Kültür Sanat Dosyası: Oscar Ödüllü Ünlü Filmler PART II

Anıl Tahmisoğlu & Güvenç Arman Arı

Three Bilboards Outside Ebbing, Missouri

Oscar’lı filmler denince geçtiğimiz seneye dönmemek olmaz. “Three Billboards Ebbing Missouri” uzun ismiyle olduğu kadar çarpıcı, sert ve derin anlatısıyla da dikkatleri üzerine çekmişti. 2018 Oscar Ödül Töreni’nde Frances McDormand (Mildred Hayes) En İyi Kadın Oyuncu ve Sam Rockwell (Memur Dixon) En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu ödüllerine layık görülmüştü. Geçen sene en iyi film ödülüne layık görülmemişti belki ama geçtiğimiz senenin en iyi filmlerinden biri demek kesinlikle yanlış olmaz. Çok katmanlı, karakterleri ustalıkla işleyen senaryosu ile yer yer absürtleşen, yer yer hayatın gerçek taraflarını kara komedi ile veren tarafıyla doyurucu bir yapımdı.

Mildred Hayes, ailesiyle yaşadığı Missouri’nin Ebbing kasabasında 7 ay önce kızının öldürülmesinin ardından halen birtakım cevaplar arayan dikbaşlı, kararlı ve güçlü bir kadındır. Kızının katledilmesine ilişkin soruşturmada gerek yerel yetkililerin, gerekse kasaba halkının herhangi bir çaba göstermediğini gözlemleyen Mildred, Ebbing’in dikkatini çekmesi gerektiğinin farkına varır. Ebbing’in dışında ücra bir yol üzerinde uzun süredir kullanılmayan üç reklam panosunu kiralama kararı alan Mildred, ilerleyen zamanlarda kasabada tartışma yaratacak ve birtakım ilginç olaylar dizisine sebebiyet verecek çarpıcı ilanlar verecektir.

Ebbing’de tam anlamıyla bir sansasyon yaratacak olay, bazı sakinlerin desteğini toplayacak, bazılarının ise hoşuna gitmeyecek olsa da Mildred’in hayatında bir dönüm noktası niteliği taşıyacaktır. Film, hak mücadelesi veren insanların yaşadıkları toplumda deneyimledikleri reddedilme, çarpıtılma ve engellenme gibi zorlukları doğrudan gözler önüne seren gerçekçi bir yapıt. Birden fazla karakterin bakış açısını anlatabilmekte oldukça başarılı. Aslında çok da büyük olmayan bir hak mücadelesi ve özünde hayatın garipliğini anlatabilen bir adalet arayışıydı bu hikaye. Film hayatın olağanlığını tuhaflık, canilik ve güç üzerinden anlatabilirken bir yandan da ötekiler, güçsüzler, hayatı ters gidenler hakkında da bir şeyler anlatmakta. Dolu, yer yer eğlenceli, duygusal ve aynı zamanda seyircide filmden geriye bir fikir ya da duygu bırakabilen bir yapım. Oscar’lı oyunculuklar da üstüne tuz biber adeta.

Aslı Erdem & Sudenur Soysal

Titanic

Hepimiz Titanic filmini biliyoruz. Neredeyse izlemeyenin kalmadığı ve çok konuşulan bu film zamanında 14 Oscar ödülüne aday gösterilmişti. Bu 14 kategoriden 11’ini kazanarak ödül töreninde ve sonrasında oldukça ilgi toplamıştı. Fakat maalesef bu kategoriler arasında en iyi kadın-erkek oyuncu ödülünü alamamıştı. Leonardo di Caprio’nun Oscar laneti o zamanlarda başlamış olsa gerek. Popüler oyuncu yakın zamana kadar Oscar alamamış hatta Titanic için aday bile gösterilmemişti. Kadın başrolümüz Winslet de Titanic’le Oscar alamadı. Fakat bunlar filmin başarısını gölgelemedi tabi ki. 11 ödülle eve dönen Titanic kadrosunun eseri yıllarca anıldı ve bolca pozitif eleştiri aldı. Birçok insanın favori filmi oldu Titanic. Bu trajediyi böylesine güzel ve başarılı bir şekilde beyaz perdeye aktarmak da tabi ki bir sürü ödülü haketti. Bunun yanı sıra filmin en dikkat çeken, eleştirilen ve merak edilen noktası da Rose’un Jack’in donup boğulmaması için kendisinin üstünde durduğu yüzen kapıda yer açmaması oldu. Eleştirilmekte haklı olunan bir nokta olsa da keşke bu yapıt aldığı ödüllerle, başarılarıyla daha çok tanınsa.

