kurtaracaktır. Bakış açımızı pozitife yönlendirmek, kendimize vakit ayırmak bile mutluluk seviyemizde farklılık yaratacaktır. FOMO’ya sahip insanlar mutluluğu sosyal medyada aramayı bıraktıklarında FOMO döngüsünü de kırmış olacaklardır.

JOMO Nedir?

JOMO ise ‘joy of missing out’ denilen, FOMO’nun karşıt argümanı olarak nitelendirebileceğimiz ve insanların ne yaptığını düşünmeden anın tadını çıkarıp yapılan aktiviteden keyif almak anlamına gelir. JOMO belki de hayatımızda edinebileceğimiz en güzel düşünce yapılarından biri olabilir, çünkü başka insanların ne yaptığından bağımsız kendi içinden geleni yapan ve önceliği kendine verebilen bir insan, mutlu insandır. Bu insan hayır demeyi bilir, parçası olmak istemediği aktivitelere katılmamayı seçebilir, kendi şartlarında kendi hayatını yaşar, her şeye dahil olma zorunluluğu hissetmez.

JOMO’nun Tadını Çıkarmak

  • Ağırdan Almak: Yaşadığımız hayatın, içinde bulunduğumuz anların keyfine varabilmeliyiz. Mutluluğumuzu benimsemeli ve ona sımsıkı sarılmalıyız. Bunun için de bazen bir soluklanmak gerekir, sahip olduklarımıza minnettar olmak için.
  • Hayır Diyebilmek: Yapmanın içimizden gelmediği şeylerden, başka bir şey yapmayı yeğlediğimiz ve bizi üzeceğini düşündüğümüz durumlardan kaçınmak kendimize yapabileceğimiz en büyük iyilik, çünkü böylece gerilmek, streslenmek ve kalbimizin kırılması yerine hem FOMO döngüsünü kırmış, hem de kendimizi üzmemiş oluyoruz. Bunu yapmak ise ancak kararlarımızın arkasında olmakla ve bir şeyler kaçırmayı kabullenip onları kaçırmamızın bizden bir şey eksiltmediğini benimsememizle mümkün olabilir.
  • Sosyal Medya Detoksu: Bir süreliğine sosyal medyadan, bizi üzen yerlerden uzak kalmak; hem kendimizi toparlamamıza, hem de zihnimizi dinlendirmemize yardımcı olacaktır. Ve detoksun en güzel tarafı ise geri döndüğünüzde hiçbir şeyin değişmediğini fark etmek oluyor.
  • Gerçek Hayat: Ailenize, arkadaşlarınıza, çevrenizdeki güzelliklere, hobilerinize, işinize, ilginizi cezbeden farklı şeylere odaklanmak FOMO’dan JOMO’ya geçmenize ve JOMO’nun keyfine varmanızı sağlayacaktır.

Leave a Reply