Son zamanlarda hangi haber kanalını, hangi gazeteyi açarsak açalım istisnasız karşılaştığımız bir konu var: Covid-19 aşıları. Farklı firmaların farklı yöntemlerle geliştirdiği aşılar geçtiğimiz günlerde birçok ülke tarafından büyük miktarlarda sipariş edildi ve uygulanmaya başladı. Aşı geliştiren firmalardan birisi de Almanya’da yaşayan bir Türk çift tarafından kurulan BioNTech. 2008’de kurulan, Covid-19 salgını öncesinde kanser araştırmalarına ağırlık veren bu biyoteknoloji firmasının beyin takımını Uğur Şahin ve Özlem Türeci oluşturuyor. Ürettikleri aşı sayesinde Türkiye ve tüm dünya bu çifti tanımış oldu. Fakat Şahin-Türeci çifti ile ilgili ulusal ve uluslararası basında yapılan haberlerin büyük çoğunluğu tek bir noktaya odaklanıyor gibi: bu iki bilim insanının göçmen kimlikleri. Çalışmak için Türkiye’den Almanya’ya göçen ailelerin çocukları olan Şahin ve Türeci’nin “mucize” gibi hikayesi pek çok yerde anlatıldı. Bazı medya organları, Türkiye’nin kırsalından Almanya’ya göçen herhangi bir ailenin fotoğrafını Şahin ailesine aitmiş gibi göstererek paylaştı. Şahin-Türeci çiftinin kariyerlerinin, kurdukları BioNTech firmasının tıp ve biyoteknoloji alanındaki başarılarının, “göçmen” hikayelerinin gölgesinde kalması her şeyden önce üzücü. Diğer yandan, eşitlikçi ve kaliteli bir eğitim sisteminin ve gerçek bir sosyal devletin varlığında bu tür dikey hareketliliklerin bir “mucize” olup olmadığı da tartışmaya açık.
Şahin ve Türeci’nin her şeyden önce göçmen kimlikleriyle öne çıkmalarını doğru bulmasam da Almanya’da ve diğer pek çok Avrupa ülkesinde yaşayan göçmenlerin ekonomiyi nasıl etkiledikleri konusunun oldukça ilgi çekici olduğunu düşünüyorum. Özellikle Avrupa’da kuvvetlenen göçmen-karşıtı siyasi iklim ve ekonomik argümanlarla temellendirilen göçmen-karşıtı söylemler düşünülürse bu konunun daha derinlikli incelenmesi yararlı olabilir. Ben de bu yazıda Almanya özelinde gerçekleştirilen bazı çalışmaların çıktılarını aktarmaya gayret edeceğim. Yazıda bahsi geçen farklı çalışmalar 2005 tarihinde derlenmiş. Dolayısıyla bu çalışmaların güncel olduğunu söyleyemeyiz. Ancak yine de yurt dışına göçlerin 1950’li yıllarda başladığı ve araştırmaya konu olan unsurların kısa zamanda fazla değişkenlik göstermeyeceği düşünülürse bu kapsamlı çalışmanın incelemeye değer olduğunu düşünüyorum.
Avrupa’ya göçler 1950’lerde Almanya’nın ve diğer sanayileşmiş Avrupa ülkelerinin II. Dünya Savaşı sonrası oluşan işgücü açıklarını kapatmak üzere kapılarını yabancı işçilere açmasıyla başlıyor. Çalışıp para biriktirmek ve sonrasında Türkiye’ye geri dönmek amacıyla pek çok “gurbetçi” de Almanya yolculuğuna başlıyor bu yıllarda. Elbette o zaman Almanya’ya gidenlerin çok azı gerçekten ülkeye geri dönüyor. Göçmenlerin ekonomiye etkileri de o zamanlardan beri tartışılagelmiş, hemen her zaman gündemdeki yerini korumayı başarmış bir konu.
