Günümüz dünyasında ekonomik, sosyolojik ve politik düzenin bugünkü haline gelmesine sebep olan en önemli olaylardan biri, İngiltere’de başlayan Sanayi Devrimi’dir. Sanayi Devrimi, dünyadaki pek çok toplumun, işçi ve burjuva sınıflarının, günümüz ülkeleri arasındaki siyasi dengelerin, kapitalizmin yayılmasının, bugün yaşadığımız çevre sorunlarının başlıca nedeni olarak görülebilir. Bu yazımda sanayi devriminin tarihsel arka planını ele alıp dünyayı nasıl değiştirdiğini anlatmaya çalışacağım. Ardından, Karl Marx’ın Komünist Manifesto’sunu inceleyeceğim ve Marx’ın fikirlerine karşı ürettiğim argümanlarımı siz değerli okuyucularıma aktaracağım. Keyifli okumalar!
Tarihsel Arkaplan
Sanayi Devrimi dünyayı birçok yönden değiştirdi. Modern dünyamızdaki bazı sorunlarının nedenlerinden biri de sanayi devrimidir. Öte yandan sanayi devriminin olumlu etkileri de vardır. Mesela şu anda sahip olduğumuz birçok değerli eşyanın ya da yaşam standartlarımızın geçmişe nazaran daha iyi olması, sanayi devrimi ile gerçekleşmiştir. Öncelikle, bu devrimin olumsuz etkilerine bir göz atalım.
Sanayi Devrimi dünyayı özellikle ekolojik açıdan olumsuz etkiledi. Küresel ısınmaya ve iklim değişikliğine neden olan atmosfere salınan karbondioksit gazı, Sanayi Devrimi sonrasında kurulan fabrikalar nedeniyle küresel ısınmayı artırmıştır. Fabrikalarda ve Sanayi Devrimi ile birlikte gelişen hızlı üretim tekniğiyle otomobil gibi atmosfere zararlı gazlar yayan birçok teknolojik cihaz üretildi. Ayrıca Sanayi Devrimi sayesinde silahlanma artmış ve ülkeler modern silahlar üretmeye başlamıştır. Bu silahlar arasında atom bombaları da yer alıyor. Sanayi Devrimi’nin getirdiği teknolojik ilerlemeler ve hızlı üretim sayesinde üretilen bu bombalar atmosferi olumsuz etkiledi. Kısacası Sanayi Devrimi nedeniyle dünyamız daha kirlendi ve daha sıcak hale geldi.
Sanayi Devrimi dünyayı başka yönlerden de olumsuz yönde değiştirdi. Bu değişikliklerden biri de özellikle işçi sınıfının çalışma saatleridir. Devrimin başlangıcında işçi sınıfı o kadar ağır koşullar altında çalışıyordu ki işçi sınıfı, Karl Marx’ın deyimiyle proleter ya da modern köleleştirilmiş bir insana dönüşmüştü. Bu nedenle işçilerin sağlık sorunları arttı. Bu durumda bazı ülkelerde çeşitli reformlar yapıldı. Fabrika Yasası (1833), dokuz yaşın altındaki çocukların fabrikada çalışmasını yasakladı, iki saatlik günlük eğitim sağladı ve On Saat Yasası’na (1847) kadar fabrikalarda fiilen 12 saatlik bir iş günü yarattı. Maden Yasası ile de (1842), kadınların ve çocukların yeraltında çalışmasını yasakladı (Kishlansky ve diğerleri, 2008).
Aynı zamanda olumlu ya da olumsuz olarak kategorize etmekte zorlandığım bir sonuç daha var. Sanayi Devrimi sayesinde kırdan kente göç arttı ve dünyanın demografik yapısı büyük ölçüde değişti. Bu durum hizmet sektörünün gelişmesine katkı sağlarken aynı zamanda tarım sektörünün gerilemesine de yol açtı. Aynı zamanda Sanayi Devrimi nedeniyle şehirlerin nüfusunun artmasıyla birlikte aktivist hareketlerin de arttığını söyleyebiliriz. Sanayi Devrimi öncesi Fransız Devrimi gibi bir devrim olmasına rağmen sanayi devrimi sonrasında işçi sınıfının örgütlenmesi daha erişilebilir hale geldi ve grev başlatabildiler.
