Gizli Oturum: Cehennemde Bir Oyun

İlk bakışta, Gizli Oturum, Sartre’ın felsefesinin bir tiyatro sahnesinde hem bir konuşma hem de eylem olarak ortaya çıkmasıdır. Nitekim Varlık ve Hiçlik 1943’te (Gizli Oturum’dan bir yıl önce) yayımlanmıştır ve buna rağmen oyunun iki güçlü temasını içerir: hapis bağlamında tutukluluk ve ötekilerle ilişkiler. Bununla birlikte, oyunu yalnızca bu iki tema bakımında inceleyip, onu bu açıdan sınırlandırmak yüksekten bakmak ve indirgemek, küçültmek anlamına gelir, zira Gizli Oturum her şeyden önce güçlü bir tiyatral bir makinadır ve Sartre, tiyatroyu temalarla boğmaktansa karmaşık karakterlere can verir, sıkıcılığı ve monotonluğu önler ve olayı tanımlanabilir, gerçek bir yere değil; irreel ve soyuta konuşlandırır: Cehennem.

huis clos 1

Dante’nin belirttiği klasik cehennem görüşünden çok uzaktayız çünkü karakterlerin içerdiği alan birçok özelliği sayesinde (örneğin pencerenin veya kapının olmaması ve çeşitli nesnelerin mahrumiyeti) bize bir hapishaneden ziyade bir otel odasını çağrıştırır. Etraftakiler, izleyici ve tiyatrocu arasında olduğu varsayılan dördüncü duvar gibidir ve bu “mahkumların” birbirlerini yırtarcasına bölüp parçalayarak analiz etmesini ve geçmişlerini açmalarını sadistik olarak nitelendirebileceğim şekilde izler. Gerçekten de, Garcin, Ines ve Estelle, birlikte o kapalı odada varolmakta zorluk çekerler ve işkencelerinin, cezalarının, azaplarının; sonsuza kadar aynı yerde yaşamaları gerektiği olduğunu keşfederler.

Bu karakterler, bu korkaklar; ödemeleri gereken bedelin, cehennemin başkaları olduğunu (“L’enfer c’est les autres”) keşfedeceklerdir. Bu ifade, bir toplumsal yaşam eleştirisi olarak anlaşılmamalıdır. “Başkaları ile olan ilişkiler bozulursa, lekelenirse, öteki yalnızca ve yalnızca diğerinin cehennemi olabilir. Neden? Çünkü ötekiler, kendimiz için ve kendi bilincimiz için en önemli şeylerin temelini oluşturur. “1

huis clos 3

Bu karakterlerin temel problemi, kötü niyetli olmaları ve dünyevi yaşamlarında sadizm benzeri özellikler göstermeleri ve bu tarz eylemleri gerçekleştirmeleridir. Oyunun başladığı andan itibaren, hayatlarına kendi elleriyle son verme özgürlüklerinin dahi ellerinden alındığı, yaşayan ölülerdir artık Garcin, Ines ve Estelle. Üç kişi olmaları aralarında ittifaklar kurmalarını engeller çünkü bir ikilinin oluşması halinde, “reddedilen,” bu ittifakı bozmak için elinden geleni ardına koymaz. Bu nedenle bu gizli oturumda bir arada bulunmaları, ancak bir cehennem ortamında gerekleşiyor olabilir, zira her biri diğerlerinin bakışlarını da üzerilerinde hissederken kendi iblisleriyle karşı karşıya kalacaklardır. Diğerlerinin bakışları, yalnızca suçlayıcı, alaycı veya küçümseyici olmakla kalmaz, her şeyden önce, her üç kişiyi de birbirlerini bir diğeri üzerinden görecek şekilde birbirlerine bağımlı hale getirir, tıpkı bir ayna gibi. “Diğerleri” ve “öteki” konseptinin oyun üzerindeki baskınlığı sebebiyle Sartre oyunun asıl adını Les Autres (Diğerleri, Ötekiler) koymayı düşünmüştür.

huis clos 2

Bu bağımlılık, cehenneme yaraşır gerçek bir psikolojik işkence yaratır ve ilişkilerini kısır hâle getirir. Böylece Sartre, cehenneminde bir cellat veya vasinin bulunmasına gerek olmayacağını, çünkü karakterlerin hem kendilerinin hem de başkalarının cehennemi olabileceklerini göstermiş olur. Sonuç olarak, Michel Foucault‘nun pan-optik hapishane tasarımına da biraz benzetilebilir esasen bu, mahkumların kendi gözetimlerinden ve kendi cezalandırılmalarından sorumlu oldukları son derece sofistike bir hapishane sisteminde tutuklu kalırlar, kendi cehennemlerini kendileri yaratırlar.

1Jean-Paul Sartre, Un théâtre de situations, Paris, Gallimard, 1973, p 238 

Leave a Reply