Yeni-dalga feminizmin teorik ve politik itici gücü, radikal feminizmdi. Sınıf, ırk ve diğer farklılıkları ne olursa olsun, kadınların yalnızca kadın oldukları için ezildikleri düşünceleri radikal feministlerden çıktı. Marksist feminizm, sosyalizmin Marx’tan, feminizmini de radikal feminizminden aldı ama her ikisini de sorguladı. Marx’tan analizi, kadınların kapitalist toplumdaki konumuna uygulandığında bundan, kadınların özgürlüğünün sınıf mücadelesi hedeflerine tabi olduğu sonucu çıktı. Avrupa’da kapitalizmin yükselişi sırasında kadın-erkek ilişkilerinde nasıl bir değişme olduğunu, Marksizm açıklayamadı. Kapitalizm genişledikçe, cinsiyet ilişkilerinin dünyanın başka yerlerinde de aynı mı yoksa farklı mı olduğunu da izah edemedi. 1970’li yılların marksist feministleri, yeni radikal feminizmin düşünceleri ışığında kadınların durumlarını yeniden gözlemleyerek Marx’ın analizindeki cinsiyet körlüğünü gidermeye çalıştılar. Fakat marksizmi feminizmle bağdaştırmak çok sorunlu oldu ve feminizm için çok ciddi pratik ve teorik sorunlar çıkardı. Marksist feminist kavramlarının geliştirilmesi, kadınların ortak bir ezilmeyi paylaşan kızkardeşler olmaktan çok, iyice bölünmüş durumda olduklarını gözler önüne serdi. Kadınların çatışan sınıfsal çıkarları, erkek-egemenliğindeki bir dünyada yaşadıkları ortak sorunları tam ortasından bölüyordu.

Tüm kadınların paylaştığı ezilme kavramının yerini alan bu, bazı erkeklerle paylaşılan, ezilme kavramı, marksizm ile feminizmin birleştirilmesi çabasındaki çelişkileri açığa vurdu ve feministlerin değişim stratejilerinde politik ayrımlara yol açtı. Marksist feminizmin etkisi, radikal feminizmin öne sürdüğü, kadınların ezilmesinin çok yönlü ve çelişkili olduğu görüşünün yayılması yönünde oldu.

Marksizm ile feminizm arasındaki ilişkinin 1970’li yıllardaki erken dönemine, “evlilik” adı verildi. Bunun mutsuz bir evlilik olarak görülmesi de pek şaşırtıcı değildi. Markist feminizm, uyumlu iki teorinin birleşmesi olmaktan çok uzaktı. İlk başlarda, feminist sorunlara yanıt verebilmek için marksist kavramlara başvurma çabaları, felsefi olarak klasik marksizmin çok uzağına düştü. Evlilikten ziyada birlikte yaşamanın başarılabileceği ileri sürüldü, “uygun bir süre belki aynı çatı altında ama ayrı yatak odalarında yaşanması” önerildi.

Radikal feministler, marksist analizin kullanılmasını eleştirmişlerdi. Marksizmin, ataerkil kavramların içinde konumlandığı ve ataerkil düşünce biçimleriyle sınırlandırılmış olduğu açıktı. Marksist feministlerin, marksist teorinin kavramsal yetersizlikleri, erkek marksistlerin cinsiyetçiliği ve batı sosyalizmin politik yoksulluğu ile marksist analizin feminizme sağlayabileceği olumlu katı arasında dikkatli ayrımlar yapmaları gerekir. Marksist feminizm, basitçe kadınların etkilendiği marksizm değil, marksizmin teorik ve pratik bir eleştirisidir. Kadınların tarihini ve deneyimlerini hesaba katmayan bir teori yetersizdir ve kadınların erkeklere bağımlılığını değiştirme girişimleri açısından etkisizdir. Marksizm, kadınların deneyimlerini erkeklerinkinden ayıramaz; çünkü, bunun için gerekli kavramlara sahip değildir. Ne var ki, marksizm kadınların ezilmesini açıklamakta yetersiz kalırken, toplumsal cinsiyet ilişkilerinin üretim sistemlerine nasıl eklemlendiğini dikkate almayan feminizm türleri de yetersizdir. İşte bu marksist feminizmin, feminizmi yüz yüze bıraktığı ikilemdir.

Marksist feministlerin, feminizm ile marksizmi bağdaştırma çabasının yol açtığı sorunları ele alış biçimleri de, konuya pek açıklık getirmiş sayılmaz. Örneğin, erkeklerin kadınkar ezmesi ile kapitalistlerin işçileri ezmesi arasında yakın bir ilişki olduğu düşüncesi, başlangıçta, tek bir genel geçer yanıtı olabilecek genel ve soyut bir konu olarak ele alındı. Marx’ın yönteminin bu uygulaması, yalnız marksist ve radikal feministler arasında değil, aynı zamanda marksist feministler arasında da gereksiz ve derin bölünmelere yol açtı. Bazıları ataerkil ideolojiyi, bazıları cinsler arasındaki biyolojik farklılıkları, diğerleri ise üretim biçiminin işleyişini kadınların ezilmesinden sorumlu tuttu. Marksist feminizmin daha yakın zamanlardaki çalışmaları, genellemelere pek yer bırakmayan tarihsel olarak belirlenmiş analizlere yöneldi.

Marksist feministler, radikal feministleri özellikle biyolojik indirgemecelik ve aşırı genelleme yapmakla suçlayıp patriyarkinin bir feminist kavram olarka yararını sorguladılar; ama, marksizm de erkeklerin kadınlar üzerindeki iktidarını izah edemiyor. Ve bizler yine, ne marksist ne de radikal feministlerin tek başına yanıtlayamadığı feminizmin sorunu nedir sorusuyla baş başa kalıyoruz. Radikal feminizm, tüm kadınlar için feminist politikanın başlıca itici gücünü oluşturuyor. Sosyalist feminist olan Barrett, “Daha geniş bir bağlamda, feminizmin sosyalist olmayan türlerinin, bizden çok daha güçlü ve etkili olduğunu görmek gerekir” demiştir. Marksist feministler politik olarak birleşmiş değiller ama, belli ölçülerde sosyalizme bağlılar. Radikal ve liberal feministler genelde sosyalizmi eleştirirler; ne var ki feminizmin bu ekolleri kadınların karşı sınıfsal çıkar farklılıkları sorununa bir çözüm getirebilmiş değiller. Radikal feminizmin kapitalizme ilişkin bir teorisi yok; kapitalizm marksist teorisi de basitçe feminizme uygulanamaz. Marksist teori ve pratik ile , feminist teori ile pratik arasındaki gerilim varlığını sürdürüyor. Böylece feminizm de açık seçik bir politik odaktan yoksun kalıyor.

Leave a Reply