Yeni durumumuz sıkışmışlık, yani bir kapana kısılma hali aslında. Etrafımızda bazı sınırlar var ve onları aşamıyoruz. Bizi içinde kalmaya zorluyor. Peki bir toplum için bu sıkışmışlık neyi ifade ediyor? Benim düşünceme göre bir sürekli reaksiyon yani tepki hali. Her canlı gibi devletler ve toplumlarda olaylar ve etkenlere bağlı olarak bir aksiyon ve reaksiyon hali içerisindeler. Etki ve tepki de diyebiliriz aslında.
Türkiye üzerindeki bu sıkışmışlık durumunuda her gün haberleri izleyerek fark edebiliyoruz ve her gün sokağa çıktığımızda hissedebiliyoruz. Eğitimden, ekonomiye her alanda bir kapana kısılmışlık hakim. Eğitim sisteminin durumunun kötü olduğunu biliyoruz. Düzeltmeye çalışıyoruz YGS’yi kaldırıp yerine özünde aynı şeyin farklı bir formla sunulmuş halini TYT’yi getiriyoruz. Ekonomi her geçen gün daha kötüye gidiyor. Kurlar bir taraftan enflasyon bir taraftan sürekli olarak artıyor ve fakirleşiyoruz. Faiz artırılmalı farkındayız ama ne etki edecek ne de yapamadın denecek kadar küçük bir adım atıyoruz. Sadece durumu geçiştirmeye çalışan bir tepki döngüsü içerisindeyiz. Ne gündemi kendimiz belirleyebiliyoruz ne de kendimize net bir yol belirleyip büyük adımlar atabiliyoruz. Olduğumuz noktada hayatta kalmaya çalışıyoruz sadece. Sorunlarımız ise içten içe büyümeye devam ediyor.Örneğin dış politikada yıllardır net bir etki ortaya koyamıyoruz uluslararası sahnede. Fırat kalkanı gibi operasyonlar bile -ki son zamanlarda attığımız en net adımdı- devamı gelecek mi gelmeyecek mi, bitti mi bitmedi mi tartışmaları arasında gündemimizden çıktı. Net bir sıkışmışlık örneği ise ABD ve Rusya arasında yaşadığımız gelgitler. Bir gün en samimi lider Başkan Trump iken, öbür gün ABD’nin itirazına karşı S-400 füzelerini alıyoruz. Bir gün yeni müttefik Putin’ken, diğer gün Rusya PYD’yi bize rağmen destekliyor. Elimizdeki caydırıcılık gücünü kaybettik aslında. Çünkü bu oyun içerisindeki bütün aktörler -devletlerden vatandaşa- bizim net adım atma kabiliyetimizi kaybettiğimize inanmış durumda.
Kısacası ülkece ortaya net bir duruş, net bir etki koyamıyoruz aslında. Kendimize bir yol çizip ilerleyemiyoruz. Peki bu durum neden kötü derseniz eğer çünkü bu bir denge politikası değil özünde. Daha çok bataklığa saplanmış ve çırpınarak hayatta kalmaya çalışan bir adama benziyoruz. Sorunlarımızı geçiştirmeye çalışırken her saniye ileri doğru net bir adım atmadığımız için dünyanın gerisine düşüyoruz. Ekonomi hala kötüye gitmeye devam ediyor, eğitim sistemimiz hala kalifiye olmayan bireyler yetiştiriyor ve dış politikadaki sorunlarımız her geçen gün bizi sıkıştırmaya devam ediyor. Artık ipleri elimize alıp bu sürekli tepki halinden çıkmamız gerekiyor. Çünkü biz sorunları geçiştirdikçe bir ilerleme kaydedemiyoruz. Aklınıza şöyle bir düşünce gelebilir, iyide en azından hata yapmıyoruz. Fakat ben hata yapmamız gerektiğini düşünüyorum. Bir bilim adamı gibi düşünmeliyiz. Verdiğimiz kararların yanlış olduğunu görmeden, bir takım testlere tabi tutmadan doğruyu bulamayız aslında. Sürekli aynı şeyi deneyerek farklı bir sonuç elde etmeyi umamayız. Ki aslında şu anda ulaştığımız sonucun hiç birimizi memnun etmediği konusunda hem fikiriz. Dünya düzeninde söz sahibi olmak isteyen bir ülke olarak risk almaktan ve hata yapmaktan korkmamalıyız. Fakat bu Suriye politikasında yaptığımız yanlışlar gibi olmamalı. Verdiğimiz bir karar yanlışsa hemen terk etmeyi bilmeli ve olması gerektiği gibi hızlı bir reaksiyonla yeni bir politikaya geçebilmeliyiz. Tıpkı Amerika’nın kendi Suriye politikası çerçevesinde Esad’lı bir yeni çözüm arayışına girdiği gibi. Aslında yapmamız gereken tek şey net bir adım atıp bu sınırları aşmak ve yanlış bir sonuç aldığımız da ise yolumuzu değiştirmek. Yolun korkusuyla kapıda beklemek bize hiç bir şey katmayacak.