“Hayatta ne öğrendiysem futboldan öğrendim; çünkü top hiçbir zaman beklediğim köşeden gelmedi.”
Albert Camus
EURO 2024 Son 16 Turu mücadelesinde Avusturya’yı; Merih Demiral’ın golleriyle 2-1 mağlup eden A Milli Futbol Takımımız, tarihinde üçüncü kez çeyrek finale yükselmeyi başardı. Millilerimiz, 6 Temmuz Cumartesi günü saat 22.00’de Berlin Olimpiyat Stadı’nda yarı finale adını yazdırabilmek için Hollanda’yla karşılaşacak.
Montella’dan grup maçlarımızda olduğundan çok farklı bir oyun dizilişi ve anlayışı görmedik, zaten beklenen de tam olarak buydu. Sahaya Kalede Mert Günok, beklerde Mert Müldür ve Ferdi Kadıoğlu, stoper tandeminde Samet Akaydın’ın cezası nedeniyle bu turnuvada ilk defa savunmanın merkezini paylaşma şansını bulan ve açıkçası şu kadronun kanımca en ideal stoper ikilisi olan Merih Demiral-Abdülkerim Bardakçı ikilisi, hemen önlerinde Kaan Ayhan-İsmail Yüksek 6-8 ikilisi ve önlerinde Hakan Çalhanoğlu’nun cezası nedeniyle Orkun Kökçü, solda Kenan, sağda Barış ve forvette de Arda Güler’le çıktık.
Açıkçası gerek kalite gerekse de turnuvadaki form durumu düşünüldüğünde, kalemizden ileriye doğru yukarıda saydığım 7 oyuncu, bu takımın ideal 11’inin değişmez as oyuncuları. Bugün merakla görmeyi beklediğim Abdülkerim-Merih tandeminde, Merih’in attığı 2 gol ve savunmada karşıladığı tam 17 -rekor- topla yıldızlaştığı performansıyla 2019’daki Milli Takım günlerine selam çakması ve Abdülkerim’in alıştığımız standardındaki uyumu ve oyunu sonucu eldeki en iyi tandemin bu ikili olduğunu söylemekte bir beis görmüyorum.
Her ne kadar Samet de, Portekiz maçında kendi kalesine attığı gol hariç, genel anlamda iyi bir turnuva geçirse de kendisinin dalgalı performansı göz önünde bulundurulduğunda Abdülkerim-Merih ikilisi gözüme daha ideal görünmekte. Kaan’ın turnuvadaki göz dolduran performansıyla pozisyonuna çok iyi uyduğunu düşünüyorum ve İsmail, Ferdi, Mert Müldür ve Mert Günok için herhangi bir şey söyleme gereği görmüyorum.
Gelelim kanayan yaramıza, orta sahanın ofansif kısmı ve ileri hat… Sağ kanatta Barış Alper Yılmaz’ın varlığı da aynı iki önceki cümlede saydığım oyuncular gibi tartışılmaz konumda. Montella’nın da onu artık forvette denemeyi maçın başından bırakması neticesiyle o da ideal konumunu bulmuş oldu diye düşünüyorum.
Normal şartlarda yıllardır neredeyse 10 numara pozisyonundaki garanti oyuncumuz olan kaptan Hakan’ın cezalı olması sebebiyle bugün yerinde Orkun oynadı. Turnuvada şu ana kadar kendi performansına kıyasla görece vasat kaldığı üç maçtan sonra, dün açıkçası iyi bir performans gösterdi.
Sol kanatta Kenan Yıldız ısrarı bu maçta da devam etti, kendisi çok kaliteli ve gelecek vadeden bir oyuncu fakat bu maçla birlikte turnuvada formunu beğendiğimi söyleyemem. Yerine Kerem Aktürkoğlu düşünülebilirdi.
Ve forvet… Cenk’in 90 dakikayı çıkartamayacak olması ve hem Semih hem de Bertuğ’un henüz bu seviyeleri oynayabilecek tecrübede oyuncular olmaması nedeniyle yaratamadığımız 9 numarada bugün Arda Güler vardı. Aslında pratikte 4-2-3-1’den ziyade, forvetsiz bir 4-2-4 ve özellikle 1-0 önde başlamanın da etkisiyle daha çok 5-3-2 gördük de denilebilir. Zira, alışkanlıklarından dolayı tıpkı Barış’ta olduğu gibi pozisyon alırken Arda’da da orta saha içgüdüsü ağır bastı.
ANTİ-TEZ FUTBOL OYUNU BOZDU.
