Filmlerde izlediğimiz oyunculara ne kadar dikkat ediyoruz? Belki de ilk etapta büyük oyuncular dikkatimizi çeker ancak şimdiye kadar oynadığı rollerle umut vadeden ve ileriye baktığımızda çok daha büyük bir oyuncu olacak insanlardan biri: Daniel Brühl. Bir sürü iyi filmde rol almasına rağmen çoğumuz onu yeteri kadar tanımıyoruz. 36 yaşındaki Alman-İspanyol oyuncunun filmlerine bakılınca şu ana kadar neler kaçırdığımızı anlamak çok da zor değil. İşte Brühl’ün rol aldığı filmlerden birkaçı:
Goodbye Lenin! (Elveda Lenin!)
1989 yılında, Doğu Almanya’da Komünist Parti’nin en sıkı savunucularından ve aktif destekçilerinden biri olan Christiane, oğlu Alex’in tutuklanışını gördüğünde kalp krizi geçirir ve aniden komaya girer. Komada kaldığı sekiz ay boyunca dünya politik düzeninde birdenbire hiç beklenmedik gelişmeler olur. Berlin Duvarı yıkılmış; kapitalizm, Doğu Almanya’da kendisini göstermeye başlamıştır. Sekiz ay sonra uyandığında artık yaşadığı dünya sandığından çok farklıdır. Bir krizi daha kaldıramayacak olan Christiane için Alex annesinin sağlığını düşünerek bu gerçekleri ondan saklamaya karar verir. Ama bu hiç de kolay olmayacaktır. Değişim, sadece dışarıda değil, evlerin içinde de başlamışken annesini tüm bu gerçeklerden koruyabilmek için gerçek üstü bir dünya yaratır.
2003 yapımı bu filmde Daniel Brühl’ü Alex rolünde ve bir oğlanın annesi için neler yapabileceğini bazen gülerek bazen de ağlayarak izliyoruz. Dram ağırlıklı olmasına rağmen bunu hissettirmeden kendini izletmeyi başarabilen bir film. 26 yaşındaki bir oyuncu için rolünün üstesinden gelmesinin zor olacağını düşünülürken; Brühl oyunculuğu ile bu yargının yanlış olduğunu kanıtlamış bununla beraber kendini uluslar arası alanda tanıtmış ve üne kavuşmuştur.
Inglourious Basterds (Soysuzlar Çetesi)
Film Alman işgali altındaki Fransa’da başlar. Çok sevdiği ailesinin, Nazi Albay Hans Landa tarafından katledilmesine tanıklık eden, Shosanna katliamdan son anda kurtularak Paris’e kaçar. Orada sinema salonu sahibi ve işletmecisi olarak yeni bir kimlik edinir. Aynı günlerde Avrupa’nın başka bir yerinde Teğmen Aldo Raine, Yahudi askerler tarafından kurulan bir grubu düşmana karşı organize etmektedir. Düşmanları tarafından “Piçler” yakıştırmasıyla bilinen Raine’ın grubu, Nazi Almanyası’nın önde gidenlerine zarar verme görevini üstlenmiştir. Bu amaçla, Alman sinema oyuncusu Fredrick ve gizli ajan Bridget ile işbirliği yaparlar. Shosanna’nın kendi intikam planlarını yaptığı bir sinema salonunun çatısı altında hepsinin kaderleri kesişecektir.
Daniel Brühl bu filmde savaş kahramanı ve aktör Nazi subayı Fredrick Zoller rolüyle öne çıkıyor. Çoğu kişi bu filmi izlerken Brad Pitt ve Diane Kruger’a odaklandığından Brühl dikkatleri çekmemiş olabilir.
Rush (Zafere Hücum)
2013 yapımı bu film hala bazı sinemalarda gösterimdedir. Avusturyalı F1 yarışcısı Niki Lauda ve İngiliz rakibi James Hunt arasındaki meşhur rekabeti konu alan bu film Formula 1’in altın döneminde geçiyor. 1976 yılında gerçekleşen Alman Grand Prix yarışında Niki Lauda’nın kullandığı Ferrari yaşadığı bir sorun nedeniyle yarış dışı kalır ve birincilik ezeli rakibi James Hunt’a gider. Bu kaza sonrasında Lauda çok ağır bir şekilde yaralanır, aradan geçen altı haftanın ardından olağan hırsı ve öfkesiyle pistlere geri döner. İki yarışçı arasında başlayan mücadele diğer yarışlarda katlanarak devam eder. Hedef dünya şampiyonluğudur.
Daniel Brühl (Niki Lauda) ve Chris Hemsworth (James Hunt) birbirlerinin hem ezeli rakibini hem de birbirlerinden güç alan iki F1 pilotunu canlandırıyorlar. Film de sadece yarışlar değil pilotların özel hayatları ve bunların yarışlara etkisi de işlenmiş. Son zamanlarda sinemalardaki en iyi filmlerden biri olan Rush’ın gerçek olaylardan yola çıkılarak yapılmış olduğunu bilmek filme kesinlikle ayrı bir tat katıyor. Aynı zamanda fragmanlarda ve afişlerde James Hunt’ı öne çıkarmalarına rağmen filmdeki öncelikli karakterin Niki Lauda olduğunu görüyoruz. Daniel Brühl’ün en büyük oyunculuk performansını sergilediği filmlerden biri olduğuysa kaçınılmaz bir gerçek.
Pilotlardan Niki Lauda hala hayatta ve çekim sırasında Brühl ile bir araya gelerek ona bazı tavsiyeler vermiştir. Sette yapılan bir röportajında Brühl ilk başta kendisine bu kadar farklı olan bir karakteri oynamaktan korktuğunu ancak Niki Lauda ile tanıştıktan sonra endişe ve korkusunu yendiğinden bahsetmiştir. Aynı zamanda onu en çok etkileyen sahnenin kaza sahnesi olduğunu da belirtmiştir.
Ayrıca eklemeliyim ki Rush’ın müzikleri gerçekten etkileyici. Hem duygusal hem de heyecanlı anlar için insanların duygularını daha da alevleyen şarkı seçimleriyle bu film bir övgüyü daha hak ediyor.
Rush filminin fragmanları: