Ekonomik eşitsizlik bireyler, gruplar ve ülkelerin; gelirleri, ekonomik fırsatları arasında olan farklılıkları belirten bir konsepttir. Ekonomik eşitsizliğin bireylerin çoğunluğu için bir sorun, refahları önünde bir engel olduğunu söyleyebiliriz. Sosyal yardımın kısıtlı olduğu ülkelerde ve/veya bölgelerde, ekonomik olarak dezavantajda bulunan bireyler konforlu bir hayata ulaşmakta hatta temel ihtiyaçlarını karşılamakta bile güçlük çekmektedirler. İmtiyazlı gruplar ve bireyler, giderek daha lüks yaşam koşullarına erişebilirken, imtiyazsız grupların ve bireylerin yetersiz yaşam koşulları sürmektedir. Peki bu durumu düzeltmek için neler yapılabilir?
İlk olarak ekonomik eşitsizliğin genel durumundan bahsetmek istiyorum. 1980’den bu yana ekonomik eşitsizlik, ekonomik olarak gelişmiş olan bölgelerde (Avrupa, Okyanusya, Kuzey Amerika) artmaktadır; öte yandan ekonomik olarak gelişmemiş ya da gelişmekte olan bölgelerde (Afrika, Latin Amerika, Ortadoğu) hafifçe azalmaktadır. Bu bölgelerin yanı sıra Çin, Hindistan ve Güney Afrika gibi bölgelerde ise ekonomik eşitsizlik artıştadır. 2019 yılında Dünyada en zengin %10’luk kesim dünya gelirinin %52,1’ine ve en zengin %1’lik kesim dünya gelirinin %19,2’sine sahipken en yoksul %50’lik kesim dünya gelirinin %8,6’sına sahiptir. Peki bu yüzdeler zaman geçtikçe nasıl değişti? En zengin %10, 1980 yılında dünya gelirinin %52,5’ine sahip, bu sayı 2000 yılında %57,7’ye çıkıyor ve 2019 yılında 52,1’e düşüyor. Bu grubun en zengin üyeleri olan en zengin %1’lik kesim, 1980 yılında dünya gelirinin %17,5’ine sahip, bu sayı 2000 yılında %20,8’e çıkıyor, kısa bir süre düştükten sonra tekrar yükselerek 2006 yılında %21’e çıkıyor ve 2019 yılında %19,2’ye düşüyor. En yoksul kesim ise 1980 yılında gelirin %6,2’sine sahipken bu sayı 2019’da %8,6’ya düşüyor. Bu kesimler dışında bir de ortadaki %40’lık kesimden bahsetmek istiyorum. Orta %40’ın gelir seviyesi 1980 yılında %41,4’ken bu sayı 2000 yılında %35,3’e düşüyor sonra 2019 yılında %39,3’e çıkıyor. Bu oranlar dünya geneli için geçerliydi. Gelişmiş ülkelerde en yoksul %50’nin ve orta %40’ın gelir oranları sabit bir düşüş halinde ve üst %10 ise yükseliyor. Afrika, Latin Amerika ve Orta Doğu için ise durum tam tersi. Ancak bu ülkeler ekonomik eşitsizlik konusunda daha iyi bir noktaya geliyor olsalar da eşitsizlik durumları hala gelişmiş ülkelere kıyasla çok daha kötü. Çin ve Hindistan gibi spesifik ülkelerde ise 1980’de dünya ortalamasına kıyasla daha iyi olan eşitsizlik giderek kötüleşmiş. Sizi sayılara ve oranlara boğduktan sonra bu verileri bir de kısa bir sonuca bağlayayım; dünyada ciddi bir ekonomik eşitsizlik durumu var. Bu durum daha öncesinde çok kötü durumda olan ülkeler için biraz iyileşmekteyken dünyanın geri kalanında kötüleşiyor. Ekonomik eşitsizliğin eğitimsel, kültürel, toplumsal eşitsizlikleri etkilediğini de (ya da aynı zamanda bu unsurların da ekonomik eşitsizliği etkilediğini) aklımızda bulundurmak faydalı olacaktır. Ekonomik Eşitsizlik; cinsiyet, etnik-dilsel-kültürel-dini köken, sınıf gibi alt dallara da ayrılıyor. Genel ekonomik eşitsizlik dışında bunlar da insan hayatını ciddi biçimde etkiliyor.