Sanayi Devrimi’nin dünyayı siyasal ideolojiler açısından da büyük ölçüde değiştirmiştir. Hatta kapitalist ve sosyalist fikirlerin bu devrimden sonra ortaya çıktığını söyleyebiliriz. Çünkü devrimden sonra, öncelikle işçilerin çalışma koşulları nedeniyle işçi haklarını savunan birçok düşünür ortaya çıktı ve Karl Marx da onlardan biriydi. Aslında devrimden sonra zenginlerle yoksullar arasındaki uçurum büyüdükçe Marx, burjuvaziyi adeta şeytanlaştırdığı ve işçi sınıfını devrim yapmaya çağırdığı “Komünist Manifesto”sunu yazdı. Dolayısıyla Sanayi Devrimi, hayatımızın ekonomik gerçeklerini değiştirerek bugün birçok ülkede varlığını sürdüren siyasi dengelerin oluşmasında önemli bir rol oynadı.
Sanayi Devrimi dünyayı olumlu yönde de değiştirdi ve bu değişimi birçok farklı şekilde gerçekleştirdi. Teknolojik ve ekonomik gelişmelerin dünya çapında hızla yayılmasıyla birlikte küresel refah da arttı. Bu dönemde önemli buluşlar ve gelişmeler sayesinde üretim süreçleri önemli ölçüde iyileşti. Buhar gücü, su ve rüzgar gücünü daha verimli ve etkili hale getirdi. Dolayısıyla daha fazla mal ve hizmet daha hızlı üretildi, üretim miktarı arttı. Üretim miktarı arttıkça insanlar yeterli kaynağa sahip oldukları için nüfuslarını tarih boyunca görülmemiş bir şekilde artırdılar. Ayrıca seri üretim teknikleri ürünlerin maliyetlerini düşürerek daha geniş kitlelere ulaşmasını sağladı. Bu, insanların çeşitli ürünlere erişmesini ve daha iyi yaşam standartlarını sağladı. Bugün bile her ay kullandığımız telefonların yeni ve geliştirilmiş versiyonlarının üretilmesi Sanayi Devrimi’nin bir sonucudur. Ancak sanayi devriminin İngiltere’de başlamasının sebeplerinden birini de unutmamak gerekir. Sanayi Devrimi’nden bu yana dünya nüfusu artmasına rağmen Sanayi Devrimi’nin gerçekleşmesinin nedenlerinden biri de artan nüfus ve azalan kaynaklardır. Aşırı nüfus krizi, yalnızca doyurulacak daha fazla boğaz değil, giydirilecek daha fazla beden olduğu anlamına da geliyordu. Bu, eğrilmiş ve dokunmuş kumaşa, dolayısıyla da iplikçiler ve dokumacılara olan ihtiyacı artırdı (Kishlansky ve diğerleri, 2008).
Sanayi Devrimi iletişim ve ulaşım alanlarında da önemli gelişmelere yol açtı. Demiryolları, buharlı gemiler ve otomobiller gibi yeni ulaşım türlerinin ortaya çıkışı, malların ve insanların hareketini önemli ölçüde kolaylaştırdı. Bu da ticaretin artmasına ve ekonominin büyümesine yardımcı oldu. Dünya çapında insanlar arasındaki iletişim hızlandı ve mesafeler kısaldı. Telefon ve daha sonra telgraf, bilgi akışını hızlandırdı ve dünya çapında bağlantıların kurulmasına katkıda bulundu. Böylece Sanayi Devrimi sonrasında dünyamız çok daha küresel hale gelmiş ve bu küreselleşme bazı kültürlerin dünya genelinde egemen kültür haline gelmesine, yani hegemonya yaratmasına neden olmuştur. İngilizcenin dünyada en çok konuşulan dil haline gelmesinin nedenlerinden biri de İngiltere’nin sömürge politikalarıdır. Ancak Sanayi Devrimi’nin de önemli bir rol oynadığı unutulmamalıdır.
Sanayi Devrimi’nin bir diğer olumlu sonucu ise insanların hayatlarını daha rahat ve konforlu hale getiren önemli yeniliklere yol açtı. Elektrikli aydınlatma ve ısıtma sistemleri gibi günlük yaşamı kolaylaştıran yeni teknolojilerin üretilmesine yol açmıştır. Sanayi Devrimi sayesinde eğitim ve bilim de önemli ilerlemeler kaydetti. Teknolojik gelişmeler sayesinde birçok insanın eğitim alma şansı artmış, bilgiye daha kolay erişim sağlanmıştır. Fizik, biyoloji ve tıp gibi alanlardaki keşifler ve bilimsel ilerlemeler insan sağlığını iyileştirmiştir.
