Son zamanlarda dünya politikasını sarsan bir dizi olay gerçekleşiyor. Bu olaylar modern demokrasinin beşiği diyebileceğimiz Fransa’da özellikle de başkent Paris’te yaşanıyor. Akaryakıt zammına karşı bir protesto olarak başlayan bu hareket, Fransız hükumetinin kontrolünden çıkmış durumda. Önerilen zammın 6 ay ertelenmesi dahi sarı yeleklileri sakinleştirmiş değil. 7 Aralık Cumartesi günü Paris’te planladıkları gösteriyi iptal etmeyeceklerini duyurdular.
Bu olayları bir çok açıdan incelemek mümkün. Örneğin, sarı yeleklilerin sahip olduğu politik kültürü ve bunun Fransız devrimciliğinden gelen yanlarını tartışabiliriz. Gittikçe sağa kayan Avrupa politikasının bu olayla ne kadar ilintili olduğunu veya ekonomik başarısızlıkların kitleleri ne derecede harekete geçirdiğini konuşabiliriz. Fakat inanıyorum ki bu tür yazıları her gazetede ve televizyonda; hatta sosyal medyada bulabilirsiniz. Bu yazıda size anlatmak istediğim şey sarı yeleklilerin yapmak istedikleri ya da yaptıkları değil. Sarı yeleğin ta kendisi.
Sarı yelek aslında sarı bile değil. Gerçek adı reflektörlü yelek. Fransa’daki trafik kurallarına göre her sürücünün kaza sonrası giymesi gerektiği için arabasında bulundurması zorunlu olan bu yelek, protestoculara ismini verdi. Verilmek istenen mesaj açık: ortada bir kaza -bir kriz- var ve biz bunu göstermek için yeleklerimizle sokaktayız. Politik sembolizmin oldukça güzel bir kullanımı olması da bu protestoculara düşündüğünüzden çok daha fazla güç veriyor. Sarı yelek, bir bayrak misali toplumun her türlü kesiminden insanın hükumete karşı düşüncelerini toplu şekilde göstermesine imkan sağlıyor. Sarı yelek daha önce herhangi bir politik kesimle özdeşmiş değil. Zaten bu yüzden farklı politik düşünceleri bünyesinde barındırabiliyor. Sputnik’in haberine göre halkın yüzde 80’i olayları destekleyen bir görüşe sahip. 2017 Cumhurbaşkanlığı Seçimlerinin ilk turunda, en çok oyu olan Macron’un yüzde 24’lük bir başarıya ulaşması, bize yüzde 80’in ne kadar büyük bir oran olduğunu gösteriyor. Büyük bütçelerle hazırlanan siyasi kampanyaların ulaşamadığı ve ulaşamayacağı bir başarıya, bir grup insanın basit bir fikir ve sıfır bütçeyle nasıl ulaştığını anlamak için politikanın bir adım uzağına, felsefenin bir adım yakınına gelip sembollerin önemini anlamaya çalışmamız gerek.
Sembollerin dille açıklanamayacak anlamları ortaya koymaları hayatın her alanında gözlemlenmesi mümkün bir olgu. Her türlü sanatın da insana yüce ve güzel gelmesinin sebebi bu. Çünkü sanat, herkesin gördüğü ve bildiği şeylerden oluşmaz. Aksine soyut anlamların bir şekilde somutlaştırılmasından doğar. Fransız filozof Jean Baudrillard, sembollerin hayatın her alanında seçimlerimizi etkilediğini ve insanın somut anlamlardan çok soyutlara yöneldiğini iddia ediyor. Bunun sebeplerini tartışmak bizi politikadan bir kaç adımdan fazla uzaklaştıracağı için bu konuyu sizlerin bireysel araştırmasına bırakıyorum. Üzerine vurgu yapmak istediğim nokta şu: semboller, insanların her türlü kararını etkiliyorsa; örneğin, bir iş görüşmesine giderken giyeceğiniz kıyafeti seçiminizden kız arkadaşınıza yıl dönümünüzde alacağınız hediyenin seçimine kadar semboller somut anlamların üstüne çıkabiliyorsa, şüphesiz politika gibi sadece insanların kararlarından doğan bir alanda da sembollerin etkileri fark edilenden çok daha büyük. Semboller ete kemiğe bürünmek zorunda değil, milliyetçilik veya din temelcilik de birer sembol teşkil ediyor ve bu kavramların dünya politikasına nasıl etkilerde bulunduğunu görmek tarihin her sayfasında mümkün. Sarı yelek sembolü ise bizim aşina olduğumuz bir sembol türüne mensup. Sarı yelek, protestocuların üniforması. Üniformanın gücü hakkında okuyabileceğiniz birçok yazıda fark edeceksinizdir ki, insanları bir araya getiren şeylerin fazlalığı insanların birbirine olan bağını arttırıyor. Toplumun Fransız protestoculara bakarken gördükleri, insanların siyasi kimlikleri ya da ekonomik sınıfları değil. İnsanların gördükleri şey, sarı yelekli binlerce insan. Bu eylemcilerin sosyoekonomik arka planları ne kadar farklı olursa olsun oluşturdukları izlenim çok güçlü bir bağa sahip oldukları. İşte sarı yeleklileri Gezi Parkı protestocularından ayıran şey bu. Sarı yelekliler, bir sembolle özdeşleşmiş durumda ve bu sembol taze ve her türlü politik fikirden ayrı bir çevrede büyüyor. Gezi eylemlerindeki sembol de Gezi Parkı idi. Fakat olaylar çok hızlı bir şekilde siyasileştiği için bu sembol anlamını bu süreçte yitirdi ve eylemciler arasında dahi ayrılıklara sebebiyet verdi.
Fransa’da kazanılan bu siyasi başarının en büyük mimarı sarı yelek fikrini ortaya atan vatandaş. Onun adını bilmememiz sadece bu simgenin daha da büyümesine ve güçlenmesine yol açıyor. Bu olaylar dizisi, sembolizmin politik etkilerinin ne derece büyük olabileceğinin bir kanıtı. Olayların nereye varacağına yönelik bir fikrim yok; fakat inanıyorum ki bu olaylara geriye dönüp baktığımızda Avrupa politikasında önemli izler bıraktığını göreceğiz.
Ana görsel: Courthousenews