Son yıllarda teknoloji hayatımızın her alanında yerini almış durumda. Önce cep telefonları akıllı sıfatını aldı sonrasında ise televizyonlar ve yavaş yavaş yaşadığımız evler. Artık çoğu kişi okumak istedikleri kitapları daha uzun süre okuyabilmek için bir prize ihtiyaç duyuyor. Son yıllarda çoğu kişinin artık takmaya ihtiyaç duymadığı saatler akıllı sıfatını alınca, kendilerine tekrardan geniş bir müşteri kitlesi oluşturdular.
Bildiğimiz haliyle ilk akıllı saat 2012 yılında Sony firması tarafından piyasaya sürüldü. Bu giyilebilir küçük ekran tam anlamıyla sadece telefonunuz için ikinci küçük bir ekrandı. Sony’nin Xperia serisi telefonlarıyla kullanılması için tasarlanmış saat Android işletim sisteminin çok daha sınırlı bir versiyonunu kullanıyordu. Telefonunuza gelen mesaj ve arama bildirimlerini göstermek ve müzik kontrolü dışında pek bir özelliği yoktu. Tabi bir de saati göstermek.
Kolunuza taktığınız saatin akıllı olmasının faydalarını ise Samsung 2013 yılında piyasaya sunduğu ilk akıllı saati “Galaxy Gear” ile gösterdi. Bu akıllı saat telefonunuza gelen tüm bildirimleri bileğinize bakarak görmenizi sağlıyordu. Bildirimi telefonunuzda görmek içinse telefonunuzu elinize almanız yeterliydi. İçerisinde bulunan mikrofon sayesinde ise gelen aramalarınızı telefonunuzu cevaplayabiliyor ve Samsung’un o zaman ki akıllı asistanı S Voice’i telefonunuzda nasıl kullanıyorsanız aynı şekilde kullanabiliyordunuz.
Samsung Galaxy Gear ile akıllı saatlerin işe yararlılığı görülmüş oldu.
2015’te çıkan ve tasarımı o zamandan beri çok değişmemiş olan Apple Watch dışında, şu an markette bulunan akıllı saatler gittikçe alışık olduğumuz analog saatlere benziyorlar. Hatta akıllı saatinizin kayışını bir saatçide değiştirebilir ve daha da kişiselleştirebilirsiniz.
Akıllı saatler bileğinize bir kutu yapıştırmışsınız gibi görünen kaba tasarımını değiştirdiğinden beri analog saat yapımcılarını zora sokmuş durumdalar. Kendilerine yeni bir müşteri kitlesi oluşturan akıllı saatler hali hazırda saat kullanan kişilerinde kalbini çelmişe benziyor.
Geçtiğimiz günlerde 29.su düzenlenen İsviçre saat fuarı “Salon International de la Haute Horlogerie” tasarım harikası en son model saatleri 23,000 üstünde ziyaretçisiyle buluşturdu. Saatleri görmek ve panellerde yapılan konuşmaları dinlemek için Cenevre’ye giden ziyaretçiler dışında fuar, sosyal medya üzerinde yapılan paylaşımlar ve panellerin canlı yayınlanması sayesinde milyonlarca insanla buluştu.
Bu yıl yapılan fuarda ilk defa kullanılan “LAB” isimli sergi alanı ise fuarda ürünlerini sergileyen firmaların, yaptıkları teknolojik gelişmeler ve inovasyonları katılımcılara sunmak için ayrı bir alan oluşturdu.
Saat fuarını bile bu kadar sarmış olan teknolojinin İsviçre saatlerini değiştirmeyeceği düşüncesi ise biraz güç.
Fuara katılmış olan eski Apple mühendisi Tony Fadell teknolojinin gelişmesiyle ilgili düşüncelerini “Dijital değişim her şeyi etkiliyor, dolayısıyla İsviçre saat dünyasını etkilememesi anlamsız olur” sözleriyle açıkladı.
Kısacası İsviçre’nin üçüncü en büyük ihracat sektörünün, 1970’li yıllarda Japonya’da çıkan quartz saatler sonrasında yaşadığı çöküşü tekrar yaşamak istemiyorsa, yeni gelişen teknolojilere ayak uydurması gerekiyor.
Bu tabi ki hiçbir girişim olmadı demek değil. Birkaç analog saat üreticisi hibrid saatleriyle akıllı saat marketine ufak fakat pahalı bir giriş yaptılar. Örneğin Tag Heuer Connected Modular modeli markette bulunan diğer Android bazlı akıllı saatlere göre akıllı telefonlarla daha az etkileşimde olan fakat 1450-1800 dolar arasında değişen etiketiyle diğer akıllı saatlerden üç kat daha pahalı olan bir hibrid saat.
Üretimini İsviçre’de yapan Belçikalı Ressence firmasının bir saat modelleri ise bluetooth ile telefona bağlanıp zamanı telefondan aldığı bilgi ile kendi kendine ayarlayabiliyor.
Daha gelişmeleri için çok alanları olsa da, saat meraklıları ve endüstride çalışan profesyonellere göre akıllı saatlerin geleceği telefonlardan bağımsız çalışabilen bu tip hibrid cihazlar olabilir.