Tüpten rengârenk fışkırdı 20. Yüzyıl. Dönemi anlamak için bakılan resimlerde karışmamış ve her biri ayrı ayrı göze çarpan renkler dikkat çekti. Henri Matisse ve Fovizm akımı sayesinde. 1905’de Paris’te Salon d’Automne (sonbahar Salonu)’nda açılan bir sergi eleştirmenleri şoka uğrattı.
Van Gogh ve onun gibi ressamlardan biçimsizlik ve geometrinin adapte edinilmesine aşinaydılar. Ancak renklerin uyumu gerçekçilikten tam anlamıyla kopuşu engelliyordu.
Ansızın Matisse ve arkadaşlarının kesik çizgileri, serbest fırça darbeleri ve parlak renklerin dağılmayan görüntüsü somutu yok etmiş. Perspektif anlayışının bir sanatçıyı yücelttiği dönemde bunu yapınca eleştirmenler tarafından dalga geçmek amaçlı “Les Fauves” (Vahşi Hayvanlar) ismi konulmuş Matisse ve eserlerine. Daha sonra Fovizm olarak evrilen akıma birçok genç katılmış. Renklerle oynamayı seven herkese kapılarını açmış bu akım. Savruk, canlı ve birbirinden bağımsız renkler adeta gençliği temsil etmiş zaten. Yenilikçi ve içten anlayışıyla Matisse popüler bir sanatçı haline gelmiş.
3 sene devam eden bu akım ise ardından gelen modern sanat anlayışını biçimlendirmiş. Picasso ve Kübizm akımı bir örnek olarak gösterilebilir. İlk başta birbirlerinin eserlerinden etkilenmeseler de dünyada yarattıkları sansasyonların farkındalardı. Rakip olarak görünseler de birbirlerini daha çok keşfetmeye ve üretmeye teşvik etmişlerdir. Ortaya koydukları her eser bir meydan okuma olarak görülmüştür. İkisi de hayatları boyunca çizgileri ve renkleri birer değişken olarak kabul ederek deney yapmışlardır.
Eleştirmenler tarafından çirkinliği tasvir etmişler ancak soyutluğu açığa çıkara bildikleri için saf güzelliğin formülünü buldukları söylenmekte.
Çiğ renklerin ustası Matisse’nin bazı eserlerine ve çağrışımlarına geçmeden önce Picasso’nun kendisi için “İçinde güneşi barındırıyor.” demiş olduğunu belirtmek isterim.
“Dans” adını verdiği bu tablo aslında hazırlıksız bir şekilde ortaya çıkmış. Bir deneme olarak tabloya başlayan Matisse, burada Fovizm akımının en önemli kavramını ortaya koymuştur: Mutluluk. Neşeyle uçacak gibi olmak…
“Mavi Çıplak” diye adlandırdığı bir seriden bu resim. Yine 1952 yılına ait olan bu eserinde bu sefer de kağıdı kesip geri yapıştırdığı görülmektedir. Kararlılığını yenilik üzerine kurmuş olan Matisse gitgide soyutlaşmış ve alışılmış resim tekniklerinden uzaklaşmış. Mavi rengine de odaklanmış olması resimlerine hacim katmak istemesinden kaynaklanmış. İnsan figürünün özüne ulaşmak istemiş. Hastalığından dolayı zor koşullarda sanat yaptığından mavi dışındaki renklerde istediği dışavurumu ve doygunluğu elde edememiş.
1952’de yapmış olduğu son otoportre “Kralın Üzüntüleri” olmuştur. Artık sadece biçimsiz çizgiler kullanan Matisse bu tablosunda geçmişe yönelik bir yolculuk yapmıştır. Siyahlar içinde olan kendisidir ve artık yaşlanıyordur ama elindeki gitarla müzik veya başka bir deyişle sanattan kopmamıştır. Hayatında önemli bir yer kapsayan kadınlar için de bir figür çizmiştir. Aslında bu döneminde yakalandığı kanser sonucu yürüyemez hâle gelmiş olsa da açık ton renkler hâkimdir tablolarında. Çünkü ne olursa olsun karamsarlığa vakit yoktur Matisse için.