Ben seni severim aslında da düzenim bozulur diye korkuyorum

Durduk yere başımıza saçma sapan bir aşk çıkar

Sinemaya gitmeye el ele tutuşmaya falan kalkarız

İşin yoksa çiçek al, saç tara parfüm sık.

Küsmesi, barışması, ayılması, bayılması

Hatta eninde sonunda kaçınılmaz ayrılması

Meyhanede tanıdığım gerzek bir filozof vardı!

Güzel kadınlar insanın ömrünü uzatır derdi

Bir sürü güzel kadın girdi hayatıma

Hepsi ağzıma sıçtı…

Ali Lidar

Bol köpüklü, gül yapraklarıyla süslenmiş, yaban mersinli bir lokumla servis edilen Türk kahvemin yanında geldi bu şiir. İnce bir saman kağıda yazılmış, rulo şeklinde sarılmış, kahverengi ince bir halatla ise tam ortasından tutturulmuş. Önce açılmamış bir notun içinde sakladıklarına dair uyandıracağı türden bir merak, daha sonra şiiri okudukça yayılan şaire hak verme duygusu ve en sonunda ise gülme isteğinin yüzde bıraktığı hafif bir tebessüm… Bu duygular içinde açıp okudum şiirimi. Birlikte oturduğumuz masada, önce herkes kendi şiirini okuyor, sonra değiş tokuş ve yorumlar başlıyor. Hangisi daha güzel, daha manalı? Masadan yükselen “Aaaaa bu çok güzelmiş” ,“Bak bunu daha önce hiç okumamıştım,”  yorumları eşliğinde kahvelerimizi yudumluyoruz. Kahveler bitiyor fallar bakılıyor. Arkadaşlar birer kahve daha söylüyor. Bir bekleyiş heyecanı sarıyor kahveler gelmeden, bu sefer hangi şiir çıkacak acaba? Fazla kahve çarpmasın, bir tane daha içemem deyip ada çayı söyleyen ben sıkı sıkı tembihliyorum: “Çayın yanında da şiir getiriyorsunuz dimi aman haa?!” İkinci posta servisimiz geliyor. İki Türk kahvesi, bir ada çayı, üç tane de ince belli ve kağıtlarda şiirlerimiz… Küçük ipi bir hamlede çözüp açıyoruz rulo şeklinde sarılı şiirlerimizi. Her biri başka bir dünya, başka bir aleme götürüyor bizi.

img_4737

Gidelim buradan.

Senin masumiyetini, bilgelik zamanlarından kalma sırları,

Dünyanın bütün sabahlarını yanımıza alıp da gidelim.

Hesap etmeden, haritaya bakmadan gidelim.

Ölelim diyecektim az kalsın. Ölmeyelim.

Hiç ölmeyelim Anna.

Sarılalım diyecektim az kalsın.

İçimden böyle şeyler de geçiyor işte.

Sarılalım, dudakların…

Tamam sustum.

Tarık Tufan

img_4929

Akaretler Beşiktaş’taki Şairler Kahvesi, aynı semtteki Şairler Parkına oldukça yakın. Parkta Özdemir Asaf, Cahit Külebi, Cahit Sıtkı gibi ünlü şairlerin heykelleri var. Yanlarındaki boş banklara oturup onlara eşlik edebilir, vakit geçirebilirsiniz. O civara hem parkıyla hem kahvesiyle öyle bir şiir kokusu sinmiş ki, bu kokunun etkisiyle daha birçok kereler uğradık Şairler Kahvesine.

İlk geldiğimizde Didem Madak’ın masasına oturmuşuz. Her masada bir şairin silueti ve bir iki dizesi var. Tanımıyordum. 2011 yılında kanser nedeniyle yaşamını yitirmiş, Dokuz Eylül Hukuk Fakültesi mezunu bir şairmiş kendisi. Şöyle yazmış masamıza:

Siz aşkı ne bilirsiniz Bayım

Aşkı aşk bilir yalnızca!

Yan tarafta Nazım’ın (Hikmet) masasında oturanlara kayıyor gözümüz, acaba o hangi dizeleriyle seslenmiş bize? Bakıyorum Cemal Süreyya’nın ya da Turgut Uyar’ın da masası var mı? Bir dahaki gelişimizde de onlara konuk olalım…

Bir dahaki gelişimizde, önce Nazım’ın yanına gidiyoruz, şöyle diyor bize:
Herkese selam, sana hasret?sairler

Bu anlamlı tek satıra hafifçe gülümseyip siparişimizi veriyoruz, birer Türk kahvesi…

İçimizdeki şiir sever ruhu ateşleyen bu öğleden sonrası kahveleri, sanırım bizi bir arayış içine sürükledi. Kahveden kalktığımız bir gün karşıdaki Mimoza Kitapçısına uğradık. Küçük bir kafesi ve içinde geniş bir kitapçısı bulunan bu mekan, aşağı doğru uzanan uzun merdivenlerinin her birinde yazan kitap isimleriyle ve çalan hafif müziğin etkisiyle sizi derinliklerine çekiyor. Turgut Uyar’ın “Göğe Bakma Durağı”nı ve Cemal Süreya’nın “Üstü Kalsın” kitabını alıp çıkıyorum. Vapurlarda, deniz gördükçe, hafif bir müzik duydukça, manzara gerektirince, çantasından şiir kitabını çıkarıp okuyan birine dönüşüyorum.

Zaman zaman, çantamın bir köşesine attığım saman kağıdından şiirleri çıkarıp okumak da zevklerimden biri oluveriyor. Bu şiirler Şairler Kahvesine yine uğramışım hissi veriyor bana.

Son gittiğimizde sabahkahvaltısı sonrası kahvemizi içtik. Ahmet Kaya çalıyordu. Anlayacağınız son derece derinden ve hisli bir ortam mevcuttu. Buna rağmen hüzün havasında bile bir mutluluk vardı Şairler Kahvesinde…

3

Menüde yemek seçenekleri de mevcut: sabah kahvaltısı, öğle yemeği, akşam yemeği. Hiçbirini denemedik ama en keyiflisi sunumu ve elbetteki şiirlerinden ötürü Türk kahvesi içmek. Şiir severler için şahane düşünülmüş bir konsept ve mekan seçimi. Lakin bu güzel düşünülmüş konsept, bu mekânda çok daha güzel işlenebilirdi. Zira iç tasarım biraz yapay ve yetersiz duruyor. Beyaz duvarın üstüne asılmış içlerinde şairlerin resimleri ve şiirlerinin bulunduğu çerçeveler ve ziyaretçilerin duvara yazmaya çalıştığı şiirler mekânın havasını biraz kaçırmakta. Ufak tefek düzenlemelerle her şey daha da şahane olabilir. Eğer sizin de yolunuz düşerse uğramayı ihmal etmeyin…

Bir gün oturup bir çay içelim seninle

Çaylar benden olur, manzara senden

Orhan Kemal

Leave a Reply

2 comments

  1. Aygen

    Ne güzel konseptmiş o öyle :) cafeyi aklımın bir köşesine not attım. çok tatlı yazmışsın :)

  2. Gamze

    Teşekkür ederim :) Fırsatın olursa ziyaret et mutlaka :)