Yazının bulunuşunun öyküsü Sümerlere dayandırılır. Ziggurat isimli tapınaklarında vergi toplayan din adamları, vergilerin sistematik biçimde toplanabilmesi için yazıyı icat etmişler. Dolayısıyla artık matematik ilmi zihinden yapılan işlemlerin ötesine geçme imkânı bulmuş. Bu insanlar matematiği olanı gösteren bir cihaz ihtiyacını karşılamak amacıyla bulmuş ama zamanla matematik, farklı kollardan denize akan nehir misali kendine farklı görevler de biçmiş. Bunlardan biri de olasılık ve istatistik kolu.
Bilimin gelişmesini adeta bir istasyondan kalkan eski buharlı trene benzetiyorum. Önceleri çok yavaşmış ve zamanla tutulamayacak kadar hızlanmış. Bu şekilde şu an kullandığımız teknolojik gelişmelerin çoğu son yüzyılda hayata geçmiş şeyler. Aynı şekilde yüzyılın içinde günümüze yaklaştıkça söz konusu hız git gide artıyor. İşte bu ortamda, son zamanlarda herkesin ağzında dolaşan yapay zekâ, istatistik ilmini kullanarak insanların en iddialı olduğu alanı makinelere kazandırmaya çalışıyor. Günlük hayatımızda kullandığımız cihazların data toplamaya başlamasıyla kuluçka ısısına ulaşan makine öğrenmesi, nihayet başarılı uygulamalarıyla yumurtasını çatlatmış durumda.
Satrançta bir makine insanı yendiğinde, bu makinenin arkasında ona bütün olası hamleleri denemesini söyleyen başka bir insan vardı. Ama geçenlerde derin öğrenme tekniğiyle geliştirilen bir makine, Go oyununda en iyi insanı yendi. Bu oyunda satrancın aksine olası hamleleri tek tek değerlendirebilmek imkânsızken, bu makine kendi kendine oynadığı oyunlardan dersler çıkararak bu sorunun üstesinden geldi. Yani artık bu konuda gelişmenin önüne geçilemeyeceği ortaya çıktı.
Peki, bu gelişmeler spor dallarında ne gibi değişikliklere sebep olabilir?
Formula 1, 80’lerden itibaren telemetri kullanmaya başladı. Telemetri araçtan anlık veri aktaran bir sistemin adı. Bugün bir araçta yüzlerle ifade edilen sayıda sensör var. Formula 1’in benim açımdan en büyük çekiciliğini oluşturan inovasyon olgusunu boş bir kelime olmaktan kurtaran şey işte bu toplanan datalar. Bir araçtan yarış boyunca terabaytlarca data aktarılıyor. Mühendislerin bu veriyi yarış sırasında inceleyip mantıklı sonuçlar çıkarması hayati öneme sahip. Toplanan data yalnızca yarış esnasında değil yarıştan sonra da kıymetli. Hatta yarıştan sonra daha da önemli çünkü takımlar değişikliklerin çoğunu yarış aralarında yapıyorlar. Takımlar 1980’den sonra data toplamaya başladı demiştik. O tarihlerden beri birçok Formula 1 takımı kapandı ve yerine yenileri açıldı. Ama aynı zamanda varlıklarını sürdüren köklü takımlar da var. Formula 1’de köklü takım olmanın önemi biraz da buradan kaynaklanıyor. Çünkü köklü takımlar, eskiye dönük datalarını kullanarak güncel simülasyonlarının kesinliğini artırıyorlar ve böylece yeniliklere yürürken ayakları yere daha sağlam basıyor.
Ülkelerin uzay teknolojisiyle uğraşmasının birçok yan ürünü bugün hayatımızı kolaylaştırıyor. Buna benzer olarak Formula 1’in de insanlığa bir Ar-Ge merkezi olarak hizmetleri dokunuyor. Üstelik bunlar sadece otomotiv sektörüyle bağlantılı değil. Örneğin McLaren, yukarıda anlattığımız data analizi ve simülasyon birikimini kullanarak McLaren Applied Technologies isminde bir danışmanlık şirketi kurmuş. Bu şirket birçok alanda topluma hizmet ediyor.
Diğer sporlara gelince onların Formula 1 kadar yoğun teknoloji kullanmadığını görüyoruz. Ama birçok sporcu data analizleri sonucu sakatlıktan korunuyor. Örneğin futbolda antrenman kıyafetleri artık GPS vericileri ve ivmeölçerler içeriyor. Maç esnasındaysa kameralardan yararlanılarak sporcuların performansları, koştukları mesafe ölçülerek taktikler saha kenarındaki ‘tabletli adamlar’ın yardımıyla belirleniyor. Transferler için oyuncunun gelişimi artık sadece tecrübeli gözler ile değil rakamlarla da ölçülüyor. Futbol için gol çizgisi bile daha yeni yeni benimsenmişken bir de oyuncuların üstünden maç sırasında anlık veri toplanması kim bilir karşımıza neler çıkarabilir? Oyunların gerçekçi simülasyonları yapılmaya başlanırsa belki de teknik direktörsüz bir futbol bizi bekliyor.
Yararlanılan kaynaklar: