Diplomasi Tarihi: Rönesans İtalyası ve Modern Diplomasinin Doğuşu

Diplomasi öyle bir şeydir ki karşındakine “cehenneme git” dersin, yol tarifi ister!

Winston Churchill

Amarna Mektubu

Amarna Mektubu

Genel anlamda politik birimler arasındaki barışçıl diyalog ve etkileşim olarak tanımlanan diplomasi, medeniyetin kendisi kadar eski bir tarihe sahiptir. Günümüzden binlerce yıl geriye gittiğimizde, eski uygarlıkların savaşın yanı sıra zaman zaman bu barışçıl yola da başvurduklarına şahit oluruz. Tarihteki ilk yazılı anlaşma olma niteliği taşıyan ve Mısırlılarla Hititliler arasında imzalanan MÖ 1280 tarihli Kadeş Anlaşması ya da 1400 yıl öncesine dayanan, Mısır ve Ön Asya’nın siyasi durumunu açık bir şekilde gözler önüne seren ve dönemin liderleri arasındaki yazışmaları da kapsayan Amarna Tabletleri/Mektupları, ilkel diplomasinin ilk örneklerindendir. Diplomasiyi bir bütün olarak düşündüğümüz takdirde bu örneklerin yeri ve önemi kesinlikle yadsınamaz ancak günümüz modern diplomasisini anlamak için bakmamız gereken asıl nokta, eski medeniyetlerden öte Rönesans İtalya’sıdır.

İtalya, Rönesans’ın ve coğrafi anlamda modern egemen devletlerin ilk örneklerinin görüldüğü yerdir. Bunun sebebiyse Rönesans İtalya’sının sanat, edebiyat, bilim ve felsefi gibi alanların yanı sıra politikada önde gelen konumundan kaynaklanmaktadır. Jacob Burckhardt The Civilization of the Renaissance in Italy adlı denemesinde İtalya’nın, Avrupa’nın geri kalanına kıyasla daha liberal görüş ve eylemleriyle, o dönem Rönesans zihniyetinin gelişebileceği tek yer olduğunu savunur.

Rönesans öncesi, Avrupa’da başı çeken iki temel varlıktan Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu ile Papalığın, İtalya topraklarında nüfuzlarını etkin bir şekilde hissettirememeleri, bu toprakların yaklaşık 150 yıl boyunca bağımsız siyasi yaşama sahip olmalarını sağlamıştır. Dinin baskısı altında can çekişen diğer Avrupa toplumlarına kıyasla daha liberal görüşlerle beslenen ve içinde bulunduğu koşullar göz önüne alındığında hatırı sayılır bir sol grafik çizen İtalya, Avrupa’nın modern politik ruhunun tetikleyicisi olmuştur.

15. Yüzyıl İtalyası Siyasi Yapı

15. Yüzyıl İtalyası Siyasi Yapı

14. yüzyılın başlarında İtalya’da orta çağ düzeni yıkılmaya başlamış ve İtalyanlar da yıkıntıdan kalan boşlukları doldurmak için yeni bir siyasi düzen yaratmaya başlamışlardır. Bu yeni düzenin adı da “devlet”tir, devlet sistemidir. Bu terim yaklaşık iki asır sonra, 1648 yılında imzalanacak Vestfalya Anlaşmasıyla zihinlerde yer edecek olan modern devlet yapısının ilk örneği niteliğindedir ve belirlenecek yeni uluslararası düzenin temel siyasi birimi olacaktır. Günümüz bakış açısından değerlendirdiğimizde o dönem İtalya topraklarında varlıklarını sürdüren küçük devletler, yaklaşık 1,5 asır boyunca ortaçağ ve feodal düzenin etki alanı dışında kalmışlardır. Bu durum varlıklarını sürdürebilmek için onları kendi kurallarını koymaya, en yüksek otorite olarak da kendilerini görmeye ve dolasıyla birbirlerine karşı güç yarışına sevk etmiştir. 1450’lere gelindiğinde güç yarışı birçok küçük şehir devletin sonu olurken Milano, Floransa, Venedik ve Siena gibi devletlerin yükselişine sahne olmuştur. İtalya yarımadasına hükmeden bu güçler birbirlerine karşı yürüttükleri barışçıl ve savaşçı politikalarla, imzaladıkları anlaşmalarla bu yarımadaya has bir sistem yaratmışlardır.

