Röportajın ilk kısmı için tıklayınız.
AB’deki gelişmelere dönecek olursak AP (Avrupa Parlamentosu) geçtiğimiz günlerde AB ile ABD arasında müzakereleri devam eden dünyanın en büyük serbest ticaret bölgesini oluşturmayı hedefleyen TTIP’e (Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı) ilişkin karar tasarısını kabul etti. Ancak hala parlamentoda görüş ayrılıkları mevcut. Siz bu tasarıyı ve daha genel itibariyle TTIP’i nasıl değerlendiriyorsunuz?
TTIP çok zorlu bir süreç, ABD’deki sistem ile AB’deki sistem oldukça farklı ve sadece gümrük tarifelerinin ortadan kaldırılması ve gümrük prosedürlerinin kolaylaştırılması gibi geleneksel serbest ticaret anlaşmalarının ötesinde bir anlaşma ön görüldüğü, yasal düzenleme alanında da uyum ya da karşılıklı tanıma getirmesi beklenen bir serbest ticaret anlaşması olduğu için bu iki büyük sistemin bir araya gelmesi daha da zorlaşıyor. Ancak siyasi irade mevcut. Küresel boyutta da önem taşıyan bir süreç. Uluslararası ticaret ve yatırım kuralları üzerinde belirleyici etkiye sahip bir anlaşma. AB’nin demokratik meşruiyetini artırma yönünde attığı adımlardan biri serbest ticaret anlaşmalarının AP’nin onayına sunulması kararı. Parlamentonun yeni dönemde onaylayacağı en kritik anlaşmalardan biri TTIP olacak. Burada görüş ayrılıklarına sebep olan temel konularda biri yatırımcı – devlet anlaşmazlık çözüm mekanizması. Bu modern serbest ticaret anlaşmalarında önemsenen maddelerden biri. Parlamentoda siyasi yelpazenin çok farklı uçlarından gruplar var. Ama en büyük grupların bu konudaki görüşlerine baktığınızda genel olarak mekanizmayı desteklemekle birlikte bu mekanizma üzerinde bazı güncellemeler talep ediyorlar. AB Komisyonu da bu güncellemeler üzerine çalışıyor.
Kobilerin ve çatı kuruluş olarak sizin bu görüşmelerden Kobiler adına ne tür bir beklentiniz var?
Türkiye Gümrük Birliği sebebiyle AB tek pazarına entegrasyonu yüksek olan bir ülke. Gümrük Birliği’nin modernizasyonu TTIP müzakereleri çerçevesinde daha da önemli hale geliyor. Ek olarak AB üyesi olmayan, ancak çeşitli anlaşmalar ile AB Tek Pazarı’na entegrasyonu ileri düzeyde olan ülkeler için TTIP çerçevesine bir “genişleme maddesi” eklenmesi de hedefler arasında. Türkiye’nin yanı sıra Avrupa Ekonomik Alanı’na ait olan Norveç gibi ülkelerin ya da ikili anlaşmalarla AB ekonomisine entegrasyonu ileri düzeyde olan İsviçre gibi ülkeler de aynı konumda bu noktada. Bu ülkeler Transatlantik pazarın doğal ortağı. Türkiye açısından diğer önemli bir süreç de önümüzdeki yıl başlaması planlanan AB – Türkiye Gümrük Birliği Anlaşması’nın genişletilmesi ve güncellenmesi olacak.
Ek olarak TTIP uluslararası serbest ticaret anlaşmaları çerçevesinde yaratacağı belirleyici etki ile de önem kazanıyor. Bu anlamda öne çıkan noktalardan biri müzakerelerde KOBİ önceliklerine yapılan vurgu. AB Komisyonu KOBİ’lerin uluslararasılaşmasını öncelikleri arasında belirledi. Zira KOBİ’ler yarattıkları istihdam gücüyle ekonomilerde kilit unsur olarak değerlendiriliyor. Bu sebeple de TTIP’te de KOBİ’lerin uluslararasılaşması vizyonuna uygun bir şekilde özel bir KOBİ başlığı üzerine çalışılıyor. KOBİ’lerin özel ihtiyaçlarına ve önceliklerine cevap verecek, ticari ilişkileri güçlendirecek mekanizmalar oluşturuluyor. Bunun yanı sıra başka bir söz daha veriyor AB ve ABD. Anlaşmanın bütün başlıklarında da “önce küçük düşün ilkesi”nin uygulanması, yani öngörülen her kural ve uygulamanın KOBİ’ler üzerindeki olası etkilerinin değerlendirilmesi ve onların ihtiyaçlarına cevap oluşturacak ilkeler benimsemesi. TTIP bu unsurlar temelinde modern serbest ticaret anlaşmaları üzerinde belirleyici etkisiyle takip edilmesi gereken bir süreç.
Gümrük Birliğinin bir parçası olarak Türkiye’nin AB ile ABD arasındaki TTIP görüşmelerindeki rolü nedir? Olası bir anlaşmada Türkiye’nin konumu ne olacaktır?
