Galatasaray için yine dersler çıkarılması gereken dibe vurulan bir sezon daha geride kaldı. 2010-2011 deki 8.liğin ardından 4 sezonda gelen 3 şampiyonluk sonrası yeniden rezalet bir sezon daha geride kalmak üzere. Asıl önemli olan kısım bundan sonrası ve merak edilen soru bu takım yeniden güçlü bir biçimde ayağa kalkmayı başarabilecek mi? İlerlemeden söylemek lazım, bu sorunun cevabını belirleyecek en önemli unsurlardan bir tanesi Avrupa kupalarına katılım şansı. Devam eden sezonda umutlarını ligde son haftaya taşımış ve kupa finaline kalmış bir Galatasaray var karşımızda. Bu maçlar kulüp tarihi için çok kritik. Çünkü cezanın önümüzdeki sene çekilmeme ihtimali kulüp yöneticilerinin rüyalarına şimdiden giriyordur umarım. Olası ve hiç de düşük olmayan bir ihtimal dahilinde Galatasaray en az 2 sene Avrupa’da yer alamayacak. Taraftarını, Avrupa zaferlerine alıştırmış Cimbom için bu durum manevi kaybının ötesinde büyük bir maddi kaybı da öngörüyor. Geride kalan 4 sezonda ekonomisini büyük ölçüde Avrupa’dan gelen gelirlerle ayakta tutan Galatasaray’da bu durum kulübün ayağa kalkmasını birkaç sezon daha geciktirebilir.
Gelen 3 kupaya rağmen 4 yıldızlı ilk sezona bile huzurlu giremedi Galatasaray yönetimi ve teknik heyeti. Dursun Özbek ve Hamza Hamzaoğlu’nun en ufak vizyondan yoksun olmakla eleştirilen kararları, taraftarların düşüncelerini hiçe saymaları, adam kayırma olayları, yerli sevdası taraftarın sabrını taşırdı daha sezon başında. Şu anda yaşanan tablonun sene başından geleceğini öngören taraftarlar, yönetimi istifaya çağırmaya başladı. Hamza Hamzaoğlu ise çok yüksek olan kredisini tek bir yaz döneminde tüketerek sezona yapılan huzursuz başlangıca katkıda bulundu. Burada yaşanan asıl sorun yönetimin ve Hamza hocanın 3 kupalı sezondaki futbolu yeterli görmeleri ve bunu kendi başarıları olarak yorumlamalarıydı. Olayın derinine inildiğinde şampiyonluğun asıl mimarları kalede tek başına puanlar toplayan Muslera, sahada hücumu tek başına organize eden Sneijder, son haftalardaki Yasin sürprizi ve tecrübeleriyle takımı ayakta tutan Melo-Selçuk omurgasıydı. Yönetim ve hoca başarısı olarak gösterilen şampiyonluk 20-30 dakikadan fazla kurulamayan baskılarla, kendi evinde orta sıra Anadolu takımlarına savunma, kontra atak futboluyla gelmişti. Bunu göremeyen ve kabullenmeyen yönetim kadroyu güçlendirmeyi reddetti ve yeni sezona yetersiz kadro ve futbolla başlandı. Ligin başlarında ligde ve Avrupa’da gelen başarısız sonuçlar taraftarın endişelerini kanıtlar nitelikliydi ve Hamza Hamzaoğlu dönemi de bunun sonucunda uzun sürmedi. Bu karar doğru olarak gözükse de zamanı ve maksadı yanlıştı. Başarısızlıkta teknik heyetten daha fazla sorumluluğu bulunan yönetim kendisini kurtarmak için Hamzaoğlu’nu kurban etmişti ve hem de şampiyonluktan henüz kopmadıkları bir zamanda. Yerine ligi tanıdığı için şampiyon yapacak umutlarıyla getirilen Mustafa Denizli ile birlikte takım iyice dibe vurdu, fiziksel eksiklikler göz önüne çıkmaya başladı ve Galatasaray ligdeki hiçbir takıma üstünlük kuramayacak konuma geldi. Bunun üstüne UEFA’nın cezası ve lig arasında yapılmayan transferler ve alınan oyuncuların katkı verememesi eklenince yarıştan tamamen kopma kaçınılmaz oldu. Lazio karşısında da kulübün Avrpa tarihinde oynadığı en etkisiz futbollar oynandı ve Mustafa Denizli’nin de sezonu tamamlayamamasına sebep oldu. Geride kalan maçları formalite havasında oynayan futbolcular olayın ciddiyetine sonradan vardı. Ancak Avrupa cezasının 2 yıla çıkma tehlikesiyle geç yüzleştiler.
Sonuç ne olur bilinmez ama mevcut yönetimin ve gelecek yönetimlerin son 2 sezondan gerekli dersleri çıkarmaları lazım. Tabi ki o koltukta sadece kişisel çıkarları için oturmuyorlarsa.