Komünist Manifesto Eleştirisi
Marx, manifestosunun ilk cümlesinde tüm toplulukların tarihinin, toplum içinde var olan sosyal, ekonomik ve politik sınıflar arasındaki mücadelenin tarihi olduğunu belirtmektedir. Tarih boyunca birçok toplumda sınıflar arası mücadeleler yaşanmış olsa da tüm tarihi buna indirgemenin ne kadar doğru olduğu tartışmalıdır. Ancak bu bakış açısı, özellikle Sanayi Devrimi sonrasında toplumdaki sınıflar arası mücadelenin siyaseti nasıl etkilediğini anlamamıza yardımcı olabilir. Örneğin sanayi devriminin ilk aşamalarında işçiler arasında sendika olmadığından, işçilerin temel hak ve özgürlükleri siyasi alanda tartışılmıyordu. İşçiler, bazı yerlerde devrimler yaparak ve diğer yerlerde hükümetleri reform yapmaya zorlayarak, haklarının siyaset tarafından ele alınmasını ve etkilenmesini de sağladılar. Dolayısıyla, Sanayi Devrimi sayesinde siyasetin toplumun bazı sınıfları tarafından değiştirildiğini söyleyebiliriz.
“Burjuvazi, dünya pazarını sömürerek her ülkedeki üretim ve tüketime kozmopolit bir karakter kazandırdı.”
Marx, bu alıntısında burjuvaziyi dünya kaynaklarını sömürmekle suçluyor. “Burjuvazinin temeli üzerinde yükseldiği üretim ve değişim araçları feodal toplumda yaratıldı.” Burjuvazinin burada da feodal bir sistem yarattığını öne sürüyor. Burjuvaziyi bu kadar önemli kıldıktan sonra işçi sınıfını neredeyse küçümseyerek tanımlıyor: “—modern işçi sınıfı—proleterler.” Proleter kelimesinin anlamı işçi anlamına gelse de bir diğer anlamı da bir toplumun en alt ekonomik ve sosyolojik sınıfı olmasıdır. Evet, işçilerin çoğu ekonomik olarak toplumun en alt sınıfında yer alsa da proletarya kelimesinin kullanım amacının işçi sınıfını kışkırtmak anlamına geldiğini düşünüyorum. Sonuçta yazarın amacı herhangi bir reform değil devrimdir. Bunun için de bir düşman yaratması gerekecektir ve bu düşmanı burjuva sınıfı olarak seçmiştir. Örneğin şu alıntıda yine burjuva sınıfını suçladığını görebilirsiniz:
“Böylece tüm tarihsel hareket burjuvazinin elinde yoğunlaşmıştır; Bu şekilde elde edilen her zafer burjuvazinin zaferidir.”
Yazar bunda ve daha önce verdiğim alıntılarda işçi sınıfının bir köleler topluluğu olduğunu ima ediyor.
Ayrıca Marx her ne kadar burjuva sınıfına düşman olsa da işçi sınıfına faydalı olabilecek fikirler üretmiş olabilir. Örneğin Sanayi Devrimi’nin başlangıcında işçilerin çalışma saatleri çok yüksekti. Yaşam standartlarının da iyileştirilmesi gerekiyordu. Genellikle fabrikaların yakınındaki evlerde ve fabrikanın kirlettiği havanın altında yaşıyorlardı. Çalışma saatleri o kadar uzundu ki işçilerin sağlık sorunları ciddi boyutlara ulaşmıştı. Bu koşullar nedeniyle İngiltere’de bir düzenleme getirildi. Marx da kitabında bu düzenlemeye değinir:
“Proleterlerin bir sınıf ve dolayısıyla bir siyasi parti halinde örgütlenmesi, işçiler arasındaki rekabet nedeniyle sürekli olarak yeniden bozulmaktadır. Ama yeniden ayağa kalkıyor; daha güçlü, daha sağlam, daha kudretli. Burjuvazinin kendi içindeki bölünmelerden yararlanarak, işçilerin belirli çıkarlarının yasal olarak tanınmasını zorunlu kılar. Böylece İngiltere’de on saatlik fatura yerine getirildi.”
Bu alıntıda tartışılması gereken temel noktalardan biri, Marx’ın, işçilerin aralarındaki rekabet nedeniyle sürekli olarak kendi aralarında bölündüklerini belirtmesidir. O zamanlarda Marx’ın altını çizdiği bu sorunun günümüzde de var olduğunu söyleyebiliriz. Özellikle Türkiye’de, genel olarak sol kesimin kendi içinde birçok farklı fraksiyonu olduğunu ve bazen bu fraksiyonların aynı partide bulunduğunu gözlemleyebiliriz. Bazen de bu farklı fraksiyonların farklı siyasi partilerde siyasetlerini sürdürdüklerini görüyoruz. Söz konusu olan bu sol partilerle sağ partileri birbirleri ile karşılaştırdığımızda ortaya şöyle bir tablo ortaya çıkıyor: Sağ partilerde hakim olan “âhenk” imajı sol partilerde bulunmuyor. Yani sağ partilerde bulunan “Kol kırılır, yen içinde kalır.” ilkesi, solda bulunmamaktadır. Sol, daha özgürlükçü ve daha az otoriter olduğundan dolayı ülkemizdeki sol partilerde genel başkanı istifa etmeye çağırmak, sağ partilerde pek göremeyeceğimiz bir olaydır. Sonuç olarak burada sorulması gereken soru şudur: Sol’un kendi arasında düzgün bir şekilde birleşmemesinin nedeni, Marx’ın öne sürdüğü nedenden (kendi aralarındaki rekabet) dolayı mı kaynaklıdır yoksa bu Sol’un kendi yapısının doğal bir sonucu mudur?
