Kendine has ”distopik” dünyasını araladığımız dizi Netflix yapımı Black Mirror. Geçmiş ve günümüzden yararlanarak olası gelecek hikayeleri yaratıyor ve haliyle ortaya Black Mirror çatısı altında uzun metraj film tadında dizi bölümleri çıkıyor. “Ehh hemen anlatma, dur da biz bakalım” diyenler için bknz:  Man Against Fire.

Türkçe adıyla Acımadan Öldürmek… Peki kim kimi öldürüyor yoksa bu sadece bir metafor mu?

 

 

En baştan başlayalım. Distopik denildiğinde aklınıza nasıl bir dünya geliyor? George Orwell’ın 1984’ü, Aldous Huxley’nin Cesur Yeni Dünya’sı peki ya Zamyatin’in Biz’i? Bu romanlar teknolojiyle birlikte geleceğin beklenenden karanlık olabileceğine dair ipuçları vermesiyle dikkat çeker. Sadece teknolojinin değil, insan beyninin de ne derecede yıkanabileceğini, korkunun ve sorgulamamanın getireceği yıkımı ele alır. Her biri kendi evreninde, farklı distopyalar sunsa da alt metin hep aynıdır; hangi devirde yaşarsak yaşayalım, dünyayı ve insanlığı karanlık sarabilir. Bilgisiz bırakılan bir toplum, aç bırakılan insanlar, hırslarına, korkularına yenik düşenler ve acımadan öldürenler… Her biri olası felaketlere gebe senaryolar. Senaryo olmaktan da öte tarihin birer parçası, küllerinden yeniden ve yeniden doğan Anka kuşları.

Bu kuşların uçup en sonunda konduğu yer ise hayal gücü! Hayal gücünün, zeka ve kaynaklarla birleştiği yer ya çiçek açar ya da pis kokar. İşte pis kokulu tarihin raflarından aramıza katılan bir yıkım özeti: İkinci Dünya Savaşı. Sadece ideolojilerin ve ülkelerin çatışması değil, aynı zamanda insanların keskin çizgilerle birbirine düşman edildiği bir zaman dilimi.

 

 

Çatışmayı ve düşmanlığı insanlara öğreten kimdir peki? Gücü elinde bulunduran liderler, gücün sarhoşu olmadan insanları yönlendirmesini bilen yöneticiler.  Onlardan biri de hiç şüphesiz ki Nazi Rejimini kırmızı halıyla dünyaya seren Hitlerdi! Sadece Hitler değil, Hitler’in danışmanları, emrinde çalışan komutanlar, psikologlar, sosyologlar ve daha nicesi… Hepsini bir araya getirince ortaya çıkan şey ise stratejik bir ordu!

Bu ordu için amaç istedikleri saf ırkı elde etmek, araç ise propagandaydı. Sistemden uzaklaştırmayı amaçladıkları kesimi belirlediler ve sonra var güçleriyle stratejilerini oluşturdular. Ne yaparak mı? Tabi ki, dışlayarak… Hitler ve destekçileri Yahudilerin insanlık için büyük tehdit oluşturduğu kanısıyla toplumunun beynini yıkamaya başlamıştı bile. Bu nedenle hedef kitleyi toplumdan dışlamaya ve hatta öldürmeyi amaçlıyordu.

 

 

Bir insanı öldürmek yanlıştır, cezası vardır. Peki, bu hangi durumda geçersiz sayılır? Öldürülen kişi insan ırkının alt kategorisinde yani yaşamayı hak etmeyen olarak  topluma inandırılırsa… İşte bu propaganda, stratejilerinin en büyük silahıydı.

Öyle inandırıcıydı ki, Yahudiler artık birer fare, zararlı bitki ve hatta bakteri olarak görünüyorlardı toplumun gözünde. Bir an önce kurtulmaları gereken Untermenschen, yani “insandan aşağı bir canlı”. Sadece fare değil, kana susamış birer canavar olarak gösterildiler. Bu da Alman askerlerinin savaştıkları kişilerin kişiden öte canavar olduğunu bilerek daha kolay alt etmelerine sebep oldu. Bir diğer deyişle, canavarlaştır ve öldür. Çünkü karşındakinin senin gibi insan olduğunu bilirsen elin titrer. Acımasızlığı dışarıdan “yardım” alarak kazanan askerler, gözlerini kırpmadan öldürürler.

 

 

Yalnızca Nazi Almanya’sında değil, Birinci Dünya Savaşı’nda Sırpların Osmanlıları kafası ezilen maymun veya ABD’nin Japonları fare olarak betimlemesinde de karşımıza çıkar.

 

                

 

 

İşte Black Mirror bölümü Acımadan Öldürmek’in  işlediği de tam olarak buydu. Geçmişi günümüze, günümüzü geçmişe bağlayan Man Against Fire, ana karakteri Stripe’ın üzerinden eski bir stratejiyi anlatıyor aslında. İleri teknolojiye sahip olan bir askeri birlik, insanlığı korumaları için görevlendirilmişlerdir. Ancak bu görev, bir insan grubuna karşı değil, “roach” diye adlandırılan mutasyona uğramış insan dışı varlıklara karşıdır. Gözlerinin önündeki tabaka canavarları görebilmelerini sağlamaktadır. Yoksa neden olmaktadır mı demeliyim? Çünkü gördükleri sadece teknolojinin propagandayla birleşimidir. Gördükleri uzun ve keskin dişli, düz ve beyaz suratlı hamam böcekleridir. Gerçekte olan, onların sadece sıradan ve masum insan olmalarıdır. Sistemin dışına atılan, belli açılardan “kusurlu” görülen, sağlıklı olmadıkları iddia edilenlerdir.  Öldürülmeye layık görülmüş ancak tıpkı onları öldüren askerler gibi bir o kadar insandırlar.

 

Stripe karakteriyle biz izleyiciler de onların birer canavar olduğuna inandırılıyoruz dizinin başında. Çünkü gördüğümüz bizim bakış açımız değil, yalnızca bize yansıtılan ve anlatılan. Sorgulamadan uzak bir şekilde ne görürsek inanıyoruz ama aydınlanma başladığı anda bir daha zihnimizi kimse tutsak altına alamıyor. Tıpkı “hamam böceklerinin” onları hamam böceği olarak gösteren teknolojiye karşı geliştirdikleri kendi teknolojilerini üretmelerinin ardındaki kaçınılmaz son gibi. Bu teknolojik aygıt, Stripe’ın sistemini bozarak gözünün önündeki tabakayı yok eder. Stripe artık acımasızca öldürdüğü kişilerin aynı onun gibi bir insan olduğunu bilerek yaşamak zorunda kalacaktır.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Kaynakça:

https://www.npr.org/2011/03/29/134956180/criminals-see-their-victims-as-less-than-human

https://www.tandfonline.com/doi/full/10.1080/21567689.2018.1425144

Stage Three: Dehumanization

https://medium.com/@BlairImani/propaganda-dehumanization-and-world-war-ii-d1e965ced9f8

https://www.express.co.uk/showbiz/tv-radio/1000762/Black-Mirror-Men-Against-Fire-ending-explained-season-3-episode-5-S03E05-series

https://www.vox.com/2016/10/21/13327162/black-mirror-episode-5-men-against-fire-recap-review

https://medium.com/@howard24/black-mirror-study-guide-men-against-fire-36ca0d3f2e4d

Leave a Reply