Genç Eduard mutfaktan gelen seslere dikkat kesilmişti, anne ve babası mutfak masasında oturmuş günün analizini yapıyorlardı. Eduard her akşam anne ve babasının tartışmasını duymaktan sıkılmış bir haldeydi, sesler yükselmiyordu ama tartışmanın ciddiliği de yan odadan belliydi. Ebeveynlerinin en çok tutkulu oldukları konu yine mutfakta yankılanıyordu, evrendeki hareketli objelerin elektrodinamiği. Günümüzde bile az sayıda insanın kavrayabileceği bu konu, bundan yüzyıl kadar önce eşit zekaya ve cesarete sahip bir çiftin masa başı konularıydı. Masa başında tartışan kişiler ise Mileva Maric Einstein ve Albert Einstein’dı.
Tarih, eşlerinin veya babalarının oluşturduğu sis perdelerinin arkasında kalan kadınlarla doludur. Çoğunun ismi bırakın bizim hafızalarımızda olmayı, tarih kitaplarında bile kendine yer bulamaz. Ya egosu şişmiş babalarının altında ezilirler, ya da kendilerini kullanıp bir kenara atmış eşlerinin kurbanıdırlar. Kendine kitaplarda yer bulmuş kadınların sayısı bir elin parmaklarını geçmez(bkz: Marie Curie), gerisi bir kadın motifi olarak hafızalarda yerini alır. Hepimizin bir yerden aşina olduğu “Her başarılı erkeğin arkasında bir kadın vardır.” sözü bu genç çiftimiz içinde doğruydu. Kendi başına çok başarılı bir matematikçi ve fizikçi olabilecekken, kocasının gölgesinde kalmış, iyi niyeti suistimal edilmiş bir dahi o, aşkının kurbanı olan Albert Einstein’ın ilk karısı Mileva Maric.
Mileva 1875 yılında Sırbistan’da kalça deformitesi ve yüksek zekayla doğan bir çocuk. Dönemin varlıklı ailelerinden birinde doğup, onu her kararında destekleyen, kızlarının en iyi eğitimi almaları için çabalayan bir aileye sahip. O dönemde kadınların matematik ve fen alanlarında üniversitede okumaları çok nadir, fakat Mileva sınıfında ki en iyi matematik ve fizik notlarını alarak Zürih Politeknik Enstitüsü’ne girmeye hak kazandı, Albert ile aynı sene. Mileva üniversitenin tarihinde bunu başaran beşinci kadın, girdiği sene ise tek. Böylesine zor ve iddialı bir okula kız öğrenci olarak kabul edilmek sadece üst düzey bir matematik zekasına sahip olmakla mümkündü. 1896 yılında en büyük hayalini gerçekleştirmenin verdiği mutluluk ile okuluna başlarken, kendisinden dört yaş küçük Einstein ile tanışması kaderini değiştirecekti.
İşin aslı Albert ve Mileva birbirlerine zıt karakterlerdi. Buluştukları orta nokta bitip tükenmeyen çalışma azimleriydi, bilime olan tutkuları zaman içinde onları ayrılmaz bir ikili haline getirdi. Karakterleri zıt bu iki insan entelektüel açıdan birbirlerinin ikizleri gibiydiler. İkisi de çok çalışkan olmalarına rağmen Albert derslere pek gitmiyordu, onun yerine evde çalışmayı tercih ediyordu. Mileva ise bütün derslere katılıp ikisi içinde notlar alıyor ve Albert’a dersleri anlatıyordu. 1900 yılında neredeyse aynı not ortalaması ile mezun olduklarında ikisi de final sınavlarından kalmıştı. Fakat sınav kağıtları tekrar kontrol edildiğinde Albert’ın geçtiğine karar verildi, Mileva ise tekrar çalışmak zorunda kaldı.
Talebelik yıllarında ve sonrasında 2 kişilik bir takım gibiydiler. Birçok kaynak öğrencilik yıllarında Albert’in Mileva’yı makalelerinin ortak yazarı, çalışmalarının ise yönlendiricisi olarak gördüğüne işaret ediyor. İlişkileri Einstein’ın hayatının en başarılı dönemi olarak kabul görüyor. 1905 yılında, sadece tek bir yılda, Einstein kariyerinin en önemli dört makalesini kağıda döktü. 7 aylık bir süre zarfında 3 farklı fizik alanında bu makaleleri yazdı. İlki Mart ayında kendisine 1921 yılında Nobel’i getirecek “Foto elektrik efekti”, Mayıs ayında “Brownian motion ve atom teorisi”, Haziran’da neredeyse tüm uzay konulu bilim kurgu filmlerinde bahsi geçen “Özel Görelilik Teorisi” ve Eylül ayında da dünyaca ünlü “E=mc2”di.