1997 yapımı filmin üzerinden 22 yıl geçmiş olsa da film popülerliğini hiç yitirmemiş durumda. Başrollerini paylaşan Di Caprio ve Winslet’in de çoğu zaman ilk akla gelen filmlerinden biri. En iyi yönetmen, en iyi kostüm tasarımı, en iyi film müziği ve en iyi sanat yönetmenliği ve set tasarımı dahil 11 Oscar ile ödüle doymayan film, hafızalardan silinmeyen birçok sahnesi ve repliğiyle hem klasik filmlerden biri olmaya aday, hem de popüler kültürü beslemeye devam ediyor. Hikayesinde barındırdığı yasak aşk, zengin-fakir gerilimi, heyecan, dram ve trajedi temaları ise neden bu kadar çok izlenen ve sevilen bir film olduğunu ortaya çıkarır nitelikte. 194 dakikanın hiçbir dakikası sıkıcı geçmiyor ve uzun süresine rağmen hikayenin sürükleyiciliğine kendinizi hemen kaptırıyorsunuz. “Ben dünyanın kralıyım” repliğinden, Okyanus’un Kalbi’ne, buz dağına çarpış anından, Celine Dion’un My Heart Will Go On şarkısına kadar akıllarımızda yer etmiş birçok unsuruyla Titanic, çok yayınlanmasına ve göz önünde olmasına rağmen değerinden bir şey kaybetmeyen ve her zaman keyifle izlenecek bir film.

Çağın Tan Eroğlu & Toprak Fırat

Whiplash

Damien Chazelle imzalı Whiplash, 87. Akademi ödüllerinde 5 dalda adaylık ve 3 dalda ödül almış bir şaheser. Konusu ve oyunculuğunun yanısıra, çekimleri ve müzikleri gibi sanatsal detaylarla da ön plana çıkan film, bu özelliklerin toplamını düşündüğümüzde muazzam bir seyir zevki oluşturuyor. Özellikle baş karakterlerin kültleşen diyaloglarıyla  karakterlerin senaryoya yedirilmesi de yönetmen ile oyuncuların uyumunu ortaya koyuyor. Whiplash ile ilgili detayların en önemlisi, filmin yalnızca bir müzik filminden öte değerlendirilmesi gerekliliğidir. Film, her türlü sinematografik kaygıların yanında, aynı zamanda motivasyon temalı bir içerik barındırıyor ki, yalnızca “bateri çalan bir çocuk ile öğretmeni” filmi olmaktan çok çok daha öteye gidiyor. İnsanlar, gâyelerini kendileri belirler ve bunları yerine getirmek uğruna bir yolculuğa çıkarlar. Whiplash’in en önemli noktalarından birisi, bu yolculuğu, korkunç derecede çaba gerektirebilecek zorluklar silsilesinden oluşabileceğini ve bu gâyelerini gerçekten yerine getirmek isteyen insanların tüm benliklerini, bunun uğruna kullanmaları gerektiği gösteriliyor.

Filmin başkahramanı, Andrew, zamanının en iyi bateristi olmak isterken, ailesinden ve arkadaşlarından soyutlaşması, harcadığı benliği yüzünden robotlaşması -ki bu robotlaşma, senaryoda, Andrew’ın robot gibi olduğu belirtilerek, resmileştiriliyor- anlatılıyor. Burada Andrew, bir dilemma içindedir aynı zamanda. Kendisine hakaretler yağdıran sert ve agresif Fletcher’ın kışkırtmalarına ve aşağılamalarına karşı tek silahı, bateri çalmaya devam etmek ve Fletcher’a dediklerini yutturmaktır. Eğer pes ederse, onu haklı çıkarmış olur, bu yüzden pes edemez. Eğer gerçekten de başarılı bir baterist olmayı başarırsa da, kendi gayesine ulaşmış olacak, ancak, Fletcher’ı rezil etmiş değil, tam tersine iyi bir öğretmen olduğunu, insanlara göstermiş olacaktır. İnişleri ve kalkışlarıyla birlikte, seyir zevkini asla kaçırmadan destansı bir anlatı ortaya koymak ise, yalnızca yönetmen Damien Chazelle’e ait bir başarı. Whiplash, her ayrıntısıyla kült bir film olarak değerlendirilmeyi hakediyor.

 

Görsel Kaynakça

2018 Oscar-Nominated Screenwriters Give Advice

https://tr.pinterest.com/pin/512777107566222850/

https://www.nytimes.com/2018/02/22/watching/three-billboards-outside-ebbing-missouri-influences.html

Titanic (1997)

Titanic

https://www.turkcealtyazi.org/mov/2654430/whiplash.html

Haftanın Filmi – Whiplash

 

 

Leave a Reply