Gümrük Birliği ve TTIP’in beraber ele alınması gerekiyor. Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi ve Ticaretten Sorumlu AB Komiseri’nin resmi olarak duyurduğu şekilde görüşmelerin 2016’da başlaması planlanıyor. Bu çok önemli ve bu adım Türk iş dünyası tarafından destekleniyor. Bu çerçevede ele alınacağı açıklanan noktalar bir süredir iş dünyasının beklentileri arasında. Anlaşmanın kamu alımları, yatırımcı devlet anlaşmazlık çözüm mekanizması, tarım ve hizmetlerin dâhil edilecek şekilde genişletilmesi ve anlaşmanın içerisindeki asimetrinin giderilmesi. İş dünyasının beklentisi 1996’da imzalanan Gümrük Birliği Anlaşması’nın modern serbest ticaret anlaşmaları seviyesine getirilecek şekilde güncellenmesi. Tabi diğer bir beklenti de bu sürecin olabildiğince kapsayıcı şekilde yürütülmesi, iş dünyasının görüşlerinin etkin olarak sürece dâhil edilmesi için gerekli mekanizmaların oluşturulması. Bu süreç AB – Türkiye ilişkilerinin yanı sıra TTIP örneğinde somutluk kazandığı gibi uluslararası düzeyde önem taşıyan bir süreç.
Son olarak bir tarafta Yunanistan kriziyle başa çıkmaya çalışan bir AB diğer tarafta da Orta Doğu’daki gelişmeleri yakinen takip eden ve genel seçim sonuçlarına ayak uydurmaya çalışan bir Türkiye var. Bu noktada donma noktasına gelmiş AB-Türkiye ilişkilerini nasıl yorumluyorsunuz; önümüzdeki süreçte yeni bir yakınlaşma beklenebilir mi?
AB Türkiye ikili ilişkilerini belirleyen ya da bu ilişkilerin altında değerlendirilebilecek her türlü çalışmanın AB tam üyelik vizyonuyla sürdürülmesi gerekiyor. AB Türkiye ilişkilerini tanımlayacak ana çerçeve katılım müzakereleridir. Avrupa Parlamentosu’nun hazırladığı son rapor da bunu destekliyor. AB tarafında yetkililerinin kabul ettiği ve sıklıkla resmi açıklamalarında da dile getirdiği üzere AB’nin de kendi içinde siyası uzlaşı sağlaması gereken konular var. Bu çerçevede Kıbrıs’ta iki toplumlu adil, kapsayıcı ve sürdürülebilir bir çözüm için sürdürülen müzakereler de büyük bir önem taşıyor. Temmuz ayının sonunda KKTC ziyaretinde TÜRKONFED Başkanı Tarkan Kadooğlu’nun da dile getirdiği üzere bölgede istikrar ve ekonomik kalkınma için adadaki iki toplumun liderlerinin yönetiminde sürdürülen çözüm görüşmelerinin tüm paydaşlar tarafından desteklenmesi gerekiyor. Türkiye’nin ise siyasi blokaj altında olan başlıklar da dahil olmak üzere teknik gereklilikleri oluşturan çalışmaları, yani reform sürecini devam ettirmesi gerekiyor. Konunun siyasi ve teknik boyutu farklıdır, evet ama biz teknik gereklilikleri yerine getirirsek konumumuz çok net ve güçlü olacaktır. AB üye ülkeleri, dolayısıyla Euro Alanı ve AB önemli ekonomik sorunların yaşandığı bir dönemde kendini yeniden tanımlamaya çalışıyor, bir dönüşümden geçiyor. Dünya da ekonomik bir dönüşümden geçiyor. Yükselen ekonomiler yeni rakipler olarak yerlerini alıyorlar piyasada. Orta Doğu ve Balkanlar’da yaşanan gelişmeler ise konunun güvenlik boyutuna işaret ediyor. Bu şartlar altında AB’nin daralması düşünülemez. Küresel gerçeklik AB’nin ekonomik, siyasi ve kültürel etki alanını koruması ve güçlendirmesi için genişlemeye devam etmesi gerektiğine işaret ediyor. Bu bağlamda AB – Türkiye ilişkisi de zaman aşımına uğrayacak bir ilişki değildir.
AB içerisinde bahsettiğiniz bu değişim Türkiye nezdinde bir fırsat rolü üstlenebilir mi?
Evet, AB’nin değişmesi gerekiyor ve bu Türkiye için bir fırsat olarak değerlendirilebilir. AB nezdinde şartların zorunlu kıldığı değişikliklerin hepsi bir taraftan AB’nin daha da derinleşen bir birlik haline gelmesini, özellikle Euro Alanı’nda siyasi yönetimin derinleştirilmesi, diğer taraftan da farklı üyelerin farklı ihtiyaçlarına cevap verebilecek daha esnek bir yapının oluşturulmasını öne çıkarıyor. Türkiye’nin AB’ye uyum ve katılım sürecini kolaylaştırabilecek fırsatlar olarak takip etmemiz ve değerlendirmemiz gereken konular bunlar. Bu yüzden de TÜRKONFED olarak bu süreci yakından izliyoruz ve bu evrimin nasıl gerçekleşeceğini üyelerimizle, iş dünyamızla paylaşıyor olmak, buna göre kendi yaklaşımlarımızı belirlemek büyük önem taşıyor. Türkiye’nin dönüşümünün yol haritasıysa zaten belli, ne yapılması gerektiğini biliyoruz. Önemli olan bunları hızla uygulamaya geçirmemiz. Bütün bunlar olduğu zaman AB ile Türkiye’nin geleceği ortak. Sadece AB ile Türkiye’nin ekonomik çıkarları için değil AB değerlerinin, evrensel değerlerin etki alanının genişlemesi için de ikili ilişkinin gelişiminden vazgeçilemez. İş dünyasının bu sürece katkısı her zaman sürecek ve bizim TÜRKONFED olarak buradaki temsilciliğimiz aracılığıyla hedefimiz de bu. Önümüzdeki süreçte daha etkili ve yapıcı bir diyalogla bunu biz temsilciliğimizle birlikte devam ettireceğiz.