“Gerçek hikâyelere dayanır.’’
Bu uyarıyı okuyarak başladığım her film bende büyük bir beklenti ve merak uyandırır. Yeryüzünde bir yerlerde, herhangi bir zaman diliminde, filmlerde anlatılan olayları yaşamış insanların olması düşüncesi tabiri caizse ‘’kanımı dondurur’’. Acıları, sıkıntıları, katliamları yahut sümen altı edilmiş tüm mide bulandırıcı olayları evrenselleştirmek için bir araçtır aslında bu tür filmler. Yeri gelir, yıllarca bastırılmış feryatları kamuoyuna duyurmanın en etkili yollarından biri olur.

Spotlight belki de bu bağlamda izlenebilecek en etkili filmlerden biri. Ülke olarak, biz gençlerin ‘’cehennem simülasyonu’’ benzetmesi yaptığı bir dönemden geçerken, filmi izleyenlerin, hikâyeyi fazlaca yakından tanıdığımızı fark etmesi zor olmasa gerek. Bir yandan dibimizde bombalar patlarken, öte yandan kadın cinayetleri ve tecavüzleri gün be gün artarken, geçtiğimiz günlerde başka bir skandalla sarsıldık. Bu sefer konu, çocuk istismarı. Elbette mağdurların sayısı bu noktada önem arz etmiyor, fakat 45 çocuğun sistematik bir şekilde cinsel istismara uğradığını duyduğumuzda yaşadığımız sarsıntının boyutunu tarif edememek bir yana, bu sayının çokluğunun akıllara ‘’Birileri buna göz yumdu.’’, düşüncesini getirmesi, işin en yıkıcı boyutu oldu. Belki de bu yüzden, Spotlight’ı izlerken iki kat fazla hassas, iki kat fazla öfkeliydim.

Film de bu olaya paralel bir şekilde, çocuklara tecavüz eden rahiplerin ve buna göz yuman kilisenin kirli oyununu gün ışığına çıkarmak isteyen bir avuç gazetecinin çabasını ele alıyor.

Spotlight1

Bunu yaparken böylesine ağır bir konuyu dramatikleştirmemeyi başarmasının, mağdurlar üzerinden fazlaca ajitasyon yaparak konu hakkındaki bütün duygusal çıkarımları kendi bünyesinde barındırmak yerine, işin duygusal muhakemesi konusunda izleyiciyi çoğu kez kendi vicdanı ile baş başa bırakmasının, filmi vurucu yapan en önemli etken olduğunu düşünüyorum. Filmi izlemeden önce pek çok cinsel istismar sahnesinin geçeceğini düşünürken, olayların sadece mağdurların ağzından anlatılarak verilmesi, bunun en güzel örneği. Filmin durağan görünen görüntüsünün altında, sözlerle ifade edilen pek çok detay bulundurması, benim gibi cümlelerdeki detaylarda takılmayı ve buradan sonuca yürümeyi seven izleyiciler için filmi daha değerli kılıyor. Gazetecilerin onlarca kişiyle yapmak zorunda kaldığı görüşmeler sırasında arka planda kilisenin birkaç kez gösterilmesi, aslında gazetecilerin ne kadar güçlü bir otorite karşısında savaştıklarını göstererek, yapılan tüm araştırmalar sırasında bizleri olayın ciddiyeti ve zorluğu konusunda tekrar tekrar düşünmeye sevk ediyor. Bir yap-boz gibi sırayla çözülen olaylar karşısında gerilimi, bu çözülmeleri sekteye uğratacak küçük engellerle vermeye çalışan film, bu konuda da başarılı olarak psikolojik gerilim ve polisiyeseverlerin takdirini toplamıştır diye düşünüyorum.

Türkiye’de yaşanan skandalla da ilişkilendirerek, Spotlight‘ın bizlere umut ışığı olmasını temenni ediyorum. Yaşanan en ufak istismar olayının dahi bir çocuğun ruhunda ne kadar derin yaralar açabileceğini aklımız almazken, böylesine sistematik taciz olaylarının üzerinin örtülmesini insanlık dışı buluyorum. Oscar Ödülleri’nde başarısı ”en iyi film ödülü” ile taçlandırılan filmin yapımında emeği geçen herkese teşekkür ediyor, daha nice hikâyeye öncülük etmesini umuyorum.

Leave a Reply