Güney sınırlarımızda büyük hareketlilikler ve olağandışı hadiseler yaşandığı günlerden geçiyoruz. Bu hadiselerden en önemlisi ise Fırat Kalkanı Operasyonu adıyla bilinen, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin sınırötesi operasyonu. Bazısı için büyük heyecan, diğerleri içinse kuvvetli bir endişeye yol açan bu operasyonun hukuki boyutunu ele almak istiyorum bu yazıda.
Bir ülkeye toprağına, egemen olmayan devlet tarafından askeri müdahalenin uluslararası hukuk tarafından meşru görülebilmesinin üç yolu mevcuttur. Bunlardan ilki meşru müdafaa hakkının kullanımında, ikincisi ise Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin bu doğrultuda bir karar alması neticesinde ortaya çıkmaktadır. Sonuncusu ise meşru bir yönetimin talebi üzerine, sözkonusu ülkede askeri varlık göstermektir. Bunardan ayrı olarak bir de “insani müdahale” yahut “insancıl müdahale” olarak adlandırılan, tartışmalı olmakla beraber ilerleyen yıllarda kabul göreceğini düşündüğüm müdahale biçimi söz konusudur.
[pullquote_left]İnsani müdahale; egemenlik sınırları içerisinde bulunan bireylere karşı, egemen devlet tarafından işlenen insan hakları ihlallerine son vermek amacıyla, bir başka devletin müdahalesidir.[/pullquote_left]İnsani müdahale olarak adlandırılan hadise; egemenlik sınırları içerisinde bulunan bireylere karşı, egemen devlet tarafından işlenen insan hakları ihlallerine son vermek amacıyla, bir başka devletin müdahalesi olarak tanımlanabilir. Bu müdahale sayısız enstruman kullanılarak yapılabileceği gibi, askeri bir müdahale olarak da karşımıza çıkabilmektedir. Bu gerekçe etrafında şekillenen askeri müdahalelerin uluslararası hukuka göre meşru olup olmayacağı ciddi bir tartışma konusudur. Tartışmanın tarafları kendi düşüncelerini destekleyecek güçlü argümanlar sunsalar dahi aslında bu mesele Fırat Kalkanı Operasyonu için büyük önem arz etmemektedir. Zira burada bahsedilen müdahale, insan haklarını ihlal eden egemen devlete karşı yapılan müdahaledir; fakat Fırat Kalkanı Operasyonu insan haklarını ihlal eden Suriye devletine karşı değil, YPG ve yaygın kullanılan adıyla IŞİD terör örgütlerine yöneliktir.
Suriye, Fırat Kalkanı Operasyonunu arzulayacak herhangi bir iradeye sahip olmadığı gibi tam aksine, bu operasyonu kınamış, egemenliğinin ihlali olarak görmüş, bu yönde açıklamalarda bulunmuştur. Ayrıca Suriye İç Savaşı neticesinde Şam Hükümetinin tüm Suriye halkı üzerinde meşru bir egemenliğe sahip olup olmadığı da sorgulanabilir.
Suriye’nin arkasında Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin iki daimi üyesi olan Rusya ve Çin’in güçlü desteği devam ettiği sürece Suriye’ye askeri müdahale bağlamında bir BMGK kararının çıkması da olanaksız.
Son ihtimal ise meşru müdafaa hakkının kullanımı. Çok enteresan bir kavram aslında meşru müdafaa; bu kavram uluslararası hukuk çoklu-standartını aslında gözler önüne seren değişken bir tanıma sahip. Yani müdafaa’nın meşruiyetinin uluslararası kamuoyu tarafından kabulü birtakım devletler için oldukça kolay olurken, diğerleri için ise hiç öyle olmuyor. Mesela 2001 olaylarından sonra Amerika Birleşik Devletleri “war on terror” operasyonlarını meşru müdafaa kapsamında sayarak ülke sınırları dışarısında askeri varlık göstermiştir.
Bu kavramı bu denli geniş yorumlamak doğru mudur değil midir ayrı ve belki de gereksiz bir tartışma. Gereksiz çünkü cevabı ne olursa olsun kavramın belki de doğası gereği uygulanışı yukarıda da bahsettiğim gibi bir çoklu strandart etrafında şekillenecek.
[pullquote_right]Fırat Kalkanı Operasyonu’nu meşru müdafaa sınırları içerisinde görmekte haklı olduğumuzu düşünüyor ve bu operasyonun uluslararası hukuka uygun olduğu kanaatini taşıyorum.[/pullquote_right]Fakat bu kavramı nasıl yorumlarsanız yorumlayın, ayan beyan ortada olan mevzu Türkiye toprağına, IŞİD’in elinde tuttuğu bölgeden topçu atışı yapılmasının, Türkiye açısından bir meşru müdafaa hakkı doğuracağıdır. Mevcut hükümetin söz konusu saldırıya engel olacak kapasitesinin bulunmayışı, Türkiye’nin bölgedeki operasyonunun meşruluğunu kuvvetlendirir niteliktedir. Bununla beraber PKK ile organik ilişkisi olduğu tespit edilen PYD ve silahlı kolu olan YPG’ye karşı yapılan operasyonların, yine Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde yapılan eylemler ve Suriyedeki Hükümetin kapasite düşüklüğü değerlendirildiğinde, meşru bir zemine rahatça oturacağı ortadadır.
Sonuç itibariyle Fırat Kalkanı Operasyonu’nu meşru müdafaa sınırları içerisinde görmekte haklı olduğumuzu düşünüyor ve bu operasyonun uluslararası hukuka uygun olduğu kanaatini taşıyorum. Hedefin PYD olması ile IŞİD olması arasında bir meşruiyet farkı olduğunu düşünmüyorum.