Ekonomik eşitsizliği çözmek konusunda farklı düşünceler mevcut. 1980 yıllarından başlamak üzere gelişmiş ekonomilerde uygulanan yöntemlerden biri “Trickle-Down Economics” idi. Bu yöntem zengin kesimlere vergi tavizleri gibi olanaklar sunulursa, bu kesimlerin kazançlarının alt gelir kesimlerine de “akacağı/damlayacağı” yönündeydi. (Görsel 2) Ancak bu yöntemin eşitsizliği daha iyi bir noktaya taşımadığı bir önceki paragraftaki sayıların da gösterdiği gibi aşikâr. Tabi bu yöntemin temel amacının eşitsizliği düzeltmek olmadığını da belirtmem gerekir. Eşitsizlikleri çözme konusunda etkin olan en temel yöntem yeniden dağıtmadır. Yeniden dağıtma devletlerin vergilendirme yoluyla geliri ve/veya serveti bireylerden bireyler aktarmasıdır. Burada bahsettiğim yeniden dağıtma; vergilendirme yoluyla zengin kesimlerin gelirlerinin yoksul kesimlere dağılmasıdır. Bu dağıtma sosyal projeler ve yardımlar yoluyla gerçekleştirilir, zengin kesimlerin gelirleri doğrudan yoksul kesimlere dağıtılmaz. Dolayısıyla alınan vergilerin verimli kullanılması çok önemlidir. Yolsuzluk gibi durumlar vergilerin verimli kullanılmasını engelleyebilir. Peki kendimize şunu soralım: vergilendirme gerçekten de ekonomik eşitsizliği iyi yönde etkiliyor mu? Bunu kontrol etmek için iki değişken kullandım. Bunlardan biri GINI katsayısı diğeri ise ülkelerin vergi gelir oranları. GINI indeksi 0 ve 1 sayıları arasında bir katsayıdır, 0 mutlak eşitliği ve 1 mutlak eşitsizliği temsil eder. Ülkelerin vergi gelir oranları ise Gayrisafi Yurtiçi Hasılalarının (toplam yıllık üretimlerinin) bir yüzdesidir. 38 OECD ülkesinin GINI katsayılarına ve vergi gelir oranlarına baktım. Bu değişkenlerle bir serpilme diyagramı oluşturdum ve değişkenlerin korelasyon katsayılarına baktım. Korelasyon katsayısının değeri 0’a yaklaşırsa iki veri kümesi arasında ilişki yok, 1’e ve -1’e yaklaşırsa ise iki veri kümesi doğrudan ilişkili demektir; katsayı -1 olursa ters orantı, 1 olursa doğru orantı vardır. Bakmak istediğimiz durum ülkelerin vergi oranları arttıkça, GINI katsayılarının azalacağını söylüyor. Yani korelasyon katsayısının -1’e yakın olmasını istiyoruz. Ulaştığımız korelasyon katsayısı ise negatif (-) 0,652. Aradığımız gibi, bu katsayı çok güçlü olmasa da Ülkelerin vergi gelir oranları ve ekonomik eşitsizlikleri arasında bir ilişki olduğunu belirtiyor. Bunun üzerine şunu da belirtmem lazım: vergi gelir oranları baktığımız sorun için çok temel ve genel bir veri. Sosyal yardımın boyutunu alt gelir gruplarının haklarını/refahlarını ne denli koruyabildiklerini tam olarak göstermiyor. Dünyada eşitsizliği sadece genel vergi oranı değil bu vergilerin dağılımı gibi ekonomik faktörler ve ülkelerin yasaları/düzenlemeleri, genel etik kuralları, sendikalar vb. toplumsal, yasal ve politik faktörler de etkiliyor. Yazımı basit bir düzeyde yazmak istediğim için eşitsizliği vergi gelir oranlarıyla ilişkilendirdim. Sonuç olarak vergi bir yeniden dağıtma aracıdır ve ekonomik eşitsizlikle bir ilişkisi olması doğal olarak beklenendir.
Her türlü, elimizde olan korelasyon katsayısı, kurduğum ilişkinin basitliğine rağmen negatif (-) 0,652 oldu. Daha eşit ülkelerin yeniden dağıtmayı daha çok/düzgün yapan ülkeler olduğunu görmüş olduk. Tabii bahsettiğimiz yeniden dağıtmanın da (verimli olarak) yapılması için çeşitli toplumsal ve politik durumların da değişmesi ve gelişmesi gerekiyor. Bu noktaya ulaşmak kolay değil ve var olan eşitsizlik durumunu fark etmeyen, görmezden gelen ya da devam ettirmek isteyen ekonomik sistem ve politikaların bulunması sayısız insana zarar vermekte ve onları sahip olabileceklerinden daha sefil, güç bir hayata mahkûm etmekte. Bu durumu iyileştirmek de her zaman olduğu gibi biz insanlardan başkasının elinde değil.