Türkiye, Birleşmiş Milletler Kadın Örgütü’ne bölgesel ev sahipliği yapmaya hazırlanıyor. Tam adı “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği ve Kadınların Güçlendirilmesi Birimi” olan ve kısaca UN Women olarak geçen bölge ofisi, 1 Mart 2014 günü New York‘ta atılan imzalarla İstanbul’daki faaliyetine başlamaya hazır hale geldi. İstanbul bölge ofisinin toplumsal cinsiyet eşitliği ve toplumsal cinsiyet bakış açısı konularında somut çalışmalar yapması planlanıyor.
Türkiye gibi bir ülkede, böyle planları olan bir ofisin açılması; heyecan verici olduğu kadar ironik de. Olumlu sonuçlar doğurması ve önce kendi dibine, kurulduğu şehre aydınlık vermesi temennim. Çünkü bu topraklarda kadın olmanın, lezbiyen olmanın, transseksüel olmanın; kısacası erkek dışında bir “şey” olmanın ne kadar zor olduğu malum…
Kadının Adı Yok…
Yeşim, Zehra, Kader, Hatice, Gülsenem, Şengül, Selma, Mukaddes… Sevgilisini reddettiği için, tartışma sırasında, ikinci çocuğunu doğurmasından hemen sonra, boşanma talebinde bulunduğu için, şiddet gördüğü evi terk ettiği için… İsimleri, yaşları, yaşadıkları şehirler, meslekleri, hikâyeleri farklı. Tek ortak özellikleri; 2014 yılında öldürülmüş olmaları. Onların ortak kaderi, “kadına yönelik şiddet” istatistiği haline dönüşmeleri.
2007 yılında elde edilen verilere göre, Türkiye genelinde kadınların neredeyse yarısı şiddete maruz kalıyor. Uzmanlara göre ülke genelinde eşi veya eski eşi tarafından fiziksel şiddete maruz bırakılan kadınların oranı %39. Varoşlarda bu oran %97’lere çıkıyor.
Türkiye’de günde ortalama 5 kadın öldürülüyor. Ancak kimse bilmiyor bu kadınların hikâyelerini. Umutları, hayalleri, hedefleri olan kadınlar. Okudukları kitabı, başladıkları kazağı, ıslattıkları nohutları, inceledikleri dosyaları arkalarında bırakarak ölüyorlar.
Duvarda Bir Tuğla
Bu kadınların anısını yaşatmak üzere, internet üzerinde bir “anıt sayaç” oluşturulmuş. Kadına yönelik şiddetin, acı dolu istatistiğini gözler önüne sermek için ortaya çıkmış bir proje bu. Siteye girdiğinizde sizi tuğlalar üzerine yazılmış isimler karşılıyor. 2008 yılından bugüne kadar öldürülen kadınların isimleri.
2008 yılında 61
2009 yılında 105
2010 yılında 165
2011 yılında 121
2012 yılında 139
2013 yılında 228 kadın öldürülmüş
2014 yılında ise Mart başı itibariyle 29 kadının adı yazılı. Bir kadının isminin üzerine tıkladığınızda, hikâyesini görüyorsunuz. Kısa bir hikâye onlarınki. Kimin tarafından, kaç yılında, nasıl öldürüldü? Koruma talep etmiş miydi? Neden öldürüldü? Geriye bunlardan başka bir şey kalmıyor. Çünkü “Bir kişinin ölümü bir trajedidir, bir milyonunki ise istatistiktir”.
“Kadın cinayetlerinin artarak devam ettiği bir ortamda farkındalık yaratmak ve bilinmeyen verileri açığa kavuşturmak için” tasarlanan Anıt Sayaç, titiz bir çalışmanın ürünü olarak ortaya çıkmış. Temelleri 2012 yılında atılmış. Sitenin yapımcıları, Adalet Bakanlığı, Aile Sosyal Politikalar Bakanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü’ne başvurarak veri talebinde bulunmuşlar. Bu taleplerinin reddedilmesi üzerine medya taramasına başlamışlar. Böylece 2008 yılından bu yana işlenmiş olan ve medyaya yansıyan kadın cinayetlerine ulaşmışlar. Yani, bu veriler sadece medyaya yansıyan cinayetleri gözler önüne seriyor. Böylece, her geçen yıl medyanın olayları ele alışındaki dil farkına da dikkat çekilmekte.
Evet, belki şimdi tartışacak daha önemli konular var. Kasetler çıkıyor, cemaatle hükumet kapışıyor, yerel seçimler yaklaşıyor. Bu durum farkındalık yaratmak önünde engel olmamalı. Çünkü maalesef; kocalar ve sevgililer, iş arkadaşları, polisler ve diğer kamu çalışanları gündem yoğun diye kadına şiddeti durdurmuyor. İstatistikler çığ gibi büyüyor. “Kadın” Türkiye’de bir “sorun” ve “öteki” olarak hayatını devam ettirmeye çalışıyor.