Avusturya Milli Takımı ise tıpkı Milli Takımımız gibi turnuva boyunca 4-2-3-1 oynadı, fakat onların her mevkisinde mevkilerinin as oyuncuları vardı. Fransa ve Hollanda gibi büyükbaş takımları geride bırakmaları ve bunu yaparken de oynadıkları futbolla da göz doldurmaları sonucu, şahsım dahil birçokları tarafından İsviçre’yle birlikte turnuvanın sürpriz favorilerinden biri olarak görülmeye başlandılar. Fakat bugün sahada onların karşısında bir anti futbol, oyunlarına bir antitez vardı.
Açık top oynayan Hollanda ve Fransa gibi takımlara karşı kalitesi ve oyun gücüyle, pozitif futboluyla kafa tutan Avusturya Milli Takımı; bu turnuvada ilk kez oynatmama üzerine oyununu kuran, bloklarını sıkı tutup alan vermeyerek rakibine yan pas yaptırıp temposunu düşürmeye çalışan, kısacası kendi oyununu oynayan bir rakipten ziyade rakibinin oyununu bozmak için hazırlanıp sahaya çıkan bir rakip buldu karşısında.
Bir de buna 57. saniyede kör bir toptan bulduğumuz korner golünün eklenmesi de tuzu biberi oldu çünkü o andan itibaren tur için bir noktada golü bulmamızın gerekliliği de ortadan kalkmış bir şekilde adeta 1-0 başlamış oluyorduk maça. Aslında maçın ilk saniyelerinde kalemize geldikleri pozisyon dahil olmak üzere, ilk 7 dakika pozisyon da ürettikleri fakat sonuca gidemedikleri yoğun bir baskıyla girdiler maça, yani beklendiği gibi kalemizde geçecek bir maç profiliyle başladı maç. Fakat ilk 7 dakika sonrası oyunu dengeleyen millilerimiz, ilk yarı sonuna kadar topu kontrolünde tutmayı başardı; topa sahipken topu dolaştırıp bazı zamanlarda rakip yarı alana oyunu yıktıkları da oldu, top rakipteyken de alanı iyi parselleyip oyuncu takiplerini de yaparak boşluk vermediği oyunlar sonrası geçiş fırsatları da buldukları da oldu.
Nitekim, istediği negatif futbolla oyunu kısırlaştırmayı ve kontrolü altına almayı başaran milli takımımız rakibin tempo yapmasına izin vermeyerek oyununu bozmayı başardı. Ancak geçiş ya da set hücumlarında etkili gelerek farkı açma şansını bulduğu anlarda da yine kanayan yarası olan 9 numara eksikliğini iliklerinde hissetti. İlk 45 dakikada bu açılardan baktığımızda genel olarak istediğimizi almıştık ve ikinci yarıda yapılacaklar da bundan farksızdı. Fakat ikinci yarı değişen ve göze en çok batan şey ise özellikle Kenan ve Arda’nın önce mental sonra da fiziksel olarak oyundan düşüşüydü. Bunun sonucunda, ilk yarıda neredeyse kusursuz uyguladığımız takım savunmasında büyük aksamalar patlak vermeye başladı ve Avusturya Takımı da sadece kanatlardan içeri girme çaresizliğinde geçirdiği ilk yarıdan sonra ilk defa bloklarımızı kırıp araya oyuncu kaçırmayı başarıyordu.
50. dakikada Arnautovic’le ilk kez bu kadar net bir pozisyon yakalayan Avusturya’nın beraberlik golüne Mert Günok engel oldu. 59. dakikada yakaladığımız bir geçiş hücumunda Barış Alper’in özel çabası sonrası kazandığımız kornerde ise Merih Demiral bir kez daha sahneye çıktı. Bu turnuvada birden fazla gol atan ilk oyuncumuz olurken aynı zamanda forvetsiz bir takımın nasıl gol atabileceğini en güzel haliyle örnekliyordu.
Hemen 7 dakika sonra bu sefer Avusturya kornerden golü bularak umutlanıyordu. Kullanılan köşe vuruşunda ön direkte Posch tarafından arkaya indirilen topta Gregoritsch topu ağlara gönderdi, stoper oyuncusu olmadığı için ofsaytı bozduğunu fark etmeyen Salih de bu golde pay sahibiydi. Bu bölümden sonra kalemizde yoğun baskı görmeye devam etsek de blokların arasına ciddi bir şekilde giremediler, kenar ortalarında Gregoritsch ve Baumgartner’le etkili olmaya çalıştılar. Son saniyede Mert’in mucize kurtarışı sonrası çeyrek finali bize getirdiği top dışında çok net bir gol pozisyonu vermediğimiz maçta, kusursuza yakın bireysel savunmalar ve alan savunması gördük.
