Bilinmez

Kalbi atmayan kimse var mıdır, acaba? Kalbi atmayan insan… Ölmek lazım değil mi? Kalp yaşamanın merkezi, hislerin merkezi.

O halde, yaşamak hissetmektir.

Hissetmek hakkında ne hissetmeli insan, çok bulanık. Hissetmek lazım, vicdan lazım, merhamet lazım. Kötünün varlığının iyiyi doğurması misali, bu yazdıklarım da acımasızlık ve adaletten doğuyor. Bedel olmasaydı beden de olmazdı, hastalık olmasaydı sağlık, doğum sancısı olmasaydı bebek olmazdı. Sanırım bu, yaşamanın kuralı.

Yaşamın kendisi başlı başına bir bilmece, içinde bolca yara barındıran. Beni endişelendiren aslında, hislerin ilaçlar gibi olması. Doğru miktarı alındığında derde deva, ama fazlası da cana bela.

Biz, hayat ipinin üzerindeki akrobatlar olarak dengeyi tutturmak zorundayız. Öteki türlü, hayatta ilerlemek mümkün değil. Herkes bu akrobasinin uzmanı değil, ben de değilim. Vermem gereken kararı korktuğum için, kızdığım için veremediğim çok oldu.

Ne yapmalı, o halde?

Akla sormak gerekir nedir doğru olan diye, lakin aklın koruduğu çıkardır; gerekirse insandan hisleri de çıkartır. Bu da demektir ki, akıl ölçmek içindir fakat ölçüsü her daim doğru değildir.

Başlı başına akıl veya başlı başına kalp insana yetmez, bir denge tutturmak gereklidir. Zannediyorum bize verilen iki kol, akıl ve kalp arasında bir terazi olduğumuzu hatırlatmak içindir.

Bir şeyi hatırlamak, bir zamanlar bilmek demektir.

Söyleyin o halde, neden kendimi bildim bileli cahilim ben?

Leave a Reply