Sürekli yazıp çizilir; belki gerçekçi gelmez veya kimse inanmaz fakat Serie A’nın Serie A olduğu dönemlerde dünya futbolunda yarattığı enerji ve izlenilebilirlik seviyesi şuan en heyecanlı ve en dinamik lig olarak gösterilen EPL’nin de kat kat üstündeydi belki de. İtalya’nın “yedi kız kardeşlerini” bilirsiniz; Juventus, Milan, Inter, Roma, Lazio, Fiorentina ve Parma. İlginçtir ki bu kız kardeşlerden hiç Serie A şampiyonluğu yaşamamış tek takım Parma’dır ve Parma kurulduğu 1913 yılından beri ilk kupasını almak için de tam 79 sene beklemiştir. Yine de Parma kısa sürede başardığı çok şeyle, dünya futboluna sunduğu bir çok yıldız futbolcuyla ve dönemden döneme yenilmesi imkansız olarak görülen güçlü kadrolarıyla İtalyan futbol literatüründe yedinci kız kardeş olarak yerini alıp tarihe adını altın harflerle kazımıştır. Futbolu aktif takip edenler, Parma’nın son yıllarda ekonomik sorunlarla boğuşarak İtalya’da dibi gördüğünü ve eski şaşalı günlerinden çok uzakta olduğunu bilir. Samuel Beckett’ın meşhur bir sözü vardır: “Hep denedin. Hep yenildin. Olsun. Yine dene. Yine yenil. Daha iyi yenil.” Parma hep denedi, hep yenildi  ve üç sene aradan sonra Serie B’yi ikinci sırada bitirerek tekrar ait olduğu yere döndü.

Aslında Parma’nın hikayesi diğer köklü takımlara göre biraz daha geç başlıyor. 1990’a kadar Serie B ve Serie C arasında gidip gelen Parma; bir dönem Beşiktaş’ı da çalıştıran İtalyan teknik adam Nevio Scala’nın önderliğinde tarihinde ilk kez Serie A’ya çıkarken kimse onların bir döneme damga vuracak güçlü bir yapılanmaya gideceklerini tahmin bile etmiyordur herhalde. Scala’nın önderliğinde dönemin futbol piyasasına göre akılcı adımlar atan Parma, Serie A’daki ilk sezonunu altıncı bitirerek UEFA Kupası biletini cebine koyup tüm İtalyan ve dünya spor kamuoyunun ilgisini üzerine çekmeyi başarıyor ve bu ilgiyi Parma şehrinin ve İtalya’nın en büyük şirketlerinden biri olan İtalyan yiyecek firması “Parmalat” ile sponsorluk anlaşması imzalayarak büyütüyorlar. İtalya’nın ünlü iş adamlarından olan ve aynı zamanda Parmalat’ın sahibi olan Castilo Tanzi’nın hedefi oldukça açık; hem kendi firmasını dünyaya açmak hem de  Parma şehrinden dünya futboluna hükmedebilecek güçlü bir futbol takımı çıkarmak. Parmalat’ın sponsorluğunda Hernan Crespo’yu dönemin en pahalı transferi olarak Parma şehrine getirmekle başlayan süreçte Parma; altyapısından çıkan yaşayan efsane Gianluigi Buffon, Fabio Cannavaro ve Gianfranco Zola gibi yetenekli İtalyanların yanında çeşitli kıtalardan Asprilla, Thuram ve Veron gibi çeşitli  dünya yıldızlarını da takıma kazandırarak bir dönem dosta da düşmana da korku salan bir kadroyla 90’lı yıllar boyunca her sene Serie A sıralamasında ilk 6 içinde kendilerine yer buluyor. Bir Serie A şampiyonluğu olmasa da Parma’nın 90’lı yıllara sığdırdığı çok sayıda başarısı da var aslında: 2 UEFA Kupası, 1 Avrupa Kupa Galipleri Kupası, 1 Avrupa Süper Kupası, 3 İtalya Kupası, 1 İtalya Süper Kupası..

Milenyumla beraber hedeflerini büyüterek müzesine bir de Serie A kupası ekleme planları yapan Parma, 2001’in ilk aylarında ortaya çıkan “Parmalat skandalı” ile kulüp tarihinin en zor günlerini de beraberinde getirecek bir bunalım süreciyle karşı karşıya kaldı. Parmalat’ın sahibi Castillo Tanzi’nin borçlarında kaçakçılık yaptığının ortaya çıkmasından sonra Parmalat’ın iflas bayrağını çekmesi İtalya’daki ekonomik krizle de birleşince Parma bütün ekonomik gücünü bir gecede kaybetmiş oldu. Tanzi’nin hapse atılmasıyla sahipsiz kalan Parma’ya kayyum atandı ve kulüp 2007’ye kadar küme düşmeme mücadelesi veren sıradan bir İtalyan takımı kimliğine büründü. Ne var ki bu Parma’nın ve Parmalıların göreceği tek çöküş dönemi değildi.