Alıntıdaki en kritik yerlerden biri tarihi bir olaya yapılan atıftır. Marx’ın bahsettiği İngiltere’deki on saatlik yasa tasarısı, İngiltere parlamentosunun çıkardığı bir yasadır ve bu yasaya göre işçilerin çalışma saatleri azaltılmıştır.
Karl Marx bu manifestosunda özellikle burjuvazi sınıfını hedef almış ve burjuvazi sınıfını ortadan kaldırmak için alt ve orta sınıflara adeta bir devrim çağrısında bulunmuştur. Ancak sadece burjuvaziyi değil, “proletarya” dediği sınıfın dışındaki toplulukları ve muhafazakarları da gerici olmakla suçlamıştır:
“Bugün burjuvazinin karşısında duran tüm sınıflar arasında yalnızca proletarya devrimci bir sınıftır. Diğer sınıflar Modern Sanayi karşısında çürür ve sonunda yok olurlar; proletarya onun özel ve temel ürünüdür. Alt orta sınıf, küçük imalatçı, esnaf, zanaatkâr, köylü, bunların hepsi, orta sınıfın fraksiyonları olarak varlıklarını yok olmaktan kurtarmak için burjuvaziye karşı mücadele ediyor. Bu nedenle devrimci değil, muhafazakardırlar. Hatta gericidirler, çünkü tarihin çarkını geriye döndürmeye çalışırlar.”
Her şeyden önce Karl Marx, proletarya dışındaki sınıfların gerçek anlamda devrimci olmadığını ve diğer sınıfların modern sanayi karşısında çürüyeceğini savundu. Bu sınıfları önce muhafazakar, sonra gerici olmakla suçladı. Başlangıçta Sanayi Devrimi’nin sonuçlarını incelediğimizde Marx’ın gerici olmakla suçladığı ve ortadan kaybolduğunu iddia ettiği orta sınıfın günümüzde de varlığını sürdürdüğünü rahatlıkla söyleyebiliriz. İkincisi olarak muhafazakarlık ve gericilik kavramları birbirinden farklı kavramlardır. Muhafazakarlık, sürekli kendini geliştiren, çalışma düzenini devrimci değişimlerle yıkmak yerine reformlar yoluyla geliştirilmesini savunan bir siyasi ideolojidir ve muhafazakarlar devrimci ilerlemeye değil, evrimsel ilerlemeye inanırlar. Gericilik açıkça gericidir. İlerlemeye inanmaz.
SONUÇ
Sonuç olarak Sanayi Devrimi dünyamızı hem olumlu hem de olumsuz birçok farklı şekilde değiştirmiştir ve bu değişimin toplumların diğer sosyoekonomik sınıfları üzerindeki etkisi doğal olarak farklıdır. Bu sınıflar arasındaki farkı anlamak için Karl Marx’ın fikirlerinden yararlanmak yararlı olabilir çünkü her ne kadar taraflı bir bakış açısına sahip olsa da işçi sınıfının hak ve özgürlüklerine ortam hazırladığı gerçeğini reddetmek haksızlık olur. Elbette Sanayi Devrimi sayesinde daha da kutuplaşan siyasi ortamda sağ ve sol kesimler arasındaki farkları keşfetmek de iyi bir araştırma konusu olabilir. Gerçekten de Marx’ın dediği gibi solcular kendi aralarında sağcılardan daha mı fazla rekabet ediyorlar? Bu başka bir yazının konusu…
KAYNAKÇA
MARX, Karl, Daha Sonra Siyasi Yazılar, Terrell Carver tarafından düzenlendi (1996): Çağrı no.: JC233.M29213
Kishlansky, M., Geary, P., &; O’Brien, P. (2008). Batı’da medeniyet. Pearson Longman.
Sanayi Devrimi çalışma koşulları: Nasıldı? Tarih. (2023, 16 Haziran). https://www.historyonthenet.com/industrial-revolution-working-conditions