Gelelim aşka. “Albert Einstein – Mileva Maric: Aşk mektupları” ismiyle yayınlanan kitap 1897 Ekim’inden 1903 Eylül’üne kadar ikilinin birbirlerine yazdığı 54 mektubu içeriyor. Genel bir bakışla Einstein’ın yazdığı 43 mektupta ve Mileva’nın buna karşılık yazdığı 11 mektupta ikilinin birbirlerine duyduğu aşkı, koşulsuz ve şartsız olarak birbirlerine olan desteklerini ve beraber yaptıkları çalışmaların neticelerini görmek mümkün. Günümüzde bazı insanlar bu mektupları o dönemin Albert-Mileva bilim ortaklığının kanıtları olarak görüyorlar. 1899 Ekim tarihli 21. mektupta Einstein “bizim makalemiz” diye Mileva’ya atıfta bulunuyor. 1901 Nisan tarihli 35. mektupta ise, “sevgili kedicik, seni küçük cadı, üzerimde nasıl bir etkin olduğunu bilseydin, senden bir şeyler gizliyorum diye her daim endişelenmezdin” diye Albert Mileva’ya yazıyor. Mileva ise evlendikleri zaman daha farklı güleceğini, dünyada ondan daha mutlu bir insan olamayacağını yazıyor. Bu noktada, ne yazık ki, Mileva’dan Einstein’a sadece 11 mektup kayda alınabilmiş. Burada ortaya çıkan soru bu mektupların geri kalanının Mileva’nın yaptığı çalışmaların gizlenebilmesi için kasıtlı olarak yok edilip, edilmediği…
Albert’in ailesi başından beri oğullarının Mileva ile evlenmesine karşı çıkıyorlar, ne de olsa Mileva Hristiyan ve Albert’den yaşça büyük ama talebelik yıllarında başlayan bu sevda Albert’in ailesine karşı duruşuyla, 1903 yılında evlenmeleriyle taçlandırılıyor (!). Fakat Mileva mektuplarında yazdığı dünyadaki en mutlu kadın olma rüyasından her geçen gün daha da uzaklaşıyor. Albert ile evlenmesi onun çok önemsediği bilim kariyerinin de sonlanması anlamına geldi. Biri daha evlenmeden olan üç çocuk sebebiyle ailesi ve kariyeri arasında bir çıkmaza sürüklenip, eğitim hayatını bitirdi.
Evlendikten sonra bu kadar hızla değişen hayatlarının iki büyük sebebinden biri Einstein’ın Mileva’yı artık eşi olarak görmeyip de ihtiyacı olduğu biri olarak görmesiydi. Mileva’nın matematikte Einstein’dan çok daha iyi olması beraber çalışmalarını zorunlu kılıyordu. Einstein katıldığı toplantılardan birinde “karıma ihtiyacım var, tüm matematik problemlerini o çözüyor” demiştir. Einstein’ın yaptığı çoğu çalışmada Mileva’nın tüm matematik problemlerini çözen kişi olduğu görülüyor, Einstein’ın annesi bile onu “bir kitap, bir eş değil” olarak betimliyordu. Einstein tüm çalışmaların merkezinde olmayı çok severken, Mileva sadece masanın çaprazında oturuyordu. Albert’in acımasızlığı Mileva ile işi bittikten sonra onu bir kenara atıp, hiçbir çalışmada ismini geçirmemesiyle zirve noktasına ulaştı. Evliliklerini kopma noktasına getiren sebep ise Einstein’ın kuzeni olan Elsa’ya Berlin’e yaptığı bir aile ziyareti esnasında aşık olması. İki yıl kadar ilişkilerini gizli yürüttükten sonra Einstein Mileva’ya ayrılmak istediğini söyledi ama Mileva eskiden aşık olduğu adama içlenmişti ve bunu reddetti. Einstein ise çocukların hatırına boşanmamayı kabul etti ama yeni evlilik koşullarını içeren bir kontrat imzaladı eşiyle. Bu koşullar sırasıyla şöyleydi:
A. Aşağıdakilerden sorumlu olacaksın:
1. Giysilerimin ve çamaşırlarımın düzenli olduğundan;
2. Üç öğün yemeğimi odamda düzenli bir şekilde yediğimden;
3. Yatak odamla çalışma odamın tertipli tutulduğundan, özellikle de çalışma masamı benden başka kimsenin kullanmadığından.