2007 yılında kulübü büyük umutlarla satılan alan genç İtalyan Tommaso Ghirardi, Parmalılara eski günlere döneceklerinin ve her şeye en baştan başlayacaklarının sözünü vermişti. İtalya’daki en seçkin teknik personelleri kulübe getirmekle işe başlayan Ghirardi; altyapıya önem vererek 5 yıllık bir kalkınma planıyla takımı eski günlerine geri döndürebileceğine inanıyordu.  Cassano, Biabiany, Parolo ve Lucarelli gibi kaliteli futbolcuların önderliğinde Parma ligi altıncı sırada bitirerek 14 yıl aradan sonra UEFA Avrupa Ligi’ne katılma şansı elde etmişti. Herkes “Parma dönüyor” derken kulübe UEFA’dan şok bir ceza geldi ve kulüp ekonomisinin kötüye gidişi sebep gösterilerek Parma’nın o sezon için Avrupa kupalarına katılım hakkı ellerinden alındı. Bu Parma için ikinci bir dönüm noktasıydı çünkü Ghirardi artan baskılara dayanamayıp kulübü Arnavut iş adamı Rezart Taci’ye devretti. Ghirardi kulübü dipten kurtuluş adı altında daha fazla borca sokmuştu ve geri dönmek her zamankinden çok daha zor gözüküyordu.

Parma taraftarları, kulübü ikinci kez batıran Ghirardi’yi hiç affetmedi

Taci’nin kulübün sahibi olarak geçirdiği süre yalnızca iki ayla sınırlı kaldı ve çoğu kişinin resmini bile görmediği Taci kulübün bu borçla düzlüğe çıkamayacağını anlayıp dümene geçmeden kulübü Giampietro Manetti’ye “1 Euro” gibi komik bir rakama devretti. Manenti’nin kulüp için 100 milyon Euroluk bir bütçe ayırdığının konuşulduğu günlerde İtalyan gazeteleri Parma’nın borcunun en az 250 milyon Euro’yu bulduğunu ve kurtuluşun çok zor olduğunu yazıyordu. Manetti her şeye rağmen kararlı duruşuyla camiayı bir arada tutmaya çalışıyordu ama bir sabah Manetti’nin borçlarından dolayı tutuklandığı haberi Parma’nın ve Parmalıların bütün hayallerini tekrar suya düşürdü.

Bu aşamadan sonra tamamen sahipsiz kalan Parma, herhangi bir iş adamının kulübü satın alması bile beklenmeden apar topar Serie D’ye düşürüldü. Parma şehrinde gezerken kurduğunuz bir diyalogda size “Keşke milenyum hiç gelmeseydi, hep 1999’da kalsaydık” diyen Parma taraftarı ve 2015’deki krizden sonra ucu açık bir kutuya benzeyen emektar stadyum Ennio Tardi’ninin elektrik borçlarını ödeyemeyeyen, Collecchio bölgesindeki takım tesislerini ve takım otobüslerini hacize vermek zorunda kalacak bir konuma düşen Parma için her şey yeni başlıyordu halbuki. Kulübe ilk Serie A deneyimini yaşatan Nevio Scala yıllar sonra bu sefer kulüp başkanı olarak Parma’ya geri döndü. İddiası basitti, pahalı transferler ve yüksek bonservis bedelleri değil sadece ait olunan yere geri dönmek. Kulübe ekonomik gelir sağlamak amacıyla kaptanlık pazubandını bile satışa çıkaran kaptan Lucarelli’nin yaktığı ateş taraftarın sabrıyla ve kulübü yöneten Scala’nın üstün futbol aklıyla da birleşince bütün Parma’yı tekrar diriltti: “Gitmek isteyenler gidebilir, bu takım hangi ligde oynarsa oynasın ben burada kalacağım”. Lucarelli’nin önderliğinde kurulan genç kadroyla beraber son iki senede Serie D ve Serie C’de fırtına gibi esen Parma adeta “ben buraya ait değilim” dercesine bu senenin başında hızlıca Serie B’ye yükseldi. Serie B’yi de ikinci sırada bitirerek üç sene üst üste lig atlayan Parma, İtalya futbol tarihinde bir rekora da imza atarak Serie A biletini cebine koydu ve üç yıl aradan sonra sıfır imkanla ve düşük beklentiyle ait olduğu yere tekrar geri döndü. Bizde siyasilerin batırıp çıkardığı takımlar; aynı iş bilmezlik ve aynı plansızlık seviyesiyle İtalya’da da büyük şirketlerin ve idealist iş adamlarının elinde fakat kulübünü geri alan Parmalılar, kendilerine kimsenin gelip bozamadığı çok güzel bir hikaye yazdılar.  Alessandro Lucarelli takımını Serie A’ya taşıdığı maç sonrası “Bir söz verdim. Parma’yı Serie A’ya geri götüreceğimi söyledim. Sözümü tuttum. Gerçek olamaz, bu imkansız” sözleriyle haklı gururunu yaşıyordu ve gelen Serie A başarısından iki gün sonra 40 yaşında futbolu bıraktığını açıkladı, artık görevini tamamlamıştı ve kenara çekiliyordu. Parma kulübü de emektar kaptan Lucarelli’nin 6 numaralı formasını emekliye ayırarak ona şükranlarını sunmuş oldu. Artık Ennio Tardini’nin o eski büyük ışıkları tekrar yanmaya başladı, kulüp otobüsü tekrar ait olduğu kişilerin elinde; Collecchio’daki tesislerin önünde ve Yedi kız kardeşler Serie A’da tekrar toplanıyor.

 

Leave a Reply