Türkiye gerek coğrafi konumu itibari ile gerekse yer üstü yer altı zenginlikleri ile dünyada az rastlanır bir mevkiye sahiptir. Özellikle 1950’li yıllara kadar sadece bu coğrafi özellikler ile değil aynı zamanda siyasi ve askeri anlamda da adı her yerde duyulan bu topraklar şu ana kadar bir çok Türk, Rum ve sair devletlere ev sahipliğinde bulunmuştur. Fakat 1950’lerden sonra bu topraklar hiç görmediği ve hiç yaşamadığı ciddi ekonomik zulümlere maruz kalmıştır. Askeri darbelerin, kurulmuş yanlış koalisyonların ve halk birlikteliğini gözetmeyen salt ideolojiler ve menfaatler üzerine kurulmuş partiler yüzünden Türkiye ekonomisi bir türlü belini doğrultamamış ve attığı küçük adımlardan dolayı Dünya büyüme trendine ayak uyduramamıştır.
Büyüklerimizin “artık karne sıraları yok”, “eczanede saatlerce beklemek yok” dediği yıllarda diğer ülkeler teknolojik, ekonomik ve sosyal anlamda ciddi mesafeler katetmiş ve sadece bununla da yetinmeyip her hususta “en”leşme yarışına girmişler. Bir at ve eşek nasıl kıyaslanmıyorsa, biz de süper güç dediğimiz ülkeler ile kıyaslanmıyoruz. Bu gayet doğal. Fakat işin kötü tarafına gelecek olursak kıyaslandığımız ülkelerin de gerisinde kalmışız. Türkiye, Çin, Güney Kore, Hindistan gelişmekte olan ülkeler sınıfında yer alıyor. Yani buradan şu sonuç çıkıyor: bizim istatistiklerimiz değerlendirilirken bu ülkeler ile kıyaslanıyor. Güney Kore 1960 yılında savaştan daha yeni çıkıyor, o zamanlarda Türkiye’nin yarısı bile olmayabilir ama şimdi teknoloji devlerinden biri haline geliyor. İşte al sana bir kıyas.
Şu anki durumumuz gerçekten kötü çünkü kendimizin kötü olduğunu düşünmüyoruz. Kendimizi hala 20 sene öncesinin susuzluğu, ekmeksizliği ile kıyaslıyoruz ve doğal olarak geliştiğimizi öne sürüyoruz fakat hakikatte yani real manada ilerlemiyoruz. Aslında bu tür büyük krizleri insanlar ve ekonomiler kendini ivmelendirecek bir rampa olarak kullanabilir. Almanya, 2. Dünya Savaşı’ndan bazı dersler çıkardığı için 3. büyük ekonomi haline geliyor ve Japonya hakeza öyle. Amerika tarihinde yaşadığı büyük krizler sayesinde şu an 17 trilyon dolarlık bir GSYİH’ya sahip ama bizim ülkemizde işler biraz tersine yürüyor. Biz sürekli yaşadığımız negatif olayları baz alıyoruz ama onlar sadece birer örnek. Bunu unutuyoruz. Ve daha unuttuğumuz bir sürü şey var. Her sene %3-4 büyüdük diyoruz, alkışlanıyoruz ama dünyanın büyüme trendinin %3.3 olduğunu unutuyoruz, şu kadar yol yaptık, teşvikte bulunduk diyoruz ama bir tane nükleer santralimizin olmadığını, alternatif enerji adına çok verimli bir konumda olmamıza rağmen bir karış kadar mesafe katedemediğimizi unutuyoruz. AR-GE, inovasyon, robotik bu kelimeleri unutuyoruz hatta korkarım hiç öğrenmemiş olmaktan. Türkiye şu an GSYİH bakımından 18. sırada ama Süleyman Demirel zamanında 20. sırada olduğunu unutuyoruz. Bazı şeyleri unutuyoruz ama “Gavurlar yapıyor, gavurlar ediyor” demeyi de ihmal etmiyoruz.
Evet biz şu an bunları hak ediyoruz. Amerikan oyunu, İsrail maşası, Yabancı mihraklar diyerek ancak kendimizi uyutuyoruz. Türkiye üzerinde bazı negatif engelleyici faktörler bulunuyor ama biz kendi hatalarımızı da onlar yapmış gibi gösteriyoruz. Aradaki boşlukları da birkaç dini motif ile süslüyoruz ve işlem tamam…
Tamamen bir düşünce yazısıdır. Bir sonraki yazımda bu anlattığım hususlara daha teknik veriler ve somut örnekler ile yaklaşacağım.