B. Toplumsal sebepler kaçınılmaz bir şekilde gerektirmediği takdirde benimle tüm kişisel ilişkini keseceksin. Özellikle aşağıdakileri talep etmeyeceksin:
1. Evde seninle birlikte oturmamı;
2. Seninle dışarıya ya da seyahate çıkmamı.
C. Benimle ilişkinde aşağıdakileri gözeteceksin:
1. Benden fiziksel yakınlık beklemeyecek, bana hiçbir şekilde sitem etmeyeceksin;
2. İstediğim anda benimle konuşmayı keseceksin;
3. İstediğim anda yatak odam ya da çalışma odamdan şikâyet etmeden ayrılacaksın.
D. Beni çocuklarımızın önünde sözlerin ya da davranışlarınla aşağılamayacaksın.
Mileva en başlarda anlaşmayı kabul etti ama hayatı çekilmez bir hâl almıştı ve bunun üzerine çocuklarını da yanına alarak 1914 yılında Zürih’e döndü. 1903 yılında başlayan aşk hikayesi ise 1919 yılında boşanmalarıyla son buldu, aynı yıl da Albert kuzeni Elsa ile dünya evine girdi. Boşanma sözleşmesinin bir parçası olarak, Albert Nobel ödülünü kazandığı takdirde tüm miktarını Mileva’ya vermek üzere söz verdi. Albert sözünü tuttu ve 1921 yılında Nobel’i kazandıktan sonra tüm parayı 1922 yılında Mileva’ya gönderdi. Tabii ki, artık Mileva’nın zamanını bilimsel çalışmalara ayıracak lüksü yoktu, o yalnızca tüm parasını değil, tüm hayatını geride kalan iki oğluna adadı.
Mektupları ve kendi ağızlarından dökülen tüm söylemleri, Albert Einstein ve Mileva Maric’in tanıştıkları ilk günden 1914 yılında birbirlerini bir daha görmemeleri üzerine ayrılmalarına kadar yalnızca tüm çalışmaları değil, sevgilerini de paylaştıklarını gösteriyor. Tüm gizlemelere, saklamalara rağmen Mileva Einstein’ın neredeyse bütün çalışmalarının arkasındaki silik yüzdü. Evde sadece çene çalan biri hiç değildi. Mileva olmadan Einstein’ın başarılı olması imkansıza yakındı ama bu Einstein’ın Mileva’ya ihanet etmesini engelleyemedi. Mileva Einstein ile kendisini tek bir vücut olarak görürken, karşıdan ne yazık ki sadece ihaneti gördü. Bu yazının yayınlandığı tarih olan 4 Ağustos Mileva Maric’in ölüm günü, Mileva 1948 yılında Zürih’de yapayalnız, terk edilmiş bir şekilde hayatını kaybetti ve tarih kitaplarının tozlu sayfalarında yerini aldı. Albert ise “Einstein” soyadının günümüze kadar büyük puntolarla kitaplarda yer almasını ölümünden yarım asır sonra bile başardı. Fakat işin aslı olmasaydı olmazdı.
SON NOT: Mileva Maric ve Albert Einstein’ın hayat hikayesi hakkında daha detaylı bilgi edinmek isteyenler belgesel tadında dizi olan National Geographic’in Genius adlı yapımını izleyebilirler. Diziye çeşitli eleştiriler gelse de yapım ortalamanın üstünde olarak değerlendiriliyor. Aşağıdaki video da dizinin fragmanı.
Bibliyografya:
- http://www.onthisdeity.com/4th-august-1948-the-death-of-mileva-maric/
- http://www.openculture.com/2013/12/albert-einstein-imposes-on-his-first-wife-a-cruel-list-of-marital-demands.html
- http://www.einstein-website.de/biographies/einsteinmileva_content.html
- https://www.technologyreview.com/s/427621/did-einsteins-first-wife-secretly-coauthor-his-1905-relativity-paper/
- https://www.biography.com/people/mileva-einstein-maric-282676
- https://blogs.scientificamerican.com/guest-blog/the-forgotten-life-of-einsteins-first-wife/
- https://www.matematiksel.org/einsteinin-golgesinde-gecen-bir-hayat-mileva-maric/