1454 yılında Milano’ın tehditkâr eylemlerine karşı koymak için yapılan savaşlar Lodi Barışı’yla sonuçlanmış ve 1455’te bu güçlerin çoğu ile birkaç küçük devlet İtalya Ligi başlığı altında karşılıklı güvenlik anlaşması imzalamışlardır. Bu anlaşmada imzası bulunan her bir devlet, dışarıdan gelecek tehditlere karşı birlikte karşı koyma sözü vermişlerdir ve verilen söz yarımadaya yaklaşık yarım asır boyunca bir barış havasının hakim olmasını sağlamıştır.

Bu barış anlaşmasının mimarı, söz konusu güçlü devletler arasındaki güç dengesinin savaştan çok daha karlı olduğuna inanan Floransa kralı Lorenza’dır ve onun bu düşüncesi ortaçağ sonrası devlet sisteminde güçler dengesi (balance of power) politikasının bilinçli ilk örneğidir.

Vestfalya Anlaşması 1648

Vestfalya Anlaşması 1648

15. yüzyıl İtalya yarımadasındaki devletlerin birbirlerine eşit davrandıkları göz önüne alındığında, bu devletler günümüz modern devlet yapısının ilk örneği niteliği taşırlar ve varlıklarını İtalya topraklarında kendilerine hükmedecek daha güçlü bir devlet ya da imparatorluğun olmamasına borçludurlar. Ancak kendilerine hükmedecek ve aynı zamanda varlıklarını güvence altına alacak bir gücün yoksunluğu söz konusu devletleri, güvenliklerini sağlamada kendi önlemlerini almaya itmiştir. Bu uğurda devletler birbirlerine karşı daima ahlâk dışı eylemlere başvurmasalar bile çok da ahlâki yolları takip etmiş değillerdir. İşte bu durum “sonuç yöntemin haklılığını ortaya koyar” (the end justifies the means) anlayışının uluslararası ilişkiler ve diplomasi tarihinde yerini almasına sebebiyet vermiştir. Bu anlayış bir bakıma “varlığını sürdürmek için devlet ne yapsa yeridir” anlamına gelmektedir ve 1648 Vestfalya Anlaşmasıyla uluslararası ilişkilerde yerini alan devlet çıkarı (raison d’etat) teriminin aslında hali hazırda iki asır önce uygulamada olduğunu göstermektedir.

Zamanla, yalnızca gerektiğinde itibarlı ancak donanımsız elçiler aracılığıyla gerçekleştirilen ortaçağ diplomasisinin ihtiyaçlarına cevap vermediğini anlayan İtalyan devletler, daha işlevsel bir düzene sahip olma arayışına girdiler ve bunun sonucu olarak da modern diplomasinin temel taşlarından daimi elçilikleri hayata geçirdiler. Bununla beraber burada görev yapan elçiler de diplomatik dokunulmazlığa sahip oldular.

Kısacası İtalyan Rönesansı günümüz devlet sisteminin temellerini attı, “devlet çıkarı” kavramıyla her devlete kendi çıkarları uğrunda harekete geçme özgürlüğü tanıdı. Bu hareket zaman içerisinde devletlerin diplomasi yoluyla anlaşmalarına ve beraber hareket etmelerine zemin hazırladı ve böylece “güçler dengesi” fikri doğdu.

Ancak 15. yüzyılın sonlarına doğru İtalyanların 1,5 asırlık yalnızlıkları, Alpleri aşarak gelen Fransız ile onu takiben İspanyol ve yeniden canlanan Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu akınlarıyla son buldu. Yaklaşık 60 yıl boyunca savaş alanına dönen yarımadada İtalyanların mikro düzeydeki dengesi yok olurken, işgalci devletler İtalyan devlet ve diplomasi sistemini çoktan benimsemişlerdi. Böylece İtalyan Rönesans diplomasisi modern diplomasi olarak da bilinen Avrupa diplomasisinin temeli oluşturdu.

Leave a Reply