GÜRCİSTAN MAÇININ BİR NAZİRESİ ÇEYREĞİ GETİRDİ.
Açıkçası tarafsız bir gözle izlenildiğinde çok kısır geçen ve seyir zevki olmayan bu maç, bana geçtiğimiz sezon Tüpraş Stadyumu’nda oynanan ve Al Musrati’nin ilk dakikada kendi kalesine attığı golle 1-0 biten Beşiktaş-Galatasaray maçını hatırlattı. Tam olarak o kıvamda geçen ve önde olan takımın oyunu kontrol edip soğuttuğu bu maçta, golü bulduktan sonra takımımızı 5-3-2 ağırlıklı oynarken gördük. Adeta açılış maçımızdaki rakibimiz Gürcistan’ın turnuva boyunca başarıyla uyguladığı gibi uyguladığımız, onlara nazire yaptığımız bu 5-3-2’de bireysel performansların, özellikle gerideki yedilinin hatasız oynamasının ön plana çıktığını söyleyebiliriz.
ERKEN DEĞİŞTİRİLMİŞ OLSAYDI TAKIMDAKİ SORUNLAR DAHA HIZLI ÇÖZÜLEBİLİRDİ.
Oyunla ilgili çok fazla yeni bir eleştirim yok açıkçası; performansı düşen Kenan’ın yerine Kerem 11’de denenebilir, bu maçta da ayağında topu çok tutup bekleyen ve olası hücumları eksik oyun görüşüyle negatif anlamda etkileyen Arda da Barış’ın sağ kanatta oynadığı bu sistemde hamle oyuncusu olarak kullanılabilir. Bir diğer eleştirim de özellikle ikinci yarının başından itibaren oyundan tamamen düşen Arda ve Kenan’ın kenara gelmesinin çok geç olması özelinde olabilir. 60. dakikada ikinci golden hemen sonra kenara gelebilirlerdi. Fakat Montella 78. dakikaya kadar bekledi. Kanımca bu oyuncular daha erken değiştirilmiş olsaydı eğer, takım savunmasındaki aksamalar ve ileride hiç top tutulamaması sorunu daha hızlı çözülebilirdi.
DURAN TOPLAR, ÖLÜ TOPLAR, ANLIK DETAYLAR VE KÖR NOKTALAR BUGÜNÜN BELİRLEYİCİSİ OLDU.
Evet, Avusturya’nın beklemediği köşeden geldi top, hayat gibi. Millilerimiz 90 dakika boyunca üçü isabetli toplamda altı şut attı. Bu şutların üçü Merih’le kornerden, biri Arda’yla orta sahadan, biri soldan bindirip önü kapalıyken Ferdi’den, diğeri de uzatma dakikalarında Barış Alper’den Avusturya kalecisi Pentz’e maçta tek kurtarışını yaptırmasıyla geldi. Duran toplar, ölü toplar, anlık detaylar ve kör noktalar bugünün belirleyicisi oldu; yani futbolun en tahmin edilemezleri fakat kaderi en çok değiştirenleri …
KURA ŞANSI BİZDEN YANA … ÇEYREK FİNALDE RAKİBİMİZ HOLLANDA OLDU.
Bundan sonraki rakibimiz Hollanda. Bir önceki yazımda da belirttiğim gibi, kura şansının bizden yana olduğu bu turnuvada ufukta hâlâ bir yarı final bile gözükmekte ve bu uğurda ilk adımı atarak çeyrek finale kalmayı başardık. Zaten bu genç ve turnuva tecrübesi olmayan jenerasyon açıkçası misyonunu gruptan çıkarak çoktan tamamlamayı başarmıştı gözümde, bu tur ve bundan sonra atlayacağı her tur da ekstra işler kategorisinde.
Hollanda bugün Romanya’ya karşı turnuvada kendi adına en iyi oyununu oynadı, fakat bugünkü gibi bir antitez futbol oynadığımız senaryoda, grup aşamasında çok güven vermeyen Hollanda’nın oyununu da bozabileceğimiz düşüncesindeyim. Kim bilir, belki de Portekiz maçı sonrası kaosuyla “Acaba gruptan çıkamayacak mıyız?” dediğimiz turnuvada kendimizi bir peri masalı yazarken buluruz…
Görseller TRT Spor, NTV Spor ve Euronews sayfalarından alınmıştır.