Taciz, ne yazık ki kadınların çok yaygın olarak maruz kaldıkları bir kötülük. Bu durumlarla karşılaşmak, insan psikolojisinde derin izler bırakıyor. Birçok mağdur, olanlardan dolayı kendini suçluyor, yaşadıkları travmayı kimseye anlatamıyor, yalnızlaşıyorlar. Geçtiğimiz yıllarda özellikle ABD’de tacize maruz kalan kadınlar, yalnız olmadıklarını ve failleri kamuoyuna göstermek için MeToo hashtag’iyle başlarından geçen olayları sosyal medyada paylaştılar. Hareket, çok geniş yankı uyandırdı, dünyanın her yerinden birçok kadın mağduru oldukları olayları anlatıp dayanıştılar. Aslında, hareketin kadınlar arasında bu kadar yaygın olması, bize tacizin ne kadar sık yaşanan bir durum olduğunu gösteriyor.
MeToo hareketinin temel mantığını kadınların yalnız olmadıklarını birbirlerine göstermeleri ve bu yolla birbirlerine destek olmaları oluşturuyor. Hareketin somut faydaları oldu: bu hareket sayesinde birçok failin yaptıkları kamuoyunca duyuldu, sayısız kadın yalnız olmadığını ve güçlü olduğunu hissetti.
Öte yandan, MeToo hareketi birçok eleştiriye de hedef oldu. Hareket özellikle, diğer tarafın söz hakkının olmaması, kendini savunma hakkı bulamayan kişilerin itibarlarının zedelenmesi, kişilerin yapmadıkları şeylerle suçlanmaları ve linçlenmeleri ihtimallerinin olması gibi konularla eleştiriliyor. Tacize uğrayan kişilerin adaleti aramak için sosyal medya yerine yargı yolunu kullanmaları gerektiği söyleniyor.
Bu durum, MeToo hareketini de aşarak, bizim büyük bir çıkmazı görmemizi sağlıyor: Sosyal medya adaleti sağlamak için bir araç mı?
İdeal bir düzende adaleti sağlayan üstün güç, devlettir. Devlet, toplum içindeki uyuşmazlıkları adaletin gerekleri ışığında tarafsız yargılama yoluyla çözüme kavuşturur. Şüphelilerin kendilerini savunma hakları olur. Suçlu bulunanlar cezalandırılır. Suçlu bulunmayanlar beraat eder ve böylece masumiyetleri tescillenmiş olur. Yargı, hiçbir baskı altında değildir; yalnızca yapılması gerekeni yapar.
Buna karşın, günümüz dünyası ne yazık ki ideal dünya olmaktan uzaktır. İşte aslında, sosyal medyanın adaletin sağlanmasına etki etmesinin sebebi budur. Somut örneğimizde, kadınlar faillerin toplumsal statüleri, ekonomik güçleri gibi faktörlerin yanında toplumda baskın olan “erkek haklıdır” mantalitesi sebebiyle faillerin yaptıklarının karşılıklarını görmeyeceklerine inanıyorlar. Hal böyle olunca yaşadıkları olayları sosyal medyada paylaşarak faillerin kamuoyunca bilinmelerini ve hak ettikleri yaptırımı görmelerini istiyorlar. Bir diğer deyişle, hukuki güvenlik azaldığı için sosyal medya, adaleti sağlamak amacıyla kullanılıyor.
Hukuki güvenlik, basit bir anlatımla toplumun yasalara ve hukuka güvenmesi demektir. Hukukun temel değerlerinden biri olan hukuki güvenlik, tabiri caizse, çarkın sorunsuz işlemesi için hayati önem taşıyan bir ilkedir. Çünkü insanlar hukuka güvenmeli, adaleti sağlamak için kendi kafalarına göre hareket etmemelidirler. Bu yüzden adalet, yalnızca üstün bir güç tarafından sağlanır. Toplumdaki bireyler eşittir. Yargılama ve birine yaptırım uygulanmasına yalnızca üstün güç olan devlet, var olan hukuk kurallarına dayanarak karar verebilir. Hukuk devleti olmak budur. Kaos olmadan birlikte yaşayabilmemiz için herkesin uyacağı bazı kurallar olmalı ve herkes bu kurallara güvenmelidir. Barış ve huzur içinde yaşamak için bu temel bir şarttır.
Lakin az önce de söylediğimiz gibi, günümüz koşullarında adaletin ne kadar sağlanabildiği büyük bir soru işareti oluşturuyor.
Görüldüğü üzere, burada derin bir çatışma söz konusu. Hukuka güvenemeyen mağdurlar, haklarını aramak için sosyal medyayı kullanıyorlar. Bir diğer yandan, adaleti sağlamak aslında toplumun değil, devletin görevi. Toplum tarafından yapılan yargılamalarda, olması gerektiği gibi bir usul izlenmemesi ihtimali var. Suçsuz birinin suçlu sıfatıyla yaftalanması da suçlu birinin masummuş gibi gösterilmesi de oldukça mümkün.
Elbette ki her düzende istenilen şey adaletin yerini bulmasıdır. Sosyal medya sayesinde faillerin gerekli yaptırımlarla karşılaşmaları bizi mutlu ediyor. Gerçek taciz faillerinin düzenlerinin bozulmaları hepimizi keyiflendiriyor. Ancak aslında ideal bir düzende, metodun bu olmaması gerekir. Adaleti sağlamak, toplumun işi değil, devletin işidir. Sorunun oluşmasının sebebi hukuki güvenliğin azalmasıdır. Bu durumun çözümü, insanların tekrar hukuka ve devletin yargı organlarına güvenmelerinin sağlanmasıdır. Bu, meşakkatli bir yoldur. Ancak, barış ve huzur içinde bir toplum için bu, şarttır.