Göçmen Karşıtı Söylemlerin Ekonomik Temelleri
Göçmenlerin yerli halkın ekonomik refahını olumsuz etkilediği korkusu Avrupa’nın çoğu sanayileşmiş ekonomisinde göçmen karşıtı söylemleri pekiştiren nedenlerin en başında sıralanabilir. Geçtiğimiz on yılın değişen siyasi iklimi, ülkelerin gitgide kendi içlerine kapanması da bu göçmen karşıtı duyguları artırmakta. Bu olumsuz duygular yalnızca Türkiye veya başka ülkelerden göç edenlere karşı değil, Avrupa Birliği’nin serbest dolaşım imkanından yararlanan göçmenlere karşı da geçerli. Göçmenler, bir yandan daha az vergi ve katkı payı ödedikleri, diğer yandan daha fazla hükümet desteği talep ettikleri ve devlet tarafından sağlanan mal ve hizmetleri orantısız bir şekilde tükettikleri için kamu bütçesi açısından bir yük olarak algılanıyorlar. Benzer şekilde, göçlerin işgücü piyasalarında yerel halk için bir dışlama etkisi yarattığı da sıklıkla vurgulanıyor. Belli aşırı milliyetçi siyasi ideolojilerin de bu argüman üzerinden destekçi toplama çabası içinde olduklarını görüyoruz. İngiltere’nin AB’den ayrılma kararına giden yolda da halk içinde büyüyen (büyütülen) göçmen karşıtlığının rolünden söz etmek mümkün.
Almanya özelinde, göçmenlerin Almanlardan daha az vergi ödediği bir gerçek. Ancak büyük resme bakıldığında göçmenlerin kamu bütçesine olan mali etkileri geçtiğimiz yüzyılın genelinde olumlu. Bu durumu göçmenlerin emeklilik sistemine olan yüksek net katkılarına bağlamak mümkün. Tüm bunların yanı sıra söz konusu çalışmalar, 1988-2005 yılları arasında göçmenlerin 85 bin yeni iş yarattığını ve bunun GSYİH büyüme oranını yüzde 1,3 artırdığını gösteriyor.
Madalyonun Öteki Yüzü
Kamu bütçesine katkılarına rağmen göçmenlerin Alman ekonomisine etkilerinin tamamen olumlu olduğunu söylemek doğru olmaz. Zira çalışmaların sonuçları göçmenlerin sağlık ve işsizlik sigorta sistemleri üzerinde bir yük oluşturduğunu gösteriyor. Göçmenlerin Alman refah sistemi üzerindeki net etkisinin 1997’de olumsuz olduğu da çalışmanın bulguları arasında. Ancak bu sonuçları da tüm göçmenler için genellemek doğru olmaz. Çünkü Almanya’da 25 yıldan fazla yaşamış olan göçmenlerin refah sistemine olan katkılarının, teşkil ettikleri yükten daha fazla olduğu görülüyor.
Yaşlanan Nüfus
Almanya gibi pek çok sanayileşmiş ülke için yaşlanmakta olan nüfus büyük bir sorun yaratıyor. Artan yaş ve bağımlılık oranları (bağımlılık oranı: ekonomik olarak aktif yaştaki her 100 kişi başına ekonomik olarak aktif olmayan kişi sayısı) refah sistemleri üzerinde ciddi bir baskı yaratıyor. Nüfusun dinamizmini kaybetmesi de benzer şekilde büyük bir sıkıntı. Göçmenlerin etkisinin bu konuda yine olumlu olduğunu görüyoruz. Göçmenlerin çoğunluğunun daha genç yaş gruplarına ait olması bağımlılık oranlarını azaltmasa da bu oranların artış hızını yavaşlatıyor. Aynı zamanda yaşlanmakta olan nüfusun bakımını üstlenecek yarı vasıflı işgücü eksiğini de göçmenler büyük ölçüde kapatıyor.
Göçün Ücretler Üzerindeki Etkileri
Göçün ücret etkileri üzerine yapılan çalışmalar, yerli işçilerin göçten büyük ölçüde ve olumsuz bir şekilde etkilendiği argümanını desteklemiyor. Tam tersine, bu çalışmaların büyük çoğunluğu, göçün ücret etkilerinin ihmal edilebilecek kadar az ve hatta yer yer olumlu olduğu sonucuna varıyorlar. Almanya özelinde yapılan çalışmaların çoğu, göçün yerel ücretler üzerinde olumlu bir genel etkisi olduğunu buluyor. Ancak yine de bu etki ancak genele bakınca geçerlilik kazanıyor. Almanya’ya gelen göçmenlerin çoğunun düşük vasıflı işçiler olduğu gerçeği göz önüne alındığında, yerli mavi yakalılar göçten olumsuz şekilde etkileniyorlar. Düşük vasıflı işgücü girişleri mavi yakalılar için daha düşük ücretler ve daha yüksek işsizlik anlamına geliyor. Göçmen işçilerin istihdam payındaki yüzde 1’lik bir artışın yerli mavi yakalı çalışanların saatlik ücretlerini yüzde 0,45 düşürdüğü, beyaz yakalı çalışanların ücretlerini ise yüzde 0,12 arttığı gözlemleniyor.
Yüksek Nitelikli Göç
Göçlerin belki de en önemli ekonomik etkisi yüksek nitelikli göçmenlerin uzun vadede toplumun bilgi birikimine katkısı. Paul Romer ve Robert Lucas’ın ufuk açan çalışmalarından da yola çıkarak, yüksek nitelikli göçlerin ekonomik büyüme dinamiklerini canlandırdığını söylemek mümkün. Kümülatif beşerî sermayeye ciddi katkıları olan nitelikli göçler ekonominin tamamına yayılan pozitif bilgi dışsallıkları üretiyor. Yüksek beşerî sermayenin varlığında da ülkeler daha hızlı büyüyor. Bu çalışmaların bulgularından birisi de yüksek nitelikli göçlerden doğan olumlu dışsallıkların göçlerin emek ve sermaye piyasalarına olan (olumsuz) etkilerinin önüne geçtiği yönünde.
Kısacası göçlerin Avrupa’nın sanayileşmiş ülkelerine olan ekonomik etkileri yalnızca olumlu veya olumsuz olarak nitelendirilemeyecek kadar çok boyutlu. Ekonomik gerçekliklerin yanı sıra, göçmen karşıtı eğilimlerin siyasi, kültürel ve insani tarafları da özenle incelenmesi gereken konular. Özetlemek gerekirse, uzun yıllar boyunca yapılan çalışmaları inceleyerek göçmen karşıtı eğilimlerin birçoğunun ekonomik endişelerden öte siyasi bir ajandanın ürünü olduğunu söylemek mümkün olacaktır.
Not 1: Bu yazıyı yazdığım süre içinde Özlem Türeci ve Uğur Şahin Financial Times gazetesi tarafından “yılın kişileri” olarak ilan edildi. Aşı geliştirme sürecindeki çalışmaları için tüm insanlık olarak Türeci-Şahin çiftine bir teşekkür borçluyuz.
Not 2: Bir önceki yazıma Twitter üzerinden yapılan bir yorumda “makine öğrenmesi” çevirisinin yüzeysel kaldığı belirtilmiş yerine “yapay öğrenme” çevirisinin kullanılması önerilmiş. İkinci çevirinin Türkçe bilimsel yayınlarda da daha sık geçen, daha güzel bir çeviri olduğunu fark ettim. Uyarı için teşekkür ederim…
Kaynakça
Miller, Joe, ve Clive Cookson. 2020. «FT People of the Year: BioNTech’s Ugur Sahin and Ozlem Tureci .» Financial Times. 16 December. Erişildi: December 16, 2020. https://www.ft.com/content/6633221e-3b28-4a15-b02d-958854644c79.
German National Contact Point. 2005. The Impact of Immigration on Germany’s Society: The German Contribution to the Pilot Research Study “The Impact of Immigration on Europe’s Societies” within the framework of the European Migration Network. Nürnberg: Federal Office for Migration and Refugees Migration